Hoparlörü ele geçirmek

Cami hoparlörlerinden İtalya’da doğup dünyaya mal olan partizan marşı Bella Çav’ın, sonra da Aşık Mahzuni’ye ait Yuh Yuh’un Selda Bağcan yorumunun yayınlaması her türlü meselenin önüne geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyu din düşmanlığına getirdi. Kelimenin tam anlamıyla günahsız bir insan – CHP’nin eski İzmir İl Başkan Yardımcısı Banu Özdemir, “dini değerleri alenen aşağılamak” gibi bir suçtan, savcıya ifade bile veremeden mahkemeye çıkarıldı ve tutuklandı. Bu eylemi yapan o değildi, videoyu çeken o değildi, sosyal medyada ilk yayınlayan o değildi. Üstelik gönderisinde yorum bile yapmamıştı. CHP tarafından defalarca dile getirilen kınamalar da işe yaramadı, Erdoğan eylemden CHP’yi sorumlu tuttu ve ekledi: “Saygısızlar yayın yapıyor, CHP yetkilileri zevk alıyor… Bunların hayallerinde cami minarelerinde ezan dışında başka bir ses duymak vardır.”

Oysa söz konusu eylem bir ibadet yerini ele geçirmekten çok, hoparlörü ele geçirmekle ilgiliydi. Ayrıca, ne Bella Çav’ın, ne de Yuh Yuh’un dine hakaretle alakası vardı. Her iki şarkı da sosyal adaletsizliğe dikkat çeken ve başkaldıranların benimsediği şarkılardı. Hele Yuh Yuh tam anlamıyla bir ahlak dersiydi.

“Yuh yuh, yuh yuh soyanlara
Soyup kaçıp doyanlara
İnsanlara kıyanlara
Yuh nefsine uyanlara, yuh!”

İzmir Müftülüğü de bu eylemleri saldırı olarak niteleyerek merkezi ezan sistemini geçici bir süre devreden çıkardığını duyurdu. Merkezi ezan sistemine, yani bir camide okunan ezanın ya da cuma hutbesinin diğer camilerce de yayınlanması uygulamasına, internetteki bazı kaynaklara göre, 28 Şubat sürecinde karar verilmişti. Kademeli olarak devreye sokulan bu uygulamanın daha sonra kademeli olarak kaldırılması öngörüldü. Merkezi ezan sistemi sonra yine, birkaç yıl önce, tekrar uygulanmaya başlandı. Mesela Kürtçe vaaz tartışmasını takiben, Diyarbakır’da. Diğer kentlerde de, yazılan çizilenden anladığımız kadarıyla ezanın desibeli, okuma sürelerindeki uyumsuzluk ya da müezzinin okumasıyla ilgili tartışmalar nedeniyle yeniden tercih edildi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genelgeleri “sadece ezan ve sela için kullanılmasını” ve “ibadet amacı dışında kullanımının engellenmesini” öngörse de, bu ses sistemlerinin başka amaçlarla kullanıldığına daha önce tanık olduk. Köylerde gayet işlevsel olarak, düğün, sünnet, hayır ya da gündelik hayatta önem taşıyan bazı önemli duyurular için kullanılmasını kastetmiyorum. Erdoğan için uyarlanan Dombra şarkısının seçimlerden önce İzmir’de ve Ağrı’daki hoparlörlerden bangır bangır yayınlanmasını kastediyorum. Seçim kampanyasında Dombra yayını, cami minaresindeki hoparlörün alenen bir siyasi propaganda aracına dönüştürüldüğünün resmiydi. Minareye AKP bayrağı asıldığını bile gördük memlekette. Bu haberleri herhangi bir soruşturma haberinin izlediğini hatırlamıyorum.

Son dönemde akşamları sela ve teşrik tekbiri uygulaması da, Cumhurbaşkanı’nın istediği gibi, koronavirüs salgınıyla mücadelede dua esasına uygun şekilde başlamıştı. Kimi memnuniyet duyarken, kimileri sürekli ölümü hatırlatan ve moral bozan bir dayatma olarak gördükleri bu uygulamadan şikayetçi oldu. Dindar kesimin bazı kanaat önderlerinin sela ve tekbirler bir yana, ezanın hoparlörlerden yayınlanmasını yıllardır eleştirdiğini de hatırlatayım. Ama konunun kamusal alanda açıkça tartışılma imkanı bile kalmamıştı artık.

Merkezi sistemi hack’leyerek hoparlörlerden devrimci tonda şarkılar yayınlayanların amacı da, bana öyle geliyor ki, İslam’ı, camiyi kötülemek falan değil, iktidar tarafından siyaseten kullanılan bu aracın, ses sisteminin kumandasını ele geçirmekti. Kamuya ait bir malın üzerinde hak iddia etmek, “Şimdi de kullanma sırası bende” demekti.

Erdoğan’ın açıklamaları ve Banu Özdemir’in dayanaksız şekilde tutuklanması meselenin ahlaki, hukuki falan değil, siyasi olduğunu en net şekilde kanıtlamış oldu. Siyasi islamcı bir iktidar, camilerdeki hoparlörleri düzenin adaletsizliği ve antidemokratikliğine işaret edenlere bırakacak değildi ya…

Kaynak: DW

Banu GÜVEN