Hitler’i Destekleyen Oligarklar ve Günümüzdeki Diktatörler: Tarihten ve Günümüzden Dersler

Hugenberg (ayakta, en sağda) Hitler'in ilk kabinesinde, 30 Ocak 1933

Tarih, egemenlerin kısa vadeli çıkarları uğruna insanlığı nasıl felakete sürüklediğinin defalarca örneğini sundu. Almanya’da 1930’larda yaşananlar da bu düzenin nasıl işlediğini gösteren en çarpıcı örneklerden biri. Hitler’in yükselişi, yalnızca bir siyasi dönüşüm değil, aynı zamanda büyük sermaye gruplarının bilinçli desteğiyle mümkün oldu.

Sanayi ve finans çevreleri, Hitler’i başta tehlikeli bir figür olarak görse de zamanla onu kendi çıkarlarını koruyacak bir araç olarak değerlendirdiler. 1933’te şansölye olmasını sağlamak için büyük fonlar aktarıldı, medya organları onun propagandasına açıldı ve iş dünyası ona tam destek sundu. Ancak bu çıkar ilişkisi, kısa sürede destekçileri için bir kabusa dönüştü.

Örneğin, ağır sanayi ve medya sektöründe önemli bir figür olan Alfred Hugenberg, 1933 seçimlerinde Hitler’in iktidara gelmesini sağlamak için büyük finansal destek verdi. Oysa bir dostu, ona şu uyarıyı yapmıştı: “Bir gün kendinizi iç çamaşırlarınızla bakanlık bahçelerinde koşarken bulabilirsiniz.” Bu söz, Hugenberg’in yaşayacağı trajik sonun habercisiydi.

Hitler’in iktidara gelmesiyle birlikte, onu destekleyen sanayiciler ve finansörler başlangıçta büyük kârlar elde etti. Devlet, silah üretimi ve altyapı projelerine büyük bütçeler ayırırken, bu sermaye sahipleri ekonomik büyümenin en büyük kazananları oldular. Fakat zamanla, Nazi rejimi özel sektörü tam anlamıyla kontrol altına aldı ve bağımsız girişimleri bastırdı. Hugenberg gibi isimler marjinalleşirken, bazı iş insanları Nazi iktidarının ekonomik ve siyasi kararlarına itiraz ettikleri için tasfiye edildi. Kimileri toplama kamplarında yok olurken, kimileri de servetlerini ve itibarlarını kaybetti.

Bugünün Diktatörleri ve Sermayenin Kendi Kapanı

Geçmişte olduğu gibi bugün de benzer bir düzen işliyor. Büyük sermaye sahipleri, otoriter liderlerin yükselmesini destekliyor, onların ekonomik vaatlerine kanarak iktidarlarını sağlamlaştırmalarına yardımcı oluyor. Ancak tarih, defalarca gösterdi ki, diktatörler yalnızca kendilerine hizmet ettiği sürece sermayeyi korur, aksi takdirde onu bir düşman olarak görmeye başlarlar.

Rusya’da Putin’e destek veren oligarkların son yıllarda başına gelenler bu gerçeğin en güncel örneği. Bir zamanlar devlet ihaleleri ve teşviklerle zenginleşen iş insanları, en ufak bir itiraz ettiklerinde şüpheli kazalarla hayatlarını kaybetti ya da servetleri gasp edilerek sürgüne gönderildi. “Kazayla” pencereden düşenlerin, aniden kalp krizi geçirenlerin ya da gizemli şekilde ortadan kaybolanların sayısı, artık kimse için şaşırtıcı değil.

Benzer durum Türkiye’de de yaşanıyor. Sermaye grupları, devlet destekli projeler ve imtiyazlarla ödüllendirilirken, çizginin dışına çıkanlar hızla tasfiye ediliyor. Yargı kararları, vergi incelemeleri ve ekonomik ambargolar, iktidar için tehdit oluşturan sermaye çevrelerini sindirmek için birer araca dönüşüyor.

Diktatörlerin Yolunu Açanların Kaçınılmaz Sonu

Hitler’in ilk dönemlerinde sermayeye yönelik söylemleri oldukça sertti. Büyük şirketlerin kamulaştırılması, savaş kârlarının vergilendirilmesi gibi vaatler, onun halk nezdinde destek bulmasını sağlamıştı. Ancak iktidara yaklaştıkça, bu söylemler hızla unutuldu ve büyük sermaye gruplarıyla gizli anlaşmalar yapıldı. Almanya’daki büyük sanayi devleri, Hitler’in kitleleri etkileme gücünü kendi lehlerine kullanabileceklerini düşündüler.

Ferdinand Porsche – Hitler

Fakat diktatörler, kendilerini besleyen eli ısırmakta hiç tereddüt etmezler. Hitler’in sanayicilere ilk başta sunduğu ekonomik avantajlar, kısa sürede baskıya, kontrol mekanizmalarına ve zorunlu işbirliğine dönüştü. Artık şirketler kendi çıkarlarını değil, Nazi rejiminin politikalarını düşünmek zorundaydı. Hitler’e büyük mali destekler sağlayan pek çok iş insanı, sonunda onun diktatörlüğü altında ezildi.

Bugün de otoriter rejimler, ekonomik büyüme vaatleriyle sermayeyi yanlarına çekerken, zamanla bu sermayeyi kendi ideolojik ve siyasi amaçları doğrultusunda yönlendiriyor. Büyük projeler, teşvikler ve devlet destekleriyle sermaye gruplarını kendine bağlayan iktidarlar, bir noktada bu gücü, kendi kontrolü dışında hareket edenleri yok etmek için kullanıyor.

Sermaye ve Güç İlişkilerinin Acı Gerçeği

Bu düzenin değişmeyen gerçeği şu: Sermaye, otoriter rejimlerle işbirliği yaparak kendi sonunu hazırlıyor. Hitler döneminde bunu görmezden gelen iş insanları, sonunda ya tasfiye edildi ya da rejimin bir dişlisi haline gelmek zorunda bırakıldı. Bugün de farklı ülkelerde sermayenin iktidarla kurduğu ilişkiler, benzer sonuçlar doğuruyor.

Kendi servetlerini koruma uğruna otoriter yönetimlere destek verenler, kısa vadede kazançlı çıksalar da uzun vadede ya her şeylerini kaybediyor ya da rejimin değişmesiyle birlikte tarihin çöplüğüne atılıyor. Sermayenin, gerçek anlamda güvende olabilmesi için adil ve eşitlikçi bir düzenin parçası olması gerekir. Ancak bunun yerine, güçlüden yana tavır alıp, milyonların hakkını gasp edenlerin sonu her zaman aynıdır: Ya efendileri tarafından harcanırlar ya da halkın öfkesiyle karşılaşırlar.

Çünkü tarih, yalnızca büyük liderlerin değil, büyük ihanete uğrayanların da hikayesini yazmaya devam ediyor.