Gökte bir öküz varmış, adı pervin
Bir öküz de altındaymış yerin
Sen asıl iki öküz arasında
Tepişmesine bak şu eşeklerin.
ÖMER HAYYAM
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle sosyal medyadan, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i etiketleyerek attığı mesaj, İyi Parti’nin “ağır abileri” tarafından “racona ters” bulundu; açıklama şöyle: “HDP ve siyasilerinin isimlerinin, şehit annelerine borcunu vatan borcu bilen Meral Akşener ismi ile birlikte zikredilmesini doğru bulmuyorum.”
Haklarını yemeyelim, İyi Partili “ağır abilerin” MHP’li muadillerinden farkları, bir, sosyal medya/basın açıklamalarına “şerefsiz”, “haysiyetsiz”, “alçak”, “satılmış”, “hain”… türünden ifadeler eklememeleri, ikinci olarak da yirmişerli grup olup beğenmedikleri yorum sahiplerini köşede beride kıstırıp dövmemeleri. Maazallah “mitili İBB önüne atıp” İmamoğlu köşeyi dönünce haddini bildirebilirlerdi de -ki bu da racon kesmenin rüknündendir; detaylı malumat için Levent Gültekin’den bilgi alınabilir. 80’den önce bu raconun, muhaliflerin arabalarını çapraz ateşle taramak ya da evlerini basıp kaçırmak ve boğarak öldürmek şeklinde kesildiği de olurdu. Birinci için Abdi İpekçi’den ikincisi için de 8 TİP’li gençten malumat alınabilir diyeceğim ama biraz zor görünüyor. Lakin tüm samimiyetimle söyleyeyim İyi Partililerde böyle bir temayül (buraya bir “henüz” yazsam mı yazmasam mı karar veremedim) yok. Acaba “Kadın Genel Başkan” farkı diyebilir miyiz? Nitekim Meral Akşener vaziyeti gayet iyi idare etti. Hem partililerin gönlünü aldı onlara hak verdi, hem de İmamoğlu’na hak verdi ona teşekkür etti. Ayrıca, 8 Mart için sosyal medyada yayınlanan, İstanbul Sözleşmesi’ne vurgu yapan video açıklaması da gayet yerindeydi. Ama işte eni sonu İyi Partililer de birer Kyrpton’lu, ve onlardan her daim bir “Clark Joseph Kent” nezaketi ve letafeti ile yaşamalarını beklemek de mümkün değil. “Şartlar tamam olduğunda” Superman’e dönüşmenin meşru bir hak” olduğunu haykırıp içlerindeki Kyrpton’lu delikanlıyı faş ediverdikleri vakadır.
Lafı uzatmayayım, İmamoğlu’nun açıklamaları ve İyi Parti’den yükselen tepkiler üzerine (sosyal) medyaya da gün doğdu: “İmamoğlu’nun 8 Mart Krizi” (Milliyet) “İmamoğlu’nun Twiti İyi Partilileri Kızdırdı” (Sabah), “Millet İttifakında İmamoğlu Krizi” (CNN Türk), “İmamoğlu’nun 8 Mart Mesajı Krize Neden Oldu!” (Hürriyet), “İYİ Partili Ağıralioğlu, İBB Başkanı İmamoğlu’nun 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Paylaşımına Tepki Gösterdi” (AA) Sadece başlıkları okumak bile sıkıcı.
Daha önce aynı komedi İyi Parti HDP görüşmesi üzerine koparılan fırtınada yaşanmıştı. Çok değil geçtiğimiz yılın kasım ayında Ümit Özdağ, İyi Parti’nin yeni anayasa taslağı üzerine görüş alışverişinde bulunmak üzere “HDP ile görüştüğünü” ifade ederek partisinden istifa etmişti. O zaman da Racon Abi’ler ceketlerini omuzlamış, bir omuzlarını öne atıp gerdan kırmış, tespih sallayıp açıklamalarda bulunmuşlar; o zamanda mebzul miktarda Kyrpton’lu Clark Kent, “Taş kes ülen!” diyerek içindeki Superman’i âlem-i twitter’a salmış, sosyal medyaya yine gün doğmuştu. O günlerde de İyi Parti’nin 2018’de TÜSES’in toplantısına katılıp katılmadığı, CHP ve HDP’nin gizli bir ittifak kurup kurmadıkları, “HDPKK” ve Saadet Partisi arasındaki ilişkiler, Selahattin Demirtaş’ın Devran’ından uyarlanan tiyatro oyununu seyretmeye giden “hainler” tartışıldı durdu.
O günlerde yazdığım (Birikim, 19.11.2020) bir yazıda şunları söylemiştim -ki aynı cümleleri, o cümlelerdeki “HDP ile görüşmek” ifadelerini “Pervin Buldan ile aynı twitte adı geçmek” şeklinde değiştirip bugün de yazabilirim:
HDP ile -ya da bir Kürt siyasetçi ile- görüşmek- irtibat kurmak” Türkiye siyasetinin “makbul muhalif”i ile “bölücü-terörist”ini ayıran popüler yaftası, turnusolü gibi. Bu popüler yafta o derece işlevsel ki, değil legal bir siyasî partiden (HDP), onun savunduğu bir düşünceden, bir açıklamadan ya da o partide siyaset yapan veya yapmış herhangi bir kişiden müspet yönde bahsetmek, HDP’nin adının geçtiği bir cümlede onu alenen aşağılamamak ya da kötülememek bile “bölücü-terörist” olarak yaftalanmak için yeterli. AKP-MHP ittifakı, siyaseti HDP’yi lanetleyenler ve lanetlemeyenler olarak tasnif etme derdinde. Çünkü iktidar, 2015’ten bugüne istikbalinin, “HDP ile/HDP’li ile görüşmek” turnusolünü, öteki (bölücü) ile biz’deni (makbul) ayıran kritik kerte olarak koyup koyamamasına bağlı olduğunun farkında….
İşte AKP, MHP’yi (ve BBP, Vatan Partisi gibi küçük sağ ve sol partileri) de yanına alıp bir yeni Milliyetçi Cephe kurmaya yönelerek konjonktürü lehine çevirmeye ve azalan oylarını toparlamaya çalıştıysa da bunda tam anlamıyla başarılı olamadı. HDP nefreti (HDP ile görüşmek) adı altında şekillenen bir siyasal düşman inşası politikaları işte bu noktada işlevsel bir araç olarak gündeme geldi. Bu dil, bir yandan Cumhur İttifakı’nı basit bir seçim ittifakından bir yeni Milliyetçi Cephe’ye çevirecek sihirli değnek olarak düşünüldü. “HDP ile işbirliği”, “teröriste arka çıkmak”, “bölücülere destek olmak” dili, diğer yandan da Saadet Partisi, İYİ Parti ve CHP içindeki ulusalcı kesime seslenmeye çalışan, AKP’nin kendi sağlayamadığı yeni Milliyetçi Cephe’nin dışında kalan muhaliflerin bir araya gelmesini ve sağlam bir karşı ittifak kurmasını engelleme amacı güden siyasetin manivelası olarak da kullanıldı.
Gelelim Şu öküzlerle eşeklere. Bir izahat şart bu mevzuda; yoksa bir ağır abiyi kızdırabilir ya da Levent Bey ile aynı hastanede pansuman yaptırmak zorunda kalabilirim.
Ömer Hayyam’ın şiirinde geçen adı “pervin” olan öküz, bir benzetme elbette. Hem de Ömer Hayyam’a ait olmayan, onun da başkalarından ödünç aldığı bir benzetme. “Pervin” bir takım yıldızı. Arapçası “süreyyâ” Türkçesi “ülker”. Yedi Yıldız da denildiği olurmuş. Taurus (Boğa) takımyıldızı içinde çıplak gözle görülebilen en yakın yıldız topluluğu, bunların dizilişi öküz/boğa’nın sırtını andırdığından böyle anılırlarmış. Ömer Hayyam’ın gökte bir öküz var adı pervin dediği de böylesi bir öküz.
Bir de yerin altında bir öküz var ki o da, Mezopotamya (elbette Anadolu) uygarlıkları içinde çokça bilinen şu bizim “dünyayı boynuzlarında taşıyan öküz”ümüz. Zamanın, AKP Fatih Gençlik Kolları, Çevre, Şehir ve Kültür Başkanı olan Tolgay Demir gibi dünyanın yuvarlak değil düz olduğuna “gerçekten” inanan olduğu canım ülkemde, biri gökte biri de yerin altında olmak üzere iki öküz olduğuna “gerçekten” inanan insanlar var mıdır bilinmez ama bu tür ifadelerin Divan edebiyatında “mazmun” olarak kullanıldığını unutmamak gerekiyor. Mazmun da sevgilinin kirpiğinin ok olması gibi kalıplaşmış, gerçek anlamının dışında kullanılan benzetme ve ifadelere verilen isim.
Örneğin Ahmet Talat Onay Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar’ndaki [1] Gâv-i Zemin[2] maddesinde Nuhbe-i Vehbî şârihi Vehbî bin Münebbih’e referans vererek yerin altındaki öküz mezmununu şöyle özetliyor:
Allah yerleri yarattı. Fakat bir gemi gibi arz sallanıp duruyordu. Büyük cüsseli bir melek halk edip arzın altına girerek omuzları üzerinde tutmasını emreyledi. Melek arzın altına girdi; bir elini maşrıktan, bir elini mağripten çıkararak omzunda tuttu. Lakin ayakları dayanacak bir yer olmadığından Allah kırmızı yakuttan bir kaya yarattı. Ve meleğin ayağı altına koydu. Halbuki bu yakut kayanın da dayanacağı, duracağı bir yer yoktu. Hemen büyük gövdeli bir öküz yarattı. Bu öküz kayayı arkasına aldı ki adı Kiyûsa’dır. Bunun da ayakları tutunacak bir yer lazımdı. Büyük gövdeli bir balık yarattı. O kadar büyük ve gözleri o kadar parlaktı ki kimse bakamazdı. Bütün dünya denizleri bu öküzün yüzünün bir deliğine konulsa büyük bir ovadaki bir hardal tanesi kadar kalırdı. Allah, balığa öküzün ayakları altında durmasını emretti. Bu Behmût adlı balığa ‘karargâh olmak için’ de büyük bir deniz, denizin altında hava, havanın da altında ‘zulümat-karanlıklar’ halk etti.
Ömer Hayyam’ın iki öküzü arasında tepinen eşşekleri ile ilgili olarak Fuzuli’ye başvurarak bitireyim:
Derdime vakıf değil canan.
Beni handan bilir.
Hakkı vardır şad olanlar.
Herkesi şadan bilir.
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Çektiğim alamı bir ben bir de Allah’ım bilir.
[1] ONAY, Ahmet Talat, 1996, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, s. 236-237.
[2] Gâv, Farsça “öküz” anlamına geliyor. Gâv-zemin ya da Gâv-ı arz, dünyayı boynuzlarında taşıyan öküz anlamında.