“Hagop Martayan’dan“ A. Dilaçar’a

Agos gazetesinde 21.09.2012 tarihinde yayınlanan yazısında Levent Özata, Hagop (Agop) Martayan ile ilgili yazısına başlık olarak ‘Cumhuriyet’in iyi çocuğu’ Hagop Martayan ya da A. Dilaçar ‘ı seçmiş.  Yazı, Hagop Dilaçar’ın hayatını anlatıyor gibiyse de, ana fikri, Martayan’ın rejime yaranmaya çalışsa da Ermeni kimliğinin buna mani olduğu; rejimin onu, “Agop” ismini bile kısaltarak “A. Dilaçar” şeklide anmaktan ve İstanbul Şişli ilçesindeki bir sokağa da aynı şeklinde “A. Dilaçar” ismi vermekten başka bir kadirşinaslık göstermediği yönünde. 12 Eylül 1979’da vefat ettiğinde TRT’nin dahi, yazarı tam adıyla anmaktan sakınarak “A. Dilaçar” şeklinde andığı da yine eleştiriler arasında yer alıyor. Haksız da değil. Hadi yaşanan her şeyi unutalım; ama şu aşağıdaki örnek bile “cumhuriyetin iyi çocuğu” olmak isteyenlere bile “cumhuriyetin iyi ki çocuğusun” diyemediğimize dair güzel bir örnek değil de nedir?

Sinema oyuncusu Nubar TerziyanAyhan ışık 16 Haziran 1979’da vefat ettikten bir gün sonra Hürriyetgazetesine bir taziye ilanı verir. “Oğlum Ayhan. Dünya fanidir ölüm herkese nasip ama, sen ölmedin zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. Ne mutlu sana.” diye başlayan ilanını Terziyan, “Amcan Nubar Terziyan” diye bitirir. Tabii, gerçekte Terziyan, Ayhan Işık’ın amcası değildir ama, bütün gençlerin bütün yaşlılara “amca”, “dayı”… diye hitap ettiği şu ülkede Terziyan’ın, Işık’ın amcası olması olurda yanlış anlaşılır diye Ayhan Işık’ın ailesi aynı gazeteye ilan vererek “görülen lüzum üzerine” bir düzeltme yayınlarlar.

***

Biz  geçtiğimiz hafta ! vefat eden (12 Eylül 1979) Hagop Martayan’a, nam-ı diğer Agop Dilaçar’a dönelim. Aynı yazıdan yararlanarak Dilaçar’ın hayatını özetleyeyim:

1895’te, Büyükdere’de doğmuş Maytayan.  1915 Robert Kolej mezunu. Ermenice, Türkçe, İngilizce dışında Azerice, Uygurca, Osmanlıca, Latince, Yunanca, Almanca, Rusça ve Bulgarca ile de ilgilenen Martayan’ın dillere olan ilgisi de burada başlamış. Mezun olur olmaz da Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli cephelerinden biri olan Kafkas Cephesi’ne yollanmış. Kafkas Cephesi’nden madalya ve kimliğinin getirdiği şüpheyle beraber Filistin Cephesi’ne kaydırılmış. Kimine göre esir İngiliz askerlere edilen kötü muameleye karşı çıkmasından, kimine göre ise karşılaştığı Hintli savaş esirlerinin yemek isteğini üstlerine bildirdiği için “vatan haini” ilan edilip, hapsedilmiş.

Rivayet o ki, cezasının ne olacağını öğrenmek için komutanın karşısına çıkarılan Martayan tüm cesaretini toplayıp, esirlere yapılan barbarlık, eziyet ve işkencelerin medeniyetle bağdaşmayacağını, ileri ülkelerde böyle bir davranış gözlenmeyeceğini anlatır komutana. Çevresindekiler korku içinde ne olacağını beklerken. Komutan Martayan’ın zincirlerini çözdürür, ona çay ısmarlar ve muhabbet etmeye başlar. Martayan’ın kendi sözlerine göre Mustafa Kemal ile böyle tanışmıştır. Savaştan sonra Robert Kolej’de İngilizce öğretmenliği yapar. Beyrut’ta bir Ermeni okulunda müdür olur. Yine Beyrut’ta yayınlanan Luys gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapar. Daha sonrasında Sofya’ya yerleşir, eski Türk dili ve Uygurca dersleri vermeye başlar.

1930’larda Türk dili üzerine yazdığı makalelerle dikkat çeken Martayan Türkiye’ye davet edilir. Ancak Türkiye vatandaşlığından çıkartılmıştır. Elindeki vatansız belgesiyle ortalıkta geziyordur. Emir büyük yerden olunca o belgeye vize vurulur, eline de “Mustafa Kemal’in özel davetlisidir. Gereken kolaylık gösterilsin.” ibaresi tutuşturup, İstanbul’un yolunu tutar.

Birinci Türk Dili Kurultayı’nda çalışmalarını ve yapılabilecekleri sunmuş ve çok beğenilir. Bu günden sonra Martayan hayatını Türk diline adar. Türk Ansiklopedisi’nde baş danışmanlık da yapar.

Mustafa Kemal kendisine mesleğine uygun Dilaçar soyadını verir. Önce Agop Dilaçar olmuş, sonra A. Dilaçar.

Martayan  Bey, 26 Eylül 5 Ekim 1932 tarihinde toplanan Türk Dili Kurultayıazalarındandır. Kongre’de bildiri sunan tek Ermeni asıllı aza da o değildir. Nitekim H. Martayan Kurultayın ikinci gününde, öğleden sonraki oturumda (2. Celse) “Sümer, Hint-Avrupa Dilleri Arasındaki Rabıtalar” başlıklı bir sunuş yapacaktır. Yine bir başka Ermeni asıllı aza Bedros Zeki Bey de Kongrenin beşinci gününde “Türkçenin kolaylığı ve Zenginliği” başlıklı bir tebliğ sunacaktır. Bedros Bey’in de önemli bir Türkçeci olduğunu not edelim. 1871 doğumlu Bedros Bey ilk öğrenimini Nersesyan-Yermonyan, Cemaran ve Surp Haç okullarında tamamlar. 1893’de Şurayı Devlet Genel Sekreterliği yapar. Garabedyan Kız ve Erkek okullarının kuruluşunda önemli rol oynar. Ermeni Cemaati Eğitim Komisyonu üyeliği de yapar.  Surp Ermeni Hastanesi Müdürüyken 1937’de vefat eder. Türkçe öğrenimi ile ilgili birçok kitabın da sahibidir.

***

Hagop Martayan’ın hayat hikâyesi ile ilgili bir düzeltme de yapmak gerekiyor. Nitekim Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verilmesi ile ilgili Kanun Teklifinin Martayan’a ait olduğu şeklindeki haberler doğru değildir. Bu bilgi için bu kanunun kabul edildiği 24.11.1934 tarihli TBMM oturumuna göz atmak dahi yeterlidir.  Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verilmesi ile ilgili 2587 sayılı Kanunu teklif edenler şu isimlerdir: İsmet (Malatya), A. Kazım (Balıkesir), Fuat (Elaziz),  Şükrü Kaya (Muğla), Cemil (Tekirdağ), Talat (Çankırı), Zekai (Diyarbekir) Recep (Kütahya), Refet (Urfa), Ali (Afyon Karahisar), Asım (Erzurum), Ferit Celal (Mersin) Damar Arık (Adana), emin (Eskişehir), Rasim (Sivas),  Dr. Emin Cemal (Bolu), Rasih (Antalya), Besim Atalay (Aksaray), Cemal (Afyon Karahisar), Ruşeni (Samsun), Aziz Samih (Erzurum), Halil 8Zonguldak) ve Esat (Bursa) beyler.

Hagop Martayan’ın milletvekili olmadığını belirtmeye bilmem gerek var mı?

Keyifli Pazarlar

Mete Kaan KAYNAR