Gelecek kaygısı ve güvensizlik

Tüm çabalarımız, verdiğimiz tüm mücadele, harcadığımız emeklerimiz  daha mutlu, daha huzurlu daha güvenli bir gelecek içindir.

Harcanan emeğin öyle ya da böyle karşılığını alacağını bilen kişi yaptığı işe dört elle sarılır, yılgınlığa kolay kolay düşmez çünkü insanın bir amacı ve o amacın hayata katacağı anlam, coşku ve cesaret verir kişiye.

Örneğin ben üniversiteyi bitirip mühendis olduğumda, ya mühendis ya da eğitimci olarak bir işe gireceğime kesin inanıyordum, iş bulamama diye bir kaygım yoktu. Bizim dönemimizde iş aslanın ağzında değildi, asıl korkumuz üniversiteyi bitirememekti çünkü üniversiteyi kazanmak da bitirmek de daha zordu. O dönemde sokaklar iş arayan üniversite mezunlarıyla dolu değildi.  Okuyup öğretmen olan biri ayrıca KPSS denilen bir sınava girip o sınavdaki başarısına göre işe yerleştirilmiyordu. Hele hele atamalar mülakatlarla yapılmıyordu. Başarı, biat  kültürüne değil liyakata göre yapılıyordu.

Oysa ki şimdilerde öyle mi? Her adım başı özel üniversite ve devlet teşvikiyle yaygınlaştırılan özel eğitim kurumları. Bir üniversiteyi kazanmak da  bitirmek de çok daha kolay ama mezun olduğu alanda iş bulmak bırakalım aslanın ağzına, midesine ulaşmak kadar zor.

KPSS denilen eleme sınavı yetmezmiş gibi bir de özel mülakat devreye sokuldu. Hiçbir dönemde olmayacak kadar kamu kurum ve  teşkilatları siyasallaştırılarak, siyasi iktidarların emrine verilmiş durumda. Bırakalım üniversiteyi hangi dereceyle bitirdiğiniz, KPSS’ de kaçıncı olduğunuz, artık güvenlik soruşturmaları ve sözlü mülakatlar eliyle hakkınız olan iş elinizden alınıyor.

Yeni üretim alanları açılmıyor tersine var olanların bir kısmı da kapanıyor/kapatılıyor. Kamuya ait üretim alanları “verimsizlik ve  kâr etmiyor” yalanıyla satılıp özelleştiriliyor. Nüfus artıyor ama yeni fabrikalar açılmıyor, tarım ve hayvancılık geliştirilmiyor, toplumun gereksinimi olan mallar, ürünler, hizmetler ithal ediliyor.

Bu durumda toplumun ruhsal yapısı bozuluyor ve geleceğe olan inanç zayıflıyor, geleceksizlik duygusu yaşam coşkusunu azaltıyor… Yapılan sınavların, gidilen özel okul ve kolejlerin, bitirilen üniversitelerin ve en önemlisi liyakatın çok fazla önemi kalmıyor… Üniversiteyi bitirememe korkusu,  iş bulamama korkusuna dönüşüyor.

Güvencesizlik adalet duygusunu öldürüyor.

Geleceksizlik duygusu güvencesizlik duygusunu besliyor.

Bir çoğumuz hukuk güvencesi olmadığı için ve yasaların geriye işletilemez, herkes mahkeme kararı verilinceye kadar suçsuzdur ilkeleri ayaklar altına alınarak yargılandık/yargılanıyoruz. Hukuk güvencesi olmayınca da adalet, kişi ya da kişilerin iki dudağı arasına sıkışıp kalıyor ve buna bağlı olarak da yargının tarafsızlık ilkesi, güçler ayrılığı olmadığı için siyasi iktidarların insafına bırakılmış oluyor.

İş güvenliği olmadığı için her gün ortalama 3- 4 işçi hayatından oluyor.  Cinsiyetçi erkek egemen zihniyet ve cezasızlık, neredeyse her gün  bir kadının öldürülmesiyle noktalanıyor. Kadrolu elaman yerine sözleşmeli çalışma koşulları sendikalaşmayı etkisizleştiriyor ve emekçiler rantçıların insafına bırakıyor.

Yapılan LGS, YKS gibi merkezi sınavlar açık ve şeffaf, ölçme ve değerlendirme objektif  olmadığı için giderek anlamını yitiriyor ve ÖSYM’ye olan güven yerlerde sürükleniyor. Bu durumda öğrencilerin eğitim sistemine olan inançları ve güvenleri son 20 yılın en düşük seviyesine iniyor.

Güvencesizlik gelecek korkusunu büyütüyor.

Bin bir zorlukla  iş bulup çalışan kamu emekçilerinin iktidarla olan ilişkilerine bağlı olarak işinden olma, atılma, sürülme olayları hız kesmeden devam ettiği için yaşanan belirsizlikler, kayırmalar, kovuşturmalar toplum psikolojisini bozuyor ve gelecek kaygısı gelecek korkusuna dönüşüyor, umutsuzluk dalga dalga   toplumu kuşatıyor ve  hasta ediyor.

Öyle ki mal ve can güvenliği hiç olmadığı kadar toplumu yakından ilgilendiriyor. Bin bir zorlukla kazanıp biriktirdiği birikimini, “acaba el konulur mu” korkusuyla ya  bankaya yatırmıyor ya da bankadaysa çekmeyi düşünüyor. Zamların ardı arkası gelmiyor, toplumun yüzde beşlik kesimi sürekli zenginleşirken, yüzde 95’i sürekli yoksullaşıyor. Toplumu yönetenler geldiğimiz noktayı dış güçlere bağlayıp işin içinden sıyrılmaya çalıştıkları için de sonu gelmeyen bir belirsizlik toplumun ruhsal yapısını bozmaya devam ediyor.