Fırat Epözdemir’in Gözaltına Alınmasına Tepkiler: Hukuksuzluk ve Avukatları Susturma Çabası

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Fırat Epözdemir’in PKK/KCK soruşturması kapsamında gözaltına alınmasına sert tepki gösterdi. Tanrıkulu, bu gözaltının yalnızca Epözdemir’in şahsına yönelik olmadığını, daha geniş bir çerçevede avukatları susturmayı ve savunma hakkını baskı altına almayı amaçladığını ifade etti. Epözdemir’in gözaltına alınması, Türkiye’de hukuk devleti ilkelerinin giderek daha da erozyona uğradığına dair önemli bir örnek olarak değerlendiriliyor.

Gözaltının Hukuka Aykırılığı ve İktidarın Baskı Aracı Olarak Kullanılması

Epözdemir, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen PKK/KCK soruşturması kapsamında, yurt dışından döndüğü sırada havalimanında gözaltına alındı. Soruşturma, Epözdemir’in geçmişte bir WhatsApp grubunda yer alması ve Halkların Demokratik Kongresi’yle (HDK) bağlantılı olduğu iddia edilen bazı veriler üzerinden yürütülüyor. Epözdemir’in evinde, ofisinde ve bürosunda yapılan aramalarla, hukuki sürecin olağan yolları bir kez daha ihlal edildi.

CHP Milletvekili Tanrıkulu, bu durumun, hukuka açıkça aykırı olduğunu vurgulayarak şu soruları sordu:

  • Kaçma şüphesi olmayan bir avukat neden havalimanında gözaltına alınır?
  • Adliyede her gün mesleğini icra eden bir avukat, ifadesi alınmak isteniyorsa neden çağrılmak yerine zorla gözaltına alınır?

Bu sorular, hukuk devleti ilkelerinin sistematik olarak göz ardı edildiğini ve gözaltı kararlarının siyasi birer baskı aracı olarak kullanıldığını bir kez daha ortaya koyuyor.

Avukatlar Üzerindeki Baskılar ve Savunma Hakkının Tehlikede Olması

Epözdemir’in gözaltına alınması, savunma hakkına yönelik artan baskılar ve avukatların susturulmasına yönelik sistematik politikalarla örtüşüyor. Tanrıkulu, bu sürecin bir bireye yönelik olmadığını, iktidarın daha geniş bir ölçekte avukatları ve hukuk mekanizmalarını etkisiz hale getirmeyi hedeflediğini söyledi.

Epözdemir gibi birçok avukat, geçmişte benzer suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bu durum, yalnızca bireysel hak ihlallerine değil, aynı zamanda toplumsal adalet duygusunun zedelenmesine de yol açıyor. Savunma makamının özgür olmadığı bir ülkede, adalet mekanizmasının işleyebilmesi mümkün değil.

Siyasi Gücün Adalete Müdahalesi ve Hukukun Zehirlenmesi

Tanrıkulu’nun vurguladığı bir diğer önemli nokta ise, Türkiye’de adalet mekanizmasının iktidarın çıkarları doğrultusunda nasıl manipüle edildiğidir. 23 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi, bu tür hukuksuz operasyonlarla adaletin tarafsızlığını tamamen ortadan kaldırdı. Gözaltılar, tutuklamalar ve yargının siyasallaşması, Türkiye’de hukuk sisteminin bağımsızlığını tehdit eden unsurların başında geliyor.

Tanrıkulu, “Amaç hukuk olmayınca her türlü hukuksuzluğa imza atılmaya devam ediliyor. Bu hukuksuz operasyonlarla bir sürecin nasıl zehirlendiğini hep birlikte görüyoruz,” diyerek adalet sistemine olan güvenin ne denli zedelendiğini ifade etti.

İktidarın Susturma Politikası ve Toplumsal Sonuçları

Epözdemir’e yönelik bu hukuki işlem, avukatların mesleklerini icra ederken bile baskı altına alınmasının bir başka göstergesi. Savunma hakkını savunanların gözaltına alınması, Türkiye’nin adalet sistemindeki çürümenin ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu tür hukuksuz uygulamalar, yalnızca bireyleri değil, bir bütün olarak toplumu etkiliyor. Adalet duygusunun yok edilmesi, hukuka olan güvenin tamamen yitirilmesine yol açıyor ve toplumdaki adaletsizlik algısını daha da derinleştiriyor.

Susturulmuş Hukuk ve Direnen Savunma Mekanizması

Epözdemir’in gözaltına alınması, avukatların üzerindeki baskıları bir kez daha gündeme taşıdı. Bu durum, iktidarın adaleti susturma politikalarının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Hukuk devleti ilkelerinin çiğnendiği ve avukatların mesleklerini icra etmekte bile zorluk çektiği bir ortamda, adaletin sağlanması mümkün değildir.

Türkiye’nin adalet sisteminde bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinin yeniden inşa edilmesi, yalnızca hukukçuların değil, toplumun her kesiminin ortak talebi olmalıdır. Ancak bu şekilde, hukuk, siyasetin bir aracı olmaktan çıkarılabilir ve gerçek anlamda adalet sağlanabilir.