Uykumu kaçırıyordu ama yine de son bir fincan çay içmeden uyumak istememişti canım. Mutfağa girdim. Bu akşam kendileriyle çay içtiğim iki farklı fincan henüz bulaşık makinesine koyulmamıştı, tezgâhın üstünde duruyorlardı. Bir tanesini çalkalayıp kullanayım diye düşündüm ama asıl çay içmeyi sevdiğim fincanlar bunlar değildi. Favori fincanlarımın altılı takımından dört tanesi yıllar içinde kırılmıştı; geriye kalan son iki tanesine gözüm gibi bakıyordum. Bu şeklide alınmış bir karar tabi ki yoktu ama fincanları sahipleniş şeklimden eşim ve oğlum onları bırakın kırmayı, kullanmamaları gerektiğini çoktan sezinlemişlerdi sanırım.
Bir an durdum ve düşündüm… Bir fincan çay içebileceğim onlarca seçenek mevcuttu evde. Ama ben bulaşık makinesindeki o kirli iki fincandan birini istiyordum illa ki…Birdenbire aklıma ben çocukken annemin kulbu kırık olduğu için ölçü fincanı olarak kullandığı sarı yaldızlı kahve fincanı geldi. Belli ki düşüp kırılınca atmaya kıyamamış, ölçü fincanı olarak kullanmaya başlamıştı çeyizinden kalan bu fincanı. Sonra ne olmuştu o fincana? Değiştirilen evler arasında bir yerlerde kaybolup gittiyse kesinlikle o işte benim parmağım vardı. Çünkü ilk gençlik yaşlarımda evdeki eski olan her eşyanın azılı muhalifiydim ne yazık ki! Bunları düşünürken dudaklarımdan Barış Manço’nun Eski Bir Fincan şarkısı dökülüverdi… “Yıllar sonra 43-44 Harp ortası…Ekmek karnesi ve yoksulluk yılları… Kayınvalidesinden kalan bu fincanla… Bu kez annem eliyle kahve sunarmış Hakkı Bey’e… Düşüp kırılsa bile… Topla tamir et oğlum…” diye oğluna nasihat ederek anlattığı, aile yadigarı bir fincan için yazılmış en güzel, belki de tek şarkı… Benimse en sevdiğim Barış Manço şarkısı…
Tüm sözleri çocukluğumdan beri aklımdaydı… Çayımı doldurup ilk yudumlarımı alırken önce kendim söyledim… Sonra çalışma masamın başına geçtim, şarkıyı açtım dinledim… Barış Manço’yu rahmetle yad ederken anneme döndüm tekrar… Kulbu kırık fincanı elinde, un ölçüyordu mutfakta iki, üç diye içinden sayarak. Bence kesinlikle revani yapacaktı! O fincanı yok ettiğim için suçluluk duymadığım tuhaf bir pişmanlık duygusuyla özür diledim annemden ve fincandan… Diğer her şeyi ölçüp biçtiği gibi unları, yağları, şekerleri de ölçen annem küçük dünyamıza ölçülü güzellikler katmaya çalışırmış meğer ve o fincan onun çeyizinden kadınlığına uzanan öyküsünün nadir şahitlerindenmiş… Ama ne yazık ki küçükken bazı şeyleri anlamak zormuş işte…
Becerebilsem bir şarkı da ben yazardım annemin kırık kulplu fincanını anlatan… Elimden gelen ise sadece bu kadarı… Buraya kadar okuduysanız eğer, bir fincan çayın yanına bir de şarkı bırakıveriyorum tadımlık. İyi gider…
- Hatıralar - 1 Ekim 2024
- Doğruluk mu? Cesaret mi? – Elif Demirbaş Topçu - 2 Haziran 2024
- Onsuz da Olmay… - 4 Aralık 2023