Erdoğan’ın son kozu

Revizyon sözcüğü Türkçede, “Yeniden gözden geçirme, düzeltme, yenileme, yenilenme, inceleme, kontrol etme” anlamlarında kullanılıyor. Bu bağlamda Erdoğan’ın AKP’de yaptığı revizyonun amacı ve boyutu önem kazanıyor. 16 Nisan 2017 referandumunda gerçekte “Hayır” oylarının “Evet” oylarından fazla çıkması ve referandumun YSK’nin manipülasyonu ile kazanılması, AKP’nin yüzde 10’luk oy kaybı yaşadığı gerçeğini halktan gizleyemedi. 21 Mayıs 2017’de yapılan Olağanüstü Kongre ile yeniden AKP’nin başına geçen Erdoğan, partide inisiyatifi tek başına ele geçirdikten sonra, Türk siyasetinde ilk kez yeni bir uygulama başlattı. Önce Başbakan Davutoğlu’nu istifa ettirerek yerine partide joker gibi görevler üstlenen Yıldırım’ı getirdi. Kabinede dar kapsamlı revizyonun ardından AKP’nin 22 il başkanını, daha sonra da bazı büyükşehir, il ve ilçe belediye başkanlarını istifaya zorladı.

Bu süreçte Erdoğan’ın sıkça dillendirdiği “metal yorgunluğu” gerçekte teknik bir terimdir. Bu terimin ifade ettiği anlam, “Sürekli olarak çalışan veya belirli bir miktar yükün sürekli uygulanması sonucu metal malzemelerin istenilen dayanım özelliğini yitirmesi” demektir. Bu tanımdan hareketle ve esas olarak iş hayatında insanların metal yorgunluğu üzerine yapılan yorumları ise, “Sürekli olarak bir işi yapan kişinin egosunun büyümesi ve zamanla büyüyen egonun ‘ruh patlamasına’ dönüşmesi, kişinin eski performansını gösteremiyor hale gelmesidir”. Bu durumun siyasete, yani siyasal yöneticilere, belediye başkanları ve parti yöneticilerine uygulanması, esas olarak politik liderin, parti başkanının veya yönetici elitin iradesine biat etmeyen kişilerin siyasi tasfiyesi anlamına gelmektedir. Yani Erdoğan’ın yaptığı politik tabirle partideki bir tasfiye hareketidir.

Erdoğan’ın başlattığı bu revizyon, hayat memat meselesi haline gelen 2019 seçimlerine hazırlık, daha doğrusu partiyi ve kaderini partiye bağlamış olan herkesi, 2019 seçimlerinin kazanılmasına göre endeksleme amacı taşıyor. Her seçim öncesinde çok sayıda şirkete yaptırdığı kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına göre seçim ve propaganda taktiklerini belirleyen Erdoğan’ın bu süreçte yeni ittifaklara dayalı açılımlar yapma seçenekleri yok. Suriye ve Irak politikalarında düştüğü açmazları göz ardı ederek sürdürdüğü savaş çığırtkanlığı da artık işe yaramaz hale geldi. Politik manevra alanı iyice daraldığı için, partinin görünür yüzü olan belediyelerde halkın alışık olmadığı bir tarzda istifa dayatmaları, AKP’nin geleceği için politik risk içeriyor. Bu durum aynı zamanda demokratik yaşamın vazgeçilmez ilkesi olan halkın oylarıyla seçilenlerin seçimle gitmesi ilkesini ihlal eden Erdoğan’ın sıkça yinelediği mağduriyet söylemi, artık halkın nazarında anlamını yitirmiş bulunuyor.

2019 seçimlerine hazırlanan Erdoğan’ın kullanabileceği tek alan olarak devletin resmi İslam’ı sayılan Sünni İslam kaldı. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra neredeyse her konuşmasını ve her temasını Sünni İslam üzerinden yapıyor. Dinin dönüştürücü gücünü kullanan Erdoğan belki de son kozunu oynuyor. Erdoğan’ın bu yeni söylemi, İslami çevreler ile milliyetçi ve mukaddesatçı kesimlerde etkili olurken, muhalefeti Sünni İslam’la kavgalı hale getirmeyi amaçlıyor. Laik-antilaik ayrışmayı ve çatışmayı toplumsal hayatın her alanına taşıyan hükümet, iyice geriletilen ve artık CHP’nin bile tutarlı olarak savunamadığı devlet laikliği yerine, devletin resmi dini haline getirilen Sünni İslam uygulamalarını hayata geçiriyor. Daha doğrusu Osmanlı dönemi model alınarak Sünni-İslami eğitim, kültür ve yaşam tarzına doğru hızlı bir dönüşüm süreci yaşanıyor. Özgürlükçü ve demokratik laiklik anlayışına sahip olmayan CHP’nin iki cami arasında kalan beynamaza dönmesi ve siyasal arenada yalpalamalar yaşaması, biraz da bu açmazından kaynaklanıyor.
Not: Yeni kitabım “Türkeş’ten Bahçeli’ye MHP’nin Devletle Bitmeyen Dansı” İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda, Pencere Yayınları, Salon 4, Stand 4227’de ilginize sunulmuştur.

Şaban İBA