Endüstriyel Tarım, İsrafın ve İklim Krizinin Tetikleyicisidir

Uzun yıllardır belli sermaye odakları Organik tarım yerine, Endüstriyel tarımı geniş çaplı hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu çabalarını ise bizim gibi dışa bağımlı ülkelerin bakir topraklarında yapmaktadırlar. Bu çabalarının sonucunda topraklarımızda hızlı bir verim kaybı, su israfı ve ürün israfı ortaya çıkmaktadır. Bu tarımı hedeflemelerindeki asli amaçları, Biyoyakıt ürünlerinin üretimini artırmaktır. Bu ise Biyoenerji üretimi için hammadde oluşturmak içindir. Hindistan’lı yazar Vandana SHIVA’nın Yeryüzüyle Barışmak adlı kitabında bu konuyu çok detaylı örnekleriyle işlenmektedir. Bu eserin bizleri daha iyi aydınlatacağı kanaatindeyim. Yazar kendi ülkesinde ve benzer konumdaki ülkelerde Emperyal sermaye odaklarının tarım topraklarını, ormanları ve nehirleri nasıl zor yoluyla ve ülke yöneticilerinin sağladığı yasal düzenleme kolaylıklarıyla, nasıl o ülkelerin tarımını mahvettiklerini bir bir anlatmaktadır.

Onun için, konunun daha anlaşılır olması için Vandana SHIVA’nın anlatımlarına bakmakta fayda vardır:   “Gıda üretim şirketleri ve endüstrileri, ürettikleri gıda miktarının on katı birim daha fazla enerji tüketir. Üretilen gıdaların %50’si israf edilir; gezegendeki suların %70’i kirletilir; tarımdaki çeşitliliğin %75’i zarar görür ve iklimin dengesini bozup gıda güvenliğini tehdit eden sera gazlarına %40 katkıda bulunur. Tam aksine yeryüzü merkezli tarım, tükettiğinin iki katı yiyecek üretir, biyoçeşitliliği korur, iklim değişikliğini hafifletir, yeryüzünü, çiftçileri ve halk sağlığını korur. (s.29)” Tekelci Gıda üretim şirketlerinin yukarıdaki anlatımda da görüldüğü gibi hem aşırı enerji tüketimi yapmaktalar, hem aşırı su tükettikleri gibi kirlettikleri, hemde tarımdaki çeşitliliğe zarar vermektedirler. İklim değişikliğine neden olmaktadırlar. Ama Organik tarımla uğraşan küçük çiftçiler, hem gereğinden fazla yiyecek üretirler, iklimi ve biyoçeşitliliği korumaktadırlar. Yazar devamında ise nasıl aşırı miktarda su tükettiklerini ve kullanılan kimyasallardan dolayı da suyu ve toprağı kirlettikleri gerçeğine çok kolay ulaşabiliriz.

“Endüstriyel tarım, suya aç bir tarımdır. Ekolojik çiftliklerde üretilen ürün ile aynı miktar elde etmek için on kat daha fazla su kullanan kimyasal çiftliklerin sulanmasında gezegendeki suların %70’i kullanılmaktadır. (s.138)” Alıntıda da görüldüğü gibi tarımdaki aşırı su kullanımı Gıda üretim şirketlerinin Endüstriyel tarım uygulamaları sonucunda gerçekleşmektedir. Ama normal ata tohumu ile organik madde üretimi ve biyoçeşitlilik artmakta, gıda ve su güvenliği sağlanmaktadır.

Yazarımız organik üretim sisteminin faydalarını da şöyle açıklamaktadır:  “Öncelikle üretim su bakımından tutumlu ekinler üzerine dayanır, kimyasal sistemlerde kullanılan suyun onda birini kullanırlar. Ayrıca, organik madde içeriğindeki artış toprağı bir su deposu haline dönüştürür ve bu sayede sulama ihtiyacı azalır, tarımda su muhafazasına katkıda bulunur. Biyoçeşitliliği ve organik madde üretimini artırmak aynı zamanda iklim mukavemetini artırır, gıda ve su güvenliği sağlar. (s.139)” Alıntıda da görüldüğü gibi organik tarımın toprağı suyu nasıl koruduğunu, bu yolla daha az su ihtiyacının oluştuğunu anlatmaktadır. Devamında ise şöyle demektedir;

“Organik sistemlerde, ekosistemin su muhafazası ve drenaj kapasitesi geliştirilir, sel baskını ve kuraklık gibi tehlikeler düşer. Toprak organik madde molekülleri topraktan yüz kat daha fazla suyu emebilir, bitkiler için ilerleyen zamanlarda bu besin maddelerini salar ve toprağı erozyondan korur. Organik toprak büyük bir su deposudur; çünkü yağmuru emer ve yavaşça göllere, nehirlere ve bitkilere bırakır. Toprak yönetim teknikleri, su yönetim teknikleri haline geldi; organik toprak yer altı sularının yeniden dolmasına katkıda bulunarak tüm ekosistemi koruyan çevresel bir hizmet sağlar. (s.140)”  Organik tarımın suyu nasıl topladığını, selleri nasıl önlediğini, erozyonu nasıl önlediğini, bitkileri besin maddelerini nasıl saldığını açıkça anlatmaktadır. Onun üstüne daha fazla söz söyleme gereği de yoktur.