Emperyalist Hegemonya Mücadelesi ve Ukrayna Krizi

Çeçenistan’ın ardından Rusya’nın ikinci önemli güç gösterisi Kırım’ın ilhakıydı. Kırım ilhakı “Rusya’nın geri dönüşü”nün ilk önemli göstergesi sayılabilir. Fakat Rusya’nın bu hamleleri henüz dünya siyasetinde proaktif ve iddialı bir güç olarak katılması olarak yorumlanamaz. Yaşanan hala ve büyük ölçüde kıstırılmaya ve çökertilmeye çalışılan bir emperyal güç adayının varlık ve iddiasını kaybetmeme gayretiydi. Rusya’nın empperyal bir güç olarak geri dönüşü’ asıl olarak Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de net biçimde kendini ortaya koydu. Rusya Ortadoğu’daki hamleleriyle ABD hesaplarını boşa çıkaran ve bölgedeki dengeleri ciddi biçimde değiştiren bir aktör olarak öne çıktı.Fakat bu süreçte ortaya çıkan asıl önemli faktör Rusya’nın artan gücünden ziyade ABD’nin hegemonik gücündeki erimeydi. 2008 krizi, ABD’nin ekonomik gücünün ve küreselleşme sürecindeki belirleyici konumunun sorgulanmasına yol açmıştı. Ortadoğu’da yaşananlar ise, ABD’nin askeri ve siyasi gücünü de tartışılır kıldı. Ekonomik olarak Çin, siyasi ve askeri olarak Rusya, soğuk savaş sonrasında ABD liderliği altında -hukuksal değil ama fiilen(1)-  dizayn edilen dünya düzeninin sona ermekte olduğunu ifşa etmiş oldular böylece.

Bu tarihe kadar Ukrayna meselesini Rusya-Ukrayna ve Batı emperyalizmi ve Rusya ilişkileri zemininde analiz etmek olanaklıyken artık bu sorunu emperyalist hegemonya krizi ve rekabetini devreye sokmadan anlamak, analiz etmek olanaksız hale gelmiş durumdadır. Daha önce yaşanan Ukrayna Rusya arasındaki tekil meselelerle ve ABD önderliğindeki Batı’nın Rusya’yı güçsüzleştirme ve çökertme amacının bir aparatı olarak Ukrayna’yı kullanması ile şekillenen bir sorun iken, bugün yaşanan aynı zamanda emperyalist hegemonya mücadelesinin simgesel ve stratejik bir alanı olarak Ukrayna sorunudur ve belirtiğimiz gibi bu, etkileri ve sonuçları bakımından diğerlerinin önüne de geçmiş durumdadır.

Fakat bu söylenenler ABD hegemonyasının hemen yarın yıkılabilir düzeyde bir gerileme yaşadığı ya da tersinden karşı hegemonya adaylarının ABD ile hemen bugün hesaplaşmayı gündeme alacakları kadar güçlendiği anlamına gelmiyor. ABD güç kaybediyor ama hala güçlü karşı adaylar güç kazanıyor ama hala kendilerini hegemonik bir güç olarak ortaya koyabilecek ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel donanımdan yoksun durumdalar.

Rusya’nın güçsüzlüğü ve gücü… 

Bu hegemonya mücadelesinde bugün için Rusya, çok önemli ve hatta belirleyici bir yer işgal ediyor. Bu önem Rusya’nın en önemli alternatif hegemonya adayı olmasından kaynaklanmıyor; tersine, bu rekabette şu an itibariyle en zayıf konumda olan güç Rusya’dır. Rusya geçen zaman içinde ekonomik alanda ciddi bir toparlanma yaşamış olsa da,  hala ABD, Çin ve Avrupa ile mukayese edilemez biçimde zayıftır(2). Askeri, siyasal ve kültürel açıdan hegemonya mücadelesinde hatırı sayılır bir güç olmakla birlikte bu güç ekonomik güçle birleşmediği için Rusya’nın iddiası ve hareket alanı diğer adaylara göre çok daha sınırlı. En azından şimdilik durum bu.

Peki, o zaman “Rusya’nın hegemonya mücadelesinde bugünkü stratejik önemi, belirleyici konumu nereden kaynaklanmaktadır?” diye sorulduğunda; bunun yanıtı, “hegemonya mücadelesindeki hâlihazırdaki dengelerden” olacaktır. Rusya’nın pozisyonu Çin, Avrupa ve ABD açısından bugün ve yakın vadede hegemonya mücadelesindeki güç dengeleri ve bu rekabetin alacağı seyir açısından kritik bir önem arz etmektedir. Rusya geçtiğimiz süreçte hem başta Almanya üzere Avrupa ile, hem Çin ile ve hatta Trump döneminde ABD ile bu kritik rolünün hakkını verir biçimde ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmiş ve hareket alanını da genişletebilmişti.

Burada hatırlatılması gereken diğer önemli unsur bugünkü hegemonya mücadelesini Çin-Rusya ile ABD-Avrupa gibi netleşmiş iki blok ekseninde değil; ABD–İngiltere bloku ve Çin’in yanı sıra Avrupa’nın da bağımsız bir hegemonya adayı olarak kendini ortaya koymaya başladığı bir denklem içinde okunması gerektiğidir. Almanya-Fransa kampının Rusya karşıtı tavır konusunda oldukça isteksiz görünmesi, yalnızca enerji alanındaki bağımlılıkla açıklanamaz. Almanya’nın Rusya ile enerji alanında girdiği yoğun iktisadi ilişkileri ve bu ilişkileri giderek daha da artırma isteğini öngörüsüzlük ya da mecburiyet temelli açıklamak meseleyi fazla hafife almak olur(3).

Ezcümle bugün Rusya’nın askeri, siyasi ve kültürel gücünü şu ya da bu ölçüde arkalamak Çin için olduğu kadar Almanya-Fransa hattı için de ABD’ye karşı durabilmek ve ABD liderlikli dünya sonrasında etkin bir rol kapmak için stratejik bir öneme sahiptir.

Hegemonya Savaşı, ABD ve Rusya, Trump’dan Biden’a…. 

Putin ile Trump arasındaki yakın ilişkinin nedenleri hakkında siyasi magazin konusu olabilecek pek çok iddia da ortaya atıldı. Ne kadar doğrudur henüz net bir bilgimiz yok. Ama böyle olsa da bu yakınlaşma salt bu eksen üzerinden açıklanamaz. Anglo Sakson küreselleşmenin krize girmesi ve ABD’nin küresel hegemonyasının tartışılır hale gelmesi Trump’ın seçim zaferinin de en temel nedenleriydi. Trump bu kötü gidişata dur demek ve ‘Yeniden Büyük Amerika”yı yaratmak vaadiyle iktidar olmuştu. Trump’ın bu hedefe ulaşmaktaki politik tercihleri ABD’nin küresel görev ve hedeflerini askıya alıp enerjisini kendi içine yöneltmesi ve Çin’i ticaret savaşları ile geriletmekti. Trump bu doğrultuda Avrupa ile ilişkileri minimize eder, NATO başta küresel liderlik kurumlarının finansmanından el çekerken, Rusya ile de iyi ilişkiler geliştirdi. Bu tercih Rusya’nın küresel hegemonya mücadelesinin seyrindeki yukarıda bahsettiğimiz stratejik önemi ile ilgiliydi. Rusya’yı olabildiğince Çin ve Avrupa ekseninden uzaklaştırmak, ABD karşıtı hamlelere girişmesine ket vurmak, hegemonya mücadelesindeki diğer aktörleri Rusya’nın gücünden ve desteğinden yoksun bırakmak bu tercihin ana motivasyonuydu. Trump’ın bu hamlesinin yararları da oldu ama bu hamleler sürecin seyrinde ABD lehine ciddi bir değişiklik yaratmaya da yeterli olmadı.

Biden ise aynı sorunu çözmek için aynı temel gerçekleri gözeterek farklı bir politik öncelikler demeti oluşturdu. Koltuğa oturur oturmaz küresel hegemonya mücadelesinde izleyeceği stratejiyi olağanca açıklığıyla da deklare etti. NATO başta ABD hegemonyasının simgesi kurumları yeniden işlevsel kılmak; Avrupa ile zayıflayan ittifak ilişkilerini yeniden onarmak; “otoriter rejimlere karşı demokrasi mücadelesi” ana sloganı eşliğinde odağına Rusya’yı yerleştiren yeni bir soğuk savaş başlatmak… Rusya bu stratejide safa çekilecek ya da nötrleştirilecek bir güç olarak değil tecrit edilecek ve çökertilmeye çalışılacak bir güç olarak yerini alıyordu. ABD’nin bu yeni stratejisi de, Rusya’nın hegemonya mücadelesinde sahip olduğu anahtar rolü teslim eden bir muhtevaya sahipti. Başta Rusya’nın tecridi ve çökertilmesi olmak üzere tüm bu stratejik hedefleri realize edebilmek açısından aparat olarak kullanılabilecek, Rusya’yı zamansız bir hamleye sürükleyebilecek elverişli bir problem alanı da zaten mevcuttu: Ukrayna…(4)

ABD: bir taş kaç kuş… 

Ukrayna’nın kendi Anayasasına bile aykırı biçimde(5) NATO’ca silahlandırılması,  biyolojik silah kompleksi[A1]  kurulması, NATO ya ve AB’ye üyelik konularının yeniden güncelleştirilmesi, Donbask bölgesine yönelik özerklik ve kültürel hakların tanınmayacağına ilişkin Zelinski’nin açıklamaları vb. peşi sıra geldi.  Rusya’nın diplomasi çabaları aşağılayıcı biçimde kale bile alınmadı ve Rusya zaten gündeminde olan ama henüz erken bulduğu Ukrayna hamlesini zakansız biçimde yürürlüğe koymaya mecbur edildi.

Biden işgalin ardından düzenlenen ilk basın toplantısında o an pek çok kişinin anlam veremediği lakayt bir tavır ve müstehzi bir gülümseme eşliğinde Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edildiğini ve bu konuda etkili yaptırımlar uygulanacağını duyurdu. Yine manidar biçimde Avrupa ülkelerinin bu yaptırımlar konusundaki isteksizliğini özel biçimde öne çıkardı.

Evet, ABD bir müddettir suladığı ağcın ilk önemli meyvesini almış; şimdilik kaydıyla olsa da amacına ulaşmıştı.  Zira ABD bu stratejik hamleyle zira giderek ABD hegemonyası için ciddi bir tehdit olan Avrupa Rusya yakınlaşmasını dizginledi; Avrupa’yı isteksiz biçimde de olsa kendi liderliği altında toplanmaya mecbur bıraktı. Yükselen bir güç olmanın rahatlığı ile erken hesaplaşma macerasına girmemek konusunda son derece dikkatli davranan Çin’in şu koşullarda açık ve aktif bir taraf olmaktan çekineceği belliydi ve  bu hamleyle aynı zamanda Rusya çok ihtiyaç duyduğu bu süreçte en yakın müttefikinin desteğinden önemli ölçüde yoksun bırakıldı.  Rusya’nın “sahalara dönüşü” Latin Amerika, Ortadoğu vb. pek çok bölgede anti ABD konumda olan ülkelerin elini rahatlatırken, aralarında ABD-NATO eksenindeki ülkelerin de bulunduğu bir dizi ülkenin de ABD ekseninden bağımsız, hatta aleyhine iş ve eylemlere girişmesini kolaylaştırmıştı. Rusya’nın tecridi bu ülkelerin ABD hegemonyasını yıpratan merkez kaç etkilerini de bloke edici bir sonuç yaratacaktı® vb…

Sonuç olarak… 

Yukarıdaki satırlarda vurguladığımız gibi yükselen güçler olsalar da ne Rusya’nın ne Almanya-Fransa hattının ne de Çin’in şu anda ABD ile açık bir hesaplaşmayı göze alacak güçleri yoktur. Ve yine belirttiğimiz gibi bu karşı güçler arasında netleşmiş ve istikrarlı bir bloklaşma da mevcut değildir. Zayıflama eğilimine karşı ABD hala net biçimde en büyük güçtür. Böylesi bir denge içinde kural olarak güçlenenler kendi aleyhlerine sonuçlanama olasılığı yüksek olan erken hesaplaşmalardan kaçınırlar. Çin ve Avrupa emperyalizminin tavrı bu gerçeği bir kez daha teyit etmiştir. Ama zayıflamakla birlikte hala hegemonik güce sahip olanlar zayıflama sürecini tersine döndürebilmek için yükselmekte olan bu güçleri erken hesaplaşmalara zorlarlar. ABD’nin Ukrayna meselesindeki tutumu bu temel kuralı da bir kez daha teyit etmiştir. Ekonomik gücü zayıf ama hatırı sayılır askeri ve siyasi gücü olan Rusya ise tam da bu dönemde erken hesaplaşma hamlesine karşılık verme olasılığı güçlü olan tek güçtü. Zira Ukrayna konusu Rusya’nın emperyalistleşme serüvenine daha etkili bir aktör olarak devam etmesi ya da bu iddiasını kaybedip yeniden varlık kaygısını öne alan bir mevziye çekilmesi açısından yaşamsal önem taşımaktaydı. Rusya sonuçta ve beklendiği gibi sıcak çatışmayı göze alara, ikinciye razı olmayacağını ve emperyalizm iddiasından dön geri etmeyeceğini deklare etmiştir. Bu  hamleden sonra iddiasını kabul ettirmek dışında hiçbir seçeneği de yoktur artık. Teslimiyeti kabul etmeyecek ve sonuna kadar, bu son ne kadar felaketli olursa olsun, savaşı sürdürecektir.

Şu an için savaşın sonlandırılmasında tek çözüm Rusya’nın belli kazanımlarının güvence altına alan bir antlaşma gibi gözükmektedir. Aksi halde ABD’nin şimdilik başarılı olmuş gibi gözüken erken hesaplaşma hamlesi nükleer silahların tehdidi altında, kaybedenin bütün insanlık olacağı erken bir dünya savaşına da dönüşebilir. Peki, yapılacak bu türden bir mutabakatla bu savaşın sonlandırılması kalıcı barışçıl bir sonuç yaratabilir mi? Verilecek cevap; ne yazık ki, “hayır”dır. Ukrayna’da bugün yaşananlar, kızışan emperyalist hegemonya mücadelesinin öncü sarsıntısı,  gelecekte yaşanacak olanların yerel bir ön provasıdır.

Eğer bu söylediklerimiz yaşananların gerçekçi bir analizi ise; bu takdirde meseleyi, esas olarak Ukrayna mı, Rusya mı, Batı mı haklı? Bu demokrasi ile otoriterlik kavgası mı? Yoksa emperyalizm ve faşizme karşı antiemperyalist antifaşist bir duruş mu söz konusu? Hangisinin safında yer almalıyız? vb. ekseninde ele almak ya da nükleer güç dengesinin frenleyici etkisinden medet ummak, ölümcül bir körleşmenin ifadesi anlamına gelmektedir.


  1. Soğuk Savaşın ardından uluslararası dış politikayı belirleyen temel hukuksal metinlerde bir değişiklik olmadı ama fiili olarak ABD apayrı bir doktrinin uluslararası ilişkilere hâkim kıldı. Yeni doktrin insancıl müdahale ve önleyici savaş stratejisi adı altında uluslararası ilişkilerde doğrudan askeri müdahaleyi meşrulaştırıyor ve eski dönemde bu tür sorunlarda etkili olabilen BM Güvenlik Konseyini de tümüyle devre dışı bırakıyordu.  
  2. Rusya ve ABD, karşılaştırılabilir nükleer cephaneliğe sahip olabilir, ancak Rusya’nın Kuzey Amerika’da hiçbir üssü yokken ABD’nin Avrupa’da en az altı nükleer ve birçok da konvansiyonel üssü var. ABD askeri bütçesinden, Rusya’nınkinin 11.9 katı büyüklüğünde olan Washington’un NATO’daki müttefiklerinin savaş bütçelerinden bahsetmiyorum bile. Benzer şekilde, ABD ekonomisi de Rusya’nın 12,5 katı büyüklüğündedir. Fortune 500’ün ilan ettiği en büyük uluslararası şirketlerinden sadece dördü Rus, 122 ise ABD’lidir. Rusya’nın iş gücü verimliliği ABD’nin sadece yüzde 36’sı kadar. Finans sermayesi açısından, ABD dünyanın en büyük 100 bankasından 11’ine sahip; Rusya’da ise bu bankalardan sadece biri var.” Roger HARRIS“ABD’nin savaş hesabı” Birgün, 18.03.2022
  3. Rus doğal gazını Baltık Denizin altından borularla direk olarak Almanya’ya getirecek Kuzey Akım 2 projesine ABD’nin gösterdiği aşırı husumet bu açıdan sdn derece manidardır…
  4. Son NATO zirvesi de ABD’nin Ukrayna da savaşı sonlandırmak değil daha da tırmandırmak niyetinde olduğunu teyit etti. Reuters haberine göre, ABD Başkanı Joe Biden NATO zirvesinin ardından Polonya’nın başkenti Varşova’da yaptığı konuşmada Putin’i kastederek, “Bu adam iktidarda kalamaz” dedi ve ekledi , “Bu savaşta zeki olmak zorundayız. Bu savaş günler ya da aylar içinde kazanılmayacak. Bu savaşın uzun süreceğine şimdiden hazırlıklı olmalıyız”.
  5. 1996 tarihli Ukrayna Anayasasının 17. maddesinin son fıkrası “Ukrayna ülkesinde yabancı askerî üslerin kurulmasını” yasaklamaktadır. Bknz “ Rusya, “Uluslararası hukuku” ihlal mi ediyor yoksa inşa mı ediyor?” – Cemil Ozansü, https://jurnaltr.com/
Mahmut ÜSTÜN
Latest posts by Mahmut ÜSTÜN (see all)