Eğitim, genellikle bireylerin özgürleşmesi ve toplumsal eşitliğin sağlanması için bir araç olarak görülür. Ancak, UC San Diego’da siyaset bilimi profesörü olan Agustina Paglayan’ın “Raised to Obey: The Rise and Spread of Mass Education” adlı kitabı, bu yaygın kanıyı sorgulayan çarpıcı bir perspektif sunuyor. Paglayan, kitlesel eğitimin yayılmasının ardındaki temel motivasyonun demokratik idealler değil, devletlerin vatandaşlarını kontrol etme arzusu olduğunu öne sürüyor.
Paglayan’ın araştırmasına göre, özellikle Batı’da ilköğretimin genişlemesi, devletlerin vatandaşlarını kontrol etme isteğiyle şekillenmiştir. Devletler, genç yaşta dış etkilere açık olan çocukları hedef alarak, onlara kurallara ve otoriteye saygının iyi olduğunu öğretmeyi amaçlamışlardır. Bu yaklaşımın temelinde, erken yaşta itaat etmeyi öğrenen bireylerin yaşamları boyunca bu tutumu sürdürecekleri ve böylece siyasi ve sosyal istikrarın, özellikle de mevcut statükonun korunacağı düşüncesi yatmaktadır.
Bu bakış açısı, eğitimin tarihsel olarak nasıl bir kontrol mekanizması olarak kullanıldığını gösteriyor. Örneğin, Prusya’da 18. yüzyılın ortalarında başlayan kitlesel eğitim yatırımları, devletin siyasi gücünü pekiştirmek ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Benzer şekilde, diğer Batı ülkelerinde de eğitim sistemlerinin genişlemesi, toplumsal huzursuzluklara yanıt olarak ve mevcut düzeni sürdürmek için bir araç olarak kullanılmıştır.
Paglayan’ın çalışması, eğitimin her zaman bireyleri özgürleştirmek veya sosyal hareketliliği artırmak amacıyla tasarlanmadığını, aksine birçok durumda devletlerin kendi çıkarlarını koruma ve vatandaşlarını kontrol etme arzusuyla şekillendiğini ortaya koyuyor. Bu perspektif, günümüzde eğitim politikalarını değerlendirirken, tarihsel bağlamı ve devletlerin motivasyonlarını göz önünde bulundurmanın önemini vurguluyor.
Sonuç olarak, eğitimin tarihsel kökenleri ve amaçları üzerine yapılan bu tür araştırmalar, mevcut eğitim sistemlerinin nasıl şekillendiğini ve hangi amaçlara hizmet ettiğini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Bu anlayış, gelecekte daha adil ve özgürleştirici eğitim politikaları geliştirmek için kritik bir öneme sahiptir.