Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in laiklik üzerine yaptığı son açıklamalar, Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak’ın basın toplantısında sert bir dille eleştirildi. Irmak’ın eleştirileri sadece Bakan’ın sözleriyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda eğitimin genel olarak içine sürüklendiği karanlık tabloya da dikkat çekti. Ancak bu tartışmada asıl üzerinde durulması gereken nokta, Türkiye’nin eğitim politikalarının laiklik, bilimsellik ve eşitlik gibi temel ilkelerden nasıl uzaklaştığıdır.
Bakan Tekin’in laikliği ele alışı, konuyu bir “din düşmanlığı” çerçevesinde yorumlayarak çarpıtıyor. Oysa laiklik, bireylerin din ve inanç özgürlüğünü güvence altına alırken, kamu kurumlarının bu özgürlükleri koruma görevini tarafsız bir şekilde yerine getirmesini sağlar. Ancak Tekin’in açıklamaları, laikliği din düşmanlığı gibi sunarak halkı kutuplaştırıcı bir retorikle şekillendiriyor. Bu, sadece bir söylem meselesi değil; eğitimin yönünü belirleyen ideolojik bir tercih meselesidir.
Eğitimde Yapısal Sorunlar: Gündemin Gerçekleri
Eğitim-Sen’in altını çizdiği gibi, eğitim sisteminin asıl problemleri göz ardı edilmekte. Personel eksikliği nedeniyle okulların temizlenememesi, çocukların yoksulluk sebebiyle okula aç gitmesi, öğretmen açığı, ve fiziksel altyapı yetersizlikleri gibi yapısal sorunlar hâlâ çözüme kavuşmuş değil. Bu tür sorunları çözmek yerine, Siyasal İslamcı söylemlerle gündem değiştirme çabası, eğitim sisteminin daha da kötüleşmesine yol açıyor.
Bakanlığın tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokoller ve bu yapıların eğitim üzerindeki etkisi, laik ve bilimsel eğitimin altını oyan en ciddi sorunlardan biri. Yurtlarda yaşanan istismar ve güvenlik zaafları da bu tür yapıların eğitime olan zararlarını ortaya koyuyor. Eğitim kurumlarının bu gerici ve dogmatik odakların etkisinden kurtarılması, yalnızca laiklik ilkesinin değil, çocukların güvenliği ve eğitimin kalitesi için de elzemdir.
Laik ve Bilimsel Eğitimin Önemi
Eğitimde laiklik, sadece bir anayasal ilke değil, aynı zamanda çağdaş ve demokratik bir toplumun temel taşıdır. Bilimsel yöntemlerle düşünen, sorgulayan ve özgür bireyler yetiştirmek, Türkiye’nin hem toplumsal barışına hem de ekonomik geleceğine katkı sağlayacaktır. Siyasal İslamcı bir perspektifle eğitimi şekillendirmek, bu hedeflerin önündeki en büyük engeldir.
Kemal Irmak’ın “laik ve bilimsel eğitimi savunma” çağrısı, tüm kesimlerin sahiplenmesi gereken bir sorumluluktur. Eğitim sistemini ideolojik ve dogmatik müdahalelerden kurtararak, toplumun her kesimini kapsayan eşit ve adil bir yapıya dönüştürmek mümkündür. Bu mücadelede yalnızca eğitim emekçilerine değil, tüm kamuoyuna büyük görev düşüyor.
Eğitimde laiklik ilkesi tartışmaları, yalnızca bir yönetim tercihi değil, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek bir değerler mücadelesidir. İstifa çağrıları ya da kısa vadeli tepkilerden öte, bu mücadeleyi uzun vadeli bir dayanışma ve bilinçle sürdürmek gerekiyor. Çünkü eğitim sisteminin kaderi, aslında toplumun bütün kesimlerini etkileyen daha geniş bir özgürlük ve eşitlik mücadelesinin parçasıdır.