Bir Hayalim Var – Özgün Çınar

Lincoln Anıtı’nın önünde mahşeri bir kalabalık var. Tam 200 bin kişi toplanmış…

Siyahların özgürlük mücadelesinde meşaleyi yakmış Martin Luther King kürsüye çıkıyor ve birçoğumuzun yakından bildiği “Bir hayalim var” konuşmasını yapıyor.

Konuşmasının bir yerinde şu sarsıcı cümleyi kuruyor: “Bir hayalim var. Gün gelecek, eski kölelerin evlâtlarıyla eski köle sahiplerinin evlâtları, Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.”

Hayal öylesine güçlü, destekçilerinin gönüllerinde ortaya çıkardığı arzu ve enerji o kadar büyük ki konuşmayı takiben bir politik tsunami oluşuyor ve izleyen yıllarda siyahların haklarını güvence altına alan önemli yasal değişikliklerin temelini oluşturuyor.

İstanbul’a ilişkin düşler kurarken, aklıma bu müthiş konuşma geldi. Benim hayalim elbette Martin Luther King’in hayaliyle karşılaştırılabilecek boyutta değil ama bütün önemli kazanımlar ve ilerlemeler neticede bir hayal ile başlıyor.

O yüzden size hayalimi anlatmak istiyorum. “Lokalleşmiş bir İstanbul” hayalimi…

Bu İstanbul’da herkesin evi, işi, okulu arasındaki mesafe en fazla üç ya da dört kilometre. Yani yürüyüş menzilinde. Araya serpiştirilmiş marketler ve pazar yerleri de birkaç yüz adım atarak tüm ihtiyaçlarınıza kolaylıkla ulaşmanızı sağlıyor.

Hiç kimse, işine ulaşmak için şehir değiştirircesine bir mesafe kat etmek zorunda kalmadığından, 09.00’da başlayan işe gitmek için 05.30’da kalkmıyor. İnsani bir saatte uyanıp çoluğu çocuğuyla kahvaltısını yapıp, çayını, kahvesini içtikten sonra yola çıkıyor ve kısa sürede işinin başında oluyor.

Araba kullanmak, bir ihtiyaç olmaktan çıkmış. O kadar çıkmış ki, ara yolların, bağlantı yollarının büyük bölümü bisiklet ve scooter’lara ayrılmış. Hatta bir bölümü yeşillendirilmiş. Şehir yukarıdan bakılınca ormanlık bir alanı andırıyor.

Herkes güler yüzlü, yürürken, bisikletinin ya da scooter’ının üzerinden selamlaşarak, günaydın diyerek ilerliyor.

Kilolu insan göremiyorsunuz, çünkü hareket hayatın olağan bir parçası haline gelmiş. Önemli sağlık sorunlarının büyük bölümü geride bırakılmış.

Trafikteki kavgalar bitmiş. Trafik yok ki kavgası olsun.

Araç kullanımı çok azaldığı için petrol tüketimi de azalmış. Ülkenin dış ticaret açığı kaybolmuş, ticaret fazlası verir hale gelmiş. Artan zenginlik, insanların refahını artırmak için kullanılmış. Kaynak olduğu için önemli altyapı yatırımları hiç gecikmeksizin yapılıyor. İnsanca bir yaşam şehrin (hatta ülkenin ama bu hayalimiz İstanbul’la sınırlı olduğu için şimdilik bunu yüksek sesle dile getirmeyelim) her tarafına yayılmış.

Mutlaka semt değiştirmek ve uzak bir yere gitmek ihtiyacındaysanız yaşam alanınızın yakınında toplu ulaşım imkanları üst seviyede. Birkaç dakikada ulaşıp bisikletinizi kolayca koyabiliyorsunuz ve sürekli hareket halinde olan, bekleme gereği bırakmayan toplu ulaşım araçlarına binip istediğiniz yere büyük süratle gidebiliyorsunuz. Toplu ulaşımın bütün enerji ihtiyacı yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor.

Azalan fosil yakıt kullanımı ve artan yeşillik hava kalitesini, oksijen seviyesini o kadar artırmış ki, büyük bir şehirde değil kırsal alanda, bir orman kıyısında yaşıyor gibi hissediyorsunuz kendinizi.

Biliyorum, alaycı bir gülümseme yerleşti dudağınızın kenarına.

Nasıl olacak bu yahu, diyorsunuz. Statü simgesi olan birçok şeyden vazgeçilmesi gerekiyor, bir değer olmaktan çoktan çıkarılan insan ve insan sağlığının yeniden baş tacı edilmesi gerekiyor, mevcut birçok mesleğin iş imkânı ortadan kalkacağı için bu kişilere ve mesleklere yönelik çözümler gerekiyor… Kısaca gerekiyor da gerekiyor.

Ancak, hepsine çözüm bulunabilir.

İstenirse…

Bir daha söyleyeyim, bütün önemli kazanımlar ve ilerlemeler neticede bir hayal ile başlıyor…

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR