Bilgi Ağacının Meyvesi Yasakmış Yiyeni Zehirlermiş

Bir varmış, bir yokmuş; develer tellal, pireler berber iken,  Kuzeyde Kazdağları, Güneyde Madra dağlarından doğup, denize koşan pınarların, bağrında yaşayıp yaşattığı insan ve diğer canlıların zenginliği, haramilerin gözlerini kamaştırmış. Az gitmişler uz gitmişler, 1954’de Bayındırlık Bakanlığına bağlı Katma bütçeli Devlet Su İşleri’ni kurmuşlar; bir çok proje hazırlamışlar, bir türlü Bin Pınarlı Kazdağlarını, Madra Dağlarını yurt edinen yörükleri, Türkmenleri, Çepnileri, Göçmenleri, yerli halkını ve bilim insanlarını ikna edememişler. Kutsal kitaplara göre, bir yanda bilgi ağacı öte yanda dirim(yaşam) ağacı varmış. Bilgi ağacının meyvesini yemek yasakmış; çünkü, Bilgi ağacının da, gölgesine sığınan insanı öldüren klasik ağı ağacı gibi olduğuna inananlar(1)varmış. Zort ede, zırt ede, hu çeke, dindar ve kindar bir sınıf, sermaye  türeyinceye değin boşuna uğraşmışlar. Bundan böyle, Bilgi ağacının meyvesini yemeyi reddedenler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı vermişler, hayallerini ihale ve inşaya girişmişler. 

Bilim ağacının meyvesiyle beslenen, Anadolu coğrafyasını yurt edinen emekçi üretici çocuklarından biri öncülüğünde, bir kaçı bir araya gelip, yaramazlık yapmaya karar vermişler. Çıkardıkları gürültüyle, haramilerin uykularını bölmüş, hayallerini bozmuşlar. İlle de, Bilgi Ağacının meyvelerinden tatmaları, Çevresel Etki Değerlendirmesi diye bir meyveyi yemeleri şart olmuş. Eee, durur mu yedi başlı dev; dirim ağacının bütün meyvelerini yemek varken,  çoktan dibine kibrit suyu döktüğü Bilgi ağacının meyvesini yer mi! Yememişler! Dirim ağacının Mart 2015 tarihli Reşitköy Barajı Sulama Projesi, Küçükkuyu Dikili Sahil Şeridi Sulama Projesi rüyası görülen dokuz meyveden -yanlış oldu- barajdan biriymiş. Dirim ağacından düşürdükleri meyvelerden birini, Reşitköy Göleti ve Bahadınlı Regülatörü Sulama Yıkama Eleme Tesisi projesini, Bilgi ağacının meyvesi diye sunmaya, çaldıkları eşeği boyayıp sahibine satmaya kalkışmışlar. 

İşte tam bu sırada, ben sizinle DSİ’nin baraj rüyasını paylaşırken; o yaramaz çocuklardan biri bir televizyon haberi paylaştı: “2021’in ÇED Günlüğü; Başvuru Sayısı 10 000; ÇED Gereksiz Kararı 3 bin 421; ÇED Gerekli Kararı 78;  ÇED Olumsuz Kararı 2; ÇED Olumlu Kararı 382.” Demek ki, ÇED Gerekli Değildir Kararı iptal edilen Reşitköy Barajı Projesinin yerine üç ayda hazırlanan, 2 Kasım 2021’de Valilik onayına sunulan  yeni Proje, 78 ÇED Gereklidir Kararından, 382 ÇED Olumlu Kararından birinin konusu olma başarısını göstermiş! Yıl sonu gelmeden,  ÇED Raporu ve ÇED Olumlu Kararı da alınmış olmalı! Başka nasıl sürerdi, aralıksız, kaçak baraj inşaatı?

Öte yandan,  15 Temmuz 2018 tarihli resmi Gazetede yayınlanan 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile proje rüyalarıyla ünlü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nü Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlamışlar. Vee, sulama bahanesiyle,  iklim, üretim ve yaşam koşullarını kökten değiştirecek yoğunlukta; Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü olarak, Çanakkale, Balıkesir, İzmir ve Manisa’ya, Kazdağları’ndan Madra dağlarına,   Reşitköy Barajı’nın da içinde bulunduğu, 6’sı tamamlanmış 24 baraj, 71 gölet için toptan bir ÇED Raporu almışlar. Toplu imha, pardon, 99 sulama projesi için toplu ÇED raporunun 2021 yılı varmış, ayı günü yokmuş! Olsunmuş! Bilgi ağacının meyvesiyle beslenenler, Reşitköy Göleti ve Bahadınlı Regülatörü Sulama Yıkama Eleme Tesisi için ÇED Raporunu bekleye dursunlar; Tarım ve Orman  Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün Kuzey Ege Nehir Havzası Yönetim Planının Hazırlanması Projesi- Stratejik Çevresel Değerlendirme Raporu yayınlanıvermiş(2). 

Bilgi ağacının bitmek tükenmek bilmeyen meyveleriyle beslenen, haramilerin uykularını kaçıran, o bir kaç yaramaz, günden güne büyümüş, on yüz milyoncuk olmuşlardı. Merak ettiler, 2017-2021 Stratejik Planlarına konu,  dereleri borulara, olmadı barajlara hapseden projelerin olmayan kuraklığa çare mi, Göller yöresini kurutan, dere yatağına kurulan yolları, yerleşim alanlarını mezara çeviren sermaye birikimine mi,  TÜMAD Madencilik San.Tic.AŞ.tekelinde somutlanan altın ve gümüş yataklarının yağmalanmasına mı kaynak olacaktı? Oysa, Manisa ve İzmir hariç, sadece Balıkesir ve Çanakkale’de 1.594, 441 kişi yaşıyordu; sermaye HES olmuş, JES olmuş, BARAJ olmuş, yol olmuş, salgın olmuş, ölüm olmuş, açlık olmuş, susuzluk olmuş yağıyordu mülksüzleştirdiği emekçi sınıfların üzerine; ağlarını örüyordu.

Bilgi ağacının meyvesiyle beslenen, Anadolu coğrafyasının yaramaz; yaramaz olduğu kadar üretken, çalışkan çocukları, görüyorlardı olan biteni. Zamanı vardı her şeyin. Derken, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Sayfasında geziye çıkarlar. Bir de ne görsünler; 7.10.2020 tarihli bir duyuru: Dünya Bankası Türkiye Sulama Modernizasyonu Projesi kapsamında, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü zilleri takmış oynuyor: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Dünya Bankası’ndan Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek olan Türkiye Sulama Modernizasyon Projesi’nin finansmanı amacıyla finansal kaynak sağlamıştır. Finansman, 252 milyon ABD$ tutarında Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) kredisini ve 2 milyon ABD$ tutarında bir Küresel Çevre Fonu (GEF) hibesini içermektedir.

Kredi kapsamında Türkiye’de seçilen sahalarda sulama hizmet sunumunun iyileştirilmesi ve Sulama Birlikleri’nin kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir.”(3) 

Buyrun buradan yakın! Hepsi, dokuz barajdan ibaret, Küçükkuyu-Dikili Sahil Şeridi Sulama Projesinin, neden terk edildiği; neden, sadece Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Manisa illerinde onlarca (24) Baraj ve (71)Gölet projesine cüret edildiği anlaşılmıştır. 252 Milyon ABD Doları tutarında, Dünya Bankası tarafından finanse edilen yeni bir borç; 2 Milyon Dolar Hibe(siz bunu komisyon olarak okuyabilirsiniz), 250 Milyon Dolar kredi! Şüphesiz, Devlet Garantili, Varlık Fonu ipotekli. Türkiye kapitalizminin sahipleri, 252 Milyon Dolar’ı hak etmek için, projelendirdiği yerin altını-üstünü, karıyla birlikte başta TÜMAD Madencilik A.Ş.olmak üzere, Türkiye kapitalizminin sahiplerine, çok uluslu kardeş şirketlere ihale ve iş olarak paylaştırması gerekiyor. Enflasyon, vergi, fatura, güvencesiz çalışma, Kıdem Tazminatı fonu, İşsizlik Fonu, Sağlık Sigortası Fonu, Kentsel Dönüşüm, zoralım aracılığıyla geri ödeyecek olan ise, emekçi sınıflar. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının geri dönüşsüz elinden alınacağı, kendi yurdunda mülteci olacak emekçi sınıfların zararına, sermayenin çıkarına, yüzlerce projeden bir kaç yüzü baraj projesiydi, bir o kadarı maden!Tamamen duygusal!

Dünya Bankası Türkiye sayfasında, “Türkiye’nin Sulama Altyapısı Dünya Bankası Finansmanıyla Modernize Edileceği” müjdesine göre; Proje Türkiye’nin 2018-2021 MY dönemini kapsayan ve büyüme, kapsayıcılık ve sürdürülebilirlik olarak belirlenen üç stratejik amaç üzerinde odaklanan  Ülke İşbirliği Çerçevesi (CPF) ile uyumludur. Ülke İşbirliği Çerçevesi  tasarımı, 2016 yılında tamamlanan ve su mevcudiyetini ile sürdürülebilir su kullanımını ülkenin gelecekteki kalkınma süreci için kilit bir zorluk olarak vurgulayan Sistematik Ülke Değerlendirmesi bulgularını esas almaktadır.

Proje, ilk 5 yılı geri ödemesiz olmak üzere 10,5 yıllık bir geri ödeme süresine sahip bir IBRD Yatırım Projesi Finansmanı (IPF) aracı ile finanse edilmektedir.(4) 

Oysa, dört şehirde 95 baraj sulama amacıyla olsaydı bile inşası sırasında ormanların, tarım alanlarının, zeytinliklerin kaybedileceği; sadece Reşitköy Barajının 93 milyon m3 su tutma kapasitesiyle, gerçekleşmesi halinde, yakın gelecekte,  rutubet, tuzlanma, buharlaşma, ısı ve iklim değişikliği nedeniyle, susuzluk ve kuraklık, başka bir deyişle açlık ve susuzluk tek gerçek olacağı tartışmasızdır. Oysa, gözesinden deltasına kadar binlerce türe ev sahipliği yapan, hayat ve geçim kaynağı olan akarsuların akmaya devam etmesi için, baraj ya da borulara hapsedilmeyip, özgürce akması, tüm çevrenin ağaçlandırılması, orman alanlarının artırılması gerekmektedir. Üstelik bunun için, 252 Milyon Dolar borçlanmaya da gerek yok. Yaktıkları ormanlar bile, arazi araçlarını, dozerlerini sokmadıkları, üzerinden geçmedikleri takdirde bir kaç yıl içinde yeniden boy gösterecekler, doğa ananın koynunda yaralarını saracaklardır. 

Kazdağları’nn, Madra dağları ve ovalarının yaramaz çocukları öfke biriktirirken, bilincini bilemeye, öğrenmeye devam ediyor. Prof.Dr.Ertuğrul Görcelioğlu’nun, “Havzalarında Orman Ve Otlak  Alanları  Amenajmanın*  Su Verimine Ve Kalitesine Etkileri” Üzerine Bazı Açıklamalar, başlıklı yazısından: “(…)özellikle 1950 yılından bu yana Sovyetler Birliği’nde, Orta Avrupa’dan Doğu Asya’ya, Kuzey Kutbundan Ekvator Kuşağına kadar çeşitli bölge ve koşullarda yapılmış yüzlerce araştırma, ormanıların havzalarındaki su verimlerini arttırıcı etkilerini açıkça ortaya koymuştur(…)

Buna göre -Beyaz Rusya koşullarında- ormanlık havzaların su verimleri, ormansız havzaların su verimlerinden yaklaşık iki kat daha fazladır(…) Polonya’da ve Sibirya’da yapılan benzer araştırmalar da, çeşitli iklim ve yükselti kuşaklarında yıllık yağışın artan orman örtüsü yüzdesine bağlı olarak arttığını ortaya koymuştur. (…), nispeten büyük akarsu havzalarında standart gözlem ağından elde edilen verilerin analizine dayanılarak yapılan araştırmalar ise, ormanların etkisiyle yıllık dere akımlarının arttığını göstermiştir. 

İlk olarak S.S.C.B’de geliştirilen bu tür araştırmalar(…), ı950 yılında tarım alanlarını koruma altına almak üzere rüzgar perdeleri (şeritleri) oluşturma amacıyla ülkede büyük çapta ağaçlandırmaların başlamasıyla ortaya çıkmıştır(…) Eş akarsu havzalarının karşılaştırılması, klimatik ve orografik faktörlerin orman örtüsü – dere akımı ilişkilerini perdeleme etkisini en az düzeye indirme olanağı sağlamaktadır. Litvanya’da yapılan bir araştırmada, yayvan arazide yer alan havzaların yıllık akım değerleri orman örtüsüyle karşılaştırılmış, bu ikisi arasında sıkı bir doğrusal ilişki bulunmuş(…)(5)tur.  Öyleyse, baraj olmadan da olur. Ancak, su ve toprak yoksa yaşam da yok! Şalvarı şaltak Osmanlı, eğeri kaltan Osmanlı, ekende dikende yok, yiyende ortak Osmanlı’nın torunları projelerini de alıp gidinceye değin, Anadolu’nun emekçi halklarının Bilgi ağacından beslenen çocukları, yaşamı her gün yeniden üretenler yaşam ve geçim araçları için kavgaya hazırdır. Ahmed Arif’in sözüyle bitirelim;

(…)
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir  kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları gülleri için
Her birinin ayvatüyü, gülleri için
Koymuş postasını,
Çekmiş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.