Kanımca yaşamın en önemli sorunu hak etmeyen insanlara verilen payelerdir…
Özelimizde, ülkede…
Ülke yönetimi bir payedir… Kamu yönetimi bir payedir. Demokrasi var ise bu paye size işinizi yapacağınız inancıyla toplumun çoğunluğu tarafından verilir. Ve yapmazsanız, yapamazsanız, kötüye kullanırsanız yine aynı çoğunluk sizden görevi alır. Bu normal yoldur. Ancak demokrasiyle seçilir sonra demokrasiyi yok ederseniz ne olur? Seçimle gelir, gitmemenin yolunu bulursunuz. Yetmez size seçilme hakkı veren düzeni ret edersiniz. Bunu neden yaparsınız. Çünkü güç zehirlidir. Çünkü güç yetmez, para yetmez… Bunları elde etmek için verilenler arttıkça, bağımsızlığınız tehlikeye girer… Siz artık o payelerin esiri olursunuz… Bu erk için insanları ikna edecek bir cehalet kültürü oluşturmanız gerekir. Ortalama zekâda insana hitap edecek, daha alt bilgi ve zekâda insanı esir alacak bir afyon üretmeniz gerekir. Din bu noktada kullanılandır. Gerçeğinden uzaklaştırılıp, özü yok edilendir.
Bugün bu payeyi almış olanlar “dini” devletle karıştırmayı ve hatta ortaya paçal etmeyi becerdikleri için ve çoğunluk da “din” konusu bilgiden uzak, ezbere yaşandığı için ve toplumda hitap ettikleri kesim bunu anlamaktan aciz olduğu için almışlardır…
Ortada olan şudur bu düzen, düzen değildir… Tam olarak düzeni deforme etmek üzerine kurulmuştur. O nedenle amorftur.
Her bezirgân saltanatı, her harami düzeni sona erer… Çünkü bireyin kötülüğü ve hırsı yaşamı ile kısıtlıdır…
Ancak öngörüsü olmayan insanlar bu derece fütursuz bir kötülüğün içinde olabilirler.
Ve sizin “din” dediğiniz, ancak bildiğiniz bu yaşamın afyonu olabilir…
Din insanların bulundukları hale şükretmelerini, haksızlıklara karşı gelmemelerini, kaderlerine razı olmalarını, asi olmamalarını, “nasıl olsa öbür tarafta hesaplaşacağız” mantığıyla yaşamalarını sağlar. “Ben neyim?”, “nerden geldim?”, “amacım ne?” vs gibi sorulara soyut kavramlarla da olsa cevap verebildiğinden pek çok insanın düşünmeden kabul ettiği en büyük dogma örneğidir din… İstenirse ezberin ve kolaycılığın kalesidir… Eğer gerçekten içine girilirse belki de ummandır.
Çünkü bıçak hekimin elinde can kurtarır, katilin elinde can alır…
Din de öyle…
Yobazın, cahilin ve din sömürücüsünün elinde baskıdır, bölünmedir, fitnedir ve son aşamada kandır. Din bezirgânların elinde silahtır…
Oysa din “gittiğiniz yoldur”… İç’tir… Öz’dür…
Ve aslında “Din hakkında konuşmak kabalıktır. Kimi inciteceğin belli olmaz”… Diyecek kadar hassas olandır.
Din kişinin kendisiyle ilgili, toplumun genelinden bağımsız olandır.
Dini siyasete alet etmek o nedenle engellenmiştir…
O nedenle Laik Türkiye Cumhuriyetidir bu vatan…
Dinden, kökenden bağımsız kendini “bir” hisseden bir toplumun vatanıdır…
Tekrarlamak lazım…
Yaşamın en önemli sorunu hak etmeyen insanlara verilen payelerdir. Ama maalesef mevcudun kapasitesi asıl sorunu görmek değil kolayı konuşmak, kolayla uğraşmaktır. Kolaydan çıkar sağlamaktır…
Durum böyle olunca ortalık bezirgânlara kalır bazen…
Ama sürmez bezirgân saltanatı bir umut yeter, yıkmaya…
Bu memleketin kültürüdür sarayların saltanatını yıkmak…
“Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın…
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.NAZIM HİKMET.”
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019