Benden Sonra Tufan

Bir çoğumuzun yakından takip ettiğine eminim, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli son raporunu yayımladı.

Panel, “DERHAL VE BÜYÜK ÇAPLI” emisyon azaltımları olmadan küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmanın imkânsız olacağı konusunda kamuoyunu bir kere daha uyardı.

Raporun yazarlarından İrlanda’daki Maynooth Üniversitesi’nden Peter Thorne, “Gerekli hızda hareket etmezsek 1,5 dereceyi ve hatta muhtemelen 2 dereceyi geçeceğiz” diyor.

Panelin bir sonraki raporunu 2027’ye kadar yayımlaması beklenmediğinden, arada geçecek olan uzun sürenin küresel ısınmayla ilgili politik eylemleri geri plana atabileceğinden korkuluyor.

Korkulması da normal, zira hem bilim insanları hem risk yöneticileri yıllardır kendilerini paralıyor, iklim değişikliğinin tüm olumsuz etkileriyle, gümbür gümbür üzerimize geldiğini anlatmak için. Biraz kendime de paye çıkartayım, 2013 yılında, yani bundan tam on yıl önce risk yönetimi alanında çıkan bir dergide iklim değişikliğinin karşımızdaki en büyük risk olduğunu söylemiştim. Sektördeki diğer yöneticilerin alaycı yorumlarıyla karşılaştım. Faiz, kur gibi çok önemli (!) riskler dururken iklim değişikliği de neydi?

İklim değişikliğinin ne olduğunu görüyoruz değil mi? Rekor kıran hava sıcaklıkları, artan orman yangınları, yok olmakta olan biyoçeşitlilik, aşırı hava olayları, değişen yağış rejimleri ve artan seller/kuraklık, kapımıza dayanan su ve gıda krizleri… Söyleyecek çok şey olsa da içim şişti, daha fazla yazamayacağım.

Fakat politikacılardan (cılız birkaç ses dışında) ısrarla ses çıkmadı/çıkmıyor. Bunun ne kadar korkutucu olduğunu söylemeye sanırım gerek yok. Çünkü esas olarak fark yaratabilecek olan kesim onlar ve ya inkârcılar ya da geleceği, kısa vadeli ve küçük çıkarlara feda ediyorlar. Benden sonra tufan, diye düşünüyorlar. Geleceğimizi nelere feda ediyorlar mesela? Büyümeyi ve istihdamı artırmayı hedefliyorlar. Ancak, nereye kadar? Dünya kapalı bir kutu ve içindeki her ülke büyümeyi hedefliyor. Kapalı kutunun içindeki her şey büyürse basıncın artması ve bunun da kutuyu patlatması doğal bir sonuç değil mi? Yaşanılacak bir dünya bırakmazsak, istihdamı artırmak neye yarar?

Neticede, politikacılardan şu ana kadar ciddi bir aksiyon gelmedi ve gelmesi de beklenmiyor.

Neyse ki, ümit verici bir hamle yine insanların, halkın arasından filizleniyor.

Halk, hükümetleri dava etmeye başladı.

Türkiye dahil 33 ülkeye yönelik olarak açılan, “iklim eylemsizliği yoluyla insan hakları ihlali” davaları kısa süre içinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak. Bu kapsamda, 64 yaşın üzerindeki kadınlar, bir Avrupa Parlamentosu üyesi ve çocuklar tarafından açılan toplam üç dava bulunuyor. Söz konusu gruplar, davaları iklim değişikliğinin hayatları üzerindeki etkilerini gerekçe göstererek açmış.

Bir gerçek var ki, haklar kolay elde edilmiyor. Tarih boyu, hakların kazanılması için büyük mücadeleler verilmesi gerekmiş. Bu defa da böyle olacağı; büyük sermaye grupları ve politikacılara rağmen, (insanca yaşama hakkı diyebileceğimiz) bu hakkın da halkın direnci ve talebiyle elde edileceği anlaşılıyor.

Davaların sonuçlarını merakla izleyecek, gelişmeleri sizlere de aktaracağım.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR