Aydınlığa Giden Yolda Bir Ulu Çınar: Fakir Baykurt

Fakir Baykurt’u hep bir ulu çınar olarak düşünürüm. O çınara can suyu, Yunuslar, Pir Sultanlar, KaracoÄŸlanlar gibi Anadolu’nun bir köyünde, Akçaköy’de verilmiÅŸ. Irazca anaların ak sütünden emmiÅŸ, Anadolu insanın binlerce yılın sevisi, sevdasını, kavgası damarlarına akmış. Ninniler, masallar ve türkülerle yeÅŸermiÅŸ, boy vermiÅŸ çınar. Boy verdikçe yetmemiÅŸ ona Akçaköy‘ün toprağı, suyu, güneÅŸi. DaÄŸların ardını görmek, yeni topraklara ulaÅŸmak istemiÅŸ. Yollara düşmüş, yol onu, Köy Enstitüsüne getirmiÅŸ. Tonguç sevgisi ile geliÅŸmiÅŸ, daha da büyümüş çınar. Direnmeyi öğrenmiÅŸ rüzgara, soÄŸuÄŸa ve kör baltaların vuruÅŸuna. Bir de Anadolu insanının binlerce yıllık hasretini öğrenmiÅŸ. „Tek bir aÄŸaç gibi hür / ve bir orman gibi kardeÅŸcesine“ yaÅŸamanın güzelliÄŸine inanmış. O hasrete giden uzun ve engebeli yolda yürümeyi kendine ülkü edinmiÅŸ. Dalları kalem, yaprakları söz oldu.

Türkçenin  yalınlığı, türkülerimizin içtenliÄŸi ile; kadını erkeÄŸi, bilgeliÄŸi cahilliÄŸi, özlemleri, acıları, çocuksu duygusallıkları ve deli dirençleriyle bizim insanlarımızı, köylülerimizi yazmaya baÅŸladı. Anadolu’nun, Anadolu insanın sesi, soluÄŸu, umudu, yurtsever öğretmenlerin baÅŸkaldıran önderi oldu. Kendine çizdiÄŸi aydınlık ve doÄŸru yoldan hiç sapmadı. Ne var ki, yoluna engeller, tuzaklar koydular. Onun aydınlığını karartmak için demir kapılı zindanlara kapattılar, yaban ellere göçe zorladılar.

1979 yılında Almanya’ya gelerek Duisburg’a yerleÅŸti. Ren ile Rur nehirlerinin birleÅŸtiÄŸi yerde büyük bir endüstri ve işçi kenti olan, on binlerce Türkiyeli göçmen işçinin yaÅŸadığı Duisburg’u kendine  ”yurt” seçti, çünkü Duisburg’u sevmiÅŸti. Duisburglular da Fakir Baykurt’u sevdiler. Göçmen çocuklarının EÄŸitim ve Öğretiminin desteklemek amacıyla kurulan bir kuruluÅŸa (RAA) uzman danışman olarak atadılar. Yazın yaÅŸamını sürdürmesi için olanak saÄŸladılar. Çocuklar için yazdığı öykülerin Almancaya çevrilmesine, kitaplaÅŸmasına çaba gösterdiler. Barış ÇöreÄŸi (Friedenstorte) adlı çocuk kitabı yayınlanınca büyük ilgi gördü, Alman Sanayiciler BirliÄŸi Edebiyat Ödülünü kazandı.

Fakir Baykurt, toplumcu bir yazar, bir öğretmen ve eylem adamı olma özelliÄŸini Almanya’daki yaÅŸamı boyunca da sürdürdü.  ÇaÄŸrıldığı okullarda, derneklerde, toplantılarda edebiyatın ve usta bir konuÅŸmacı olmanın olanaklarını da kullanarak, Almanları ve Türkiyeli göçmenleri aydınlattı. Onlara barış içinde birlikte yaÅŸamın mümkün olduÄŸunu anlatmaya, bunun bilincini vermeye çalıştı. Duisburg Halk Yüksek Okulu bünyesinde oluÅŸturduÄŸu “Edebiyat Kahvesi“ne katılan işçi, öğretmen ve öğrencilere okumayı sevdirmek, yazmalarını teÅŸvik etmek için yıllarca çaba harcadı.

Kuzey Ren Vestfalya, Türkiyeli Yazarlar Çalışma Grubu’nun kurulmasına öncülük etti. Almanya’da yazın yaÅŸamına baÅŸlayan bir çok genç yazara bir baba kartalın yavrusuna uçmayı öğretmesi gibi, edebiyatin sırlarını, inceliklerini öğretmeye, vermeye çalıştı. Ancak hiçbir zaman, hükmedici, belirleyici olmadı. EÄŸitmen sabrını, inceliÄŸini hiçbir zaman bırakmadı. Edebi ve felsefi dünyamıza geniÅŸ pencereler açtı. Türk ve dünya edebiyatının seçkin isimleriyle, yapıtlarıyla tanışmamızı saÄŸladı. Zengin iliÅŸkilerini, deneyimlerini, bilgilerini bize cömertte açtı. Kendisinden yardım isteyen hiçbir yazar adayını geri çevirmedi. Yazılarını, dosyalarını sabırla okudu, yapıcı önerilerde, eleÅŸtirilerde bulundu. Çıkacak kitaplar için ön sözler, yayınlanan kitaplar için tanıtma yazıları yazdı. Yayınlanan öykülerimize, ÅŸiirlerimize, çıkan kitaplarımıza bizimle birlikte sevindi. Daha güzelini daha iyisini üretmemiz için bize cesaret ve destek verdi. Bugün Almanya’da bir Türk yazınından söz edilebiliyorsa, bunda onun katkısı büyüktür.

Fakir Baykurt, 1989 da 60 yaşına girdiÄŸinde, Duisburg Belediyesi onun için hiçbir Duisburglu Alman yazara yapılmayan bir jest yaptı ve unutulmaz güzellikte bir programla onun yaÅŸ gününü kutladı. 70. yaşını daha görkemli bir ÅŸekilde kutlamaya hazırlanırken o rahatsızlandı. Essen Ãœniversitesi Tip Fakültesine yatırdık. Almanya’nın her yanından sevenleri ona geçmiÅŸ olsun demek, moral vermek için aktı. Bu büyük ilgi doktorlar ÅŸaşırtmıştı. Hastalarına daha özel ve yoÄŸun ilgi göstermeye baÅŸladılar. Bir konuÅŸmamızda baÅŸhekim durumun umutsuz olduÄŸunu söyleyince, ben belki de baÅŸka ülkelerde çare bulunacağını düşünerek: bunu anımsatmak için ”Bakın sayın profesör o sıradan bir insan deÄŸil…” diye söze girdiÄŸimde. Kibarca sözümü keserek,”Biliyorum” dedi., ”o ünlü Türk yazarı Fakir Baykurt, karaciÄŸer nakline kadar tüm olasılıkları deÄŸerlendirdik, maalesef çok geç kalınmış ne burada ne de baÅŸka bir yerde yapacak hiçbir ÅŸey yok. Ãœzgünüm…”

Onu kaybettiÄŸimiz 11 Ekim 1999 gecesinin sabahında Duisbug Kültür Müdürünü arayıp acı haberi verdim. Ãœzüntüsünü bildirerek ne yapabileceÄŸini sordu? ”Ona yakışır bir veda töreni, yapmalıyız!” dedim. Hemen ertesi gün bana randevu vererek, veda törenini birlikte programlamamızı rica etti. Normalde ağır çalışan Alman bürokrasisi, görülmemiÅŸ bir hız ve esneklikle gerekli hazırlıkları yaptı. Fakir Baykurt’u güneÅŸli bir sonbahar günü Duisburg büyük ÅŸehir Belediye BaÅŸkanı ve T.C. Düsseldorf BaÅŸkonsolosu’nun da katıldığı nezih bir törenin ardından göz yaÅŸları ve alkışlarla Türkiye’ye yolcu ettik.