Aşırı Sağ Popülizm: Kılık Değiştirmiş Faşizm mi?’

Trump: Bir Faşist mi?

Amerika Birleşik Devletleri’nin otoriterliğe ve hatta faşizme kaydığı yolundaki düşünce sadece sol ve liberal çevrelere ait değil; merkez sağda ya da muhafazakâr kanatta yer alanlar da böyle bir kaygı taşıyorlar.[5]

Sözgelimi, Robert Kagan. Yeni muhafazakârların önde gelenlerinden, Brookings Institution’un kıdemli yöneticilerinden ve “Yeni Amerika Yüzyılı İçin Proje’nin (Project for the New American Century) oluşturucularından. Kagan, Trump’ı faşist olarak görmeye başlayınca Cumhuriyetçi Parti ile bağını koparıp 2016 Başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton’ı desteklemişti.[6] Washington Post’ta çıkan bir yazısında şunları söylüyor:

“Trump’a desteğin ekonomik durgunluk ve bozukluklardan kaynaklandığına inandığımız sanılıyor. Desteğin bir kısmı bundan kaynaklanmış olabilir. Fakat Trump’ın takipçilerine önerdiği şey ekonomik çareler değil –onun önerileri günden güne değişiyor. Onun asıl önerdiği bir davranış tarzı, kabalık, güç ve maçoluğun yaydığı bir hava, demokratik kültürün inceliklerine karşı kibirli, böbürlenen bir saygısızlık -o ve takipçileri bu kültürün, ulusal bir zayıflık ve iktidarsızlık yarattığını iddia edip durdular. Trump’ın tutarsız ve çelişkili ifadelerinin tek ortak noktası şu: Bu ifadeler, korku, düşmanlık ve öfke parçacıkları ile iç içe geçmiş hınç ve horgörü duygularına oynuyorlar ve bu duyguları kışkırtıyorlar. Onun kamusal söylevleri, geniş bir yelpazede yer alan “ötekiler”e, Müslümanlara, Hispaniklere, kadınlara, Çinlilere, Meksikalılara, Avrupalılara, Araplara, göçmenlere, sığınmacılara saldırmaktan ve onlarla alay etmekten ibaret.”[7]

Washington Post gazetesinde köşe yazarı olan bir başka isim, Michael Kinsley[8], makalesine açık açık “Donald Trump bir faşist” diyerek başlıyor. Çoğu zaman Trump’ın çelişkili ve tutarsız tutumundan ve ifadelerinden söz edildiğini, kendisinin buna katılmadığını; anlaşma ve müzakere ustası olarak kendini gören Trump’ın aslında bir “yönetim felsefesi” olduğunu; ancak bunun iyi değil kötü bir şey olarak değerlendirilmesi gerektiğini yazıyor Kinsley: “Eğer gerçekten de kurutmaya çalıştığı bu ünlü bataklıkta kendisine rehber edindiği ilkeleri varsa, işte o zaman korku duymak gerekir, kendimizi güvende hissetmek değil.”

Liberter bir isim olan Jeffry A. Tucker, Donald Trump bir ideolojiye sahipse, bunun en iyi biçimde ancak “faşizm” olarak tanımlanabileceğini söylüyor. Tucker, bazı ana akım basın mensupları ve siyasetçilerin kendisiyle aynı düşünceyi taşıdıklarını örneklerle gösteriyor ve hatta Trump’ın Franklin D. Roosevelt’i andığı konuşmasını hatırlatıyor. Trump, Roosevelt dönemi için şunu demişti: “İtalyanlar, Almanlar ve Japonlar evlerinden beş mil uzağa gidemezlerdi. Radyoyu, el fenerlerini kullanmalarına izin verilmezdi. Yani, demek istiyorum ki yıllar önce Roosevelt’in ne yaptığına bir bakın; o gelmiş geçmiş en saygın başkanlardan biriydi”.[9] Toplama kampları mı? Faşizm’in alâmetifarikası olan bu öğe dahi Trump’ın planları arasında görünüyor Tucker’e göre; hem de geçmişten bir örnek, Roosevelt hatırlatılarak…

Trump’ı, 1960’larda benzer bir rol oynadığı iddia edilen George Wallece ile kıyaslayan, 1930’ların demagoglarını ve 1920’lerin “ikinci” Klu Klux Klan’larını hatırlattığını söyleyen Jamelle Bouie, Umberto Eco’nun “Kök Faşizm” (“Ur-Fascism”) makalesinde[10] herhangi bir hareketi ya da kişiyi faşist diye nitelemek için yeterli gördüğü on dört özellikten örnek veriyor. Bouie’ye göre Trump, Eco’nun saydığı özelliklerden en az altısına sahip: Eylemin yüceltilmesi, saldırgan erkeksiliğin kutsanması, eleştiriye karşı tahammülsüzlük, farklı ve dışlanmış olanlara karşı beslenen korku, alt orta sınıfın huzursuzluğundan yararlanma, yoğun bir milliyetçilik, ulusal aşağılanmaya yönelik duyguları kullanma ve dünyanın en üstün halkı olduğuna insanları ikna etmeye çalışan bir “popüler elitizm.[11]

Ross Douthot ise, New York Times’ta çıkan yazısında buna bazı özellikler daha ekliyor ve Trumpizm’in bu özellikleri barındırdığını iddia ediyor: Cahil cesareti ve hareketlere dökülmüş maçoluk; başka ulusların kendilerine düşman olduklarına ve zarar vermek istediklerine dair saplantı ve bunun tersine kendilerinin o ulusları bertaraf etmeleri gerektiği düşüncesi; mavi yakalıların ekonomik huzursuzluklarını sömürme; Meksikalılara ve diğer göçmenlere karşı “karanlık” göndermeler; düşmanlara bomba atmakla kalmayıp onlara işkence edileceğine dair vaat gibi. Douthot bu özellikleri verilmekle birlikte, Eco’nun listesinde olanlar ile Trumpınkiler arasında bir eşleşme yapmanın hiç de zor olmadığını ekliyor.[12]

Benzer nitelikteki yazıları uzatmak mümkün ve daha onlarcası örnek verilebilir. Ama buna gerek yok. Hangi ölçütlere dayanarak Trump’ın faşist olarak nitelendirildiğini bu örnekler aşağı yukarı sunuyor sanırım.

Filiz Zabcı