Aşırı Sağ Popülizm: Kılık Değiştirmiş Faşizm mi?’

Alarm Çanları mı?

Kenneth Minogue, popülizm üzerine incelemesinde “Bir hareketin üyelerinin kullandığı retorik ile –ki bu hareketin ihtiyaçlarına göre herhangi bir yerden rastgele alınmış olabilir- hareketin daha derindeki gündemini ifade eden ideolojiyi birbirinden özenle ayırmalıyız” diyor. Popülistlerin genelde “ciddi bir ideolojisi” yoktur; ideoloji, pek çok ihtiyacı ve gündemi içine alacak şekilde oluşturulmuş, kolayca terk edilebilecek parçalardan oluşmuş bir “yamalı bohça”dır. Laclau buna haklı olarak itiraz eder: “İdeoloji, politik eylemle ilgili olan retorikten, ancak retoriğin aktardığı içerikleri hiçbir biçimde etkilemeyen saf bir süslü dil olarak anlaşıldığı durumda ayrı bir şey olarak düşünülebilir”. Oysa, retorik aygıtları, toplumsal rasyonalitenin bir parçası haline gelirler, çağırdıkları toplumsal aktörleri, “popülist özneler” olarak inşa ederler. Dolayısıyla “ideolojinin asalağı olmaktan çok uzak olan retorik, esasında ideolojik dünyanın anatomisidir.”[28]

Bugün faşist olsun ya da olmasın, popülist liderlerin seslendikleri kitleleri, onların ihtiyaçlarına, korkularına hitap edecek şekilde etkileyerek kazandıklarını, konjonktür değiştiğinde bu etkinin ince bir köpük gibi kendiliğinden uçup gideceğini düşünmek fazla iyimserlik olur. Bugün yaygınlaşan aşırı sağ popülizm, elbette, belli sosyo-ekonomik ve politik koşulların ürünü; ama aynı zamanda koşulları yeniden biçimlendiren ve politik özneler üzerinde iz bırakan ideolojik etkilere de sahip.

Kapitalizmin küreselleşmeci ve neoliberal evresinin uğradığı değişim, ABD başta olmak üzere pek çok ülkenin “korumacı” politikalara sarılması belki de emperyalist güçler arasında sert bir rekabeti ve sıcak çatışmaları gündeme getirecek. Kitlelerin bu politikalara hazırlanması için geliştirilmiş bir popülizm içinde düşman kurucu, milliyetçi bir ideolojinin temel taşları döşeniyor olabilir. Hobson’dan Hilferding’e, Buharin’den Lenin’e  ondokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren gelişen emperyalizmi inceleyen isimler, korumacı politikalar ile kızışan ve ve Buharin’in deyimiyle “gümrük tarifeleri savaşı”[29] biçimine bürünen emperyalist ülkeler arası rekabetin, milliyetçi ideolojiyi ve otoriter eğilimleri güçlendireceği öngörüsünde bulunuyorlardı. Ülkelerin içeride (iç siyasetlerinde) ekonomik krizlerin iyice tırmandırdığı sınıfsal çatışmalardan, sosyal huzursuzluklardan vb. sorunlardan kaynaklanan baskıları hafifletmenin yolu bu baskıyı dışa akıtmaktır.[30] Çoğunlukla da savaşlar yoluyla olur bu. Maliyeti büyük olan savaşları yönetmenin yolu ise, içerideki sıkışmanın nedenini “gerçek olmayan”, “icat edilmiş nedenler” ile örtmektir; faşizmin de kullandığı gibi, ülkenin refahı, huzuru, güvenliği için tehlike oluşturan hatta apaçık bir tehdit olan “düşman figürler” gibi. Öte yandan bu düşmanlaştırılan figürler, sorunların yarattığı çatışmaları yumuşatmak, kitleleri birleştirmek ve elbette onları birer oy deposu haline dönüştürmek için benzersiz bir fırsat sunarlar.

Korumacı politikaları savunan Trump büyük bir “yalan makinesini”de devreye soktu. Müslümanlara yönelik düşmanlığın bu denli vurgulanması Trump’ın ırkçı olması ile ilgili değil herhalde.  Marinne Le Pen’in de ırkçı olup olmadığı (ya da faşist özelliklere sahip olup olmadığı) aslında pek fazla önem taşımıyor. Korumacılığı savunan Le Pen, bununla, politik özneleri sadece kendi destekçisi haline getirmekle kalmıyor, onları belli bir siyaset tarzının (veya siyasal yozlaşmanın) içine çekiyor, onun bir parçası haline getiriyor.

Oxford Dictionaries, “gerçek sonrası”nı (post-truth) 2016’ın sözcüğü seçmişti.[31]  Siyaset ve yalan arasındaki ilişki kadim bir sorundur[32] ve üstesinden kolaylıkla gelineceğini düşünmek hayalperestlik olur. Sözler, rakamlar, olgular üzerinde oynayarak, hatta düpedüz bunları çarpıtarak siyaset yapmak da yeni değil; bugün daha aşırı boyutlara ulaşmış olduğunu ve daha geniş kitleleri içine alacak teknolojik marifetlerin kullanıldığını görüyoruz.

Trump’ın danışmanı Kellyanne Conway’in “alternatif gerçekler”i iletişim teknolojisinin sunduğu olanaklarla milyonları kat ederek gerçeğin kendisine dönüşüveriyor. Rakip siyasetçilere yönelik yakıştırmalar, yalan olduğu biline biline sosyal medya kullanıcılarınca milyonlarca kez paylaşılıyor, “beğeniliyor”.

Fransa’da ilk tur oylaması yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında tartışılan konulardan biri de “sahte haberler” oldu.  Oxford Üniversite’sinin araştırmasına göre, Fransa’daki seçimde Twitter’da sahte haberler büyük bir yayılma eğilim içinde. Yine de ABD’deki başkanlık seçimi ile karşılaştırıldığında Fransız kullanıcıların Amerikalılar’a göre yüksek nitelikli bilgiyi daha fazla,  sahte haberleri ise daha az oranda paylaştıkları görülüyor.[33] Yalan, siyasetin olmazsa olmazı, kutsal bir parçası haline geliyor; bir tür ayin gibi…

Siyasetin dili, resmi, gayrişahsî, rasyonel ve kamusal niteliğini iyice yitiriyor; özel, şahsi ve dürtülere hitap eden klişe, paketlenmiş ve hatta hasımları aşağılayıcı bir dil ağır basıyor. Erdoğan, Hollanda’ya kolaylıkla “faşist”, “Nazi kalıntısı”; İngiltere’de aşırı sağ parti UKIP’in lideri Nigel Farage Avrupa Birliği’ne “mafya çetesi”; Trump, Hilary Clinton’a “çirkef kadın” diyebiliyor.

Bütün bunlar, felaket senaryoları ve kehanetler için sonsuz fırsatlar sunuyor. Demokrat, muhalif kesimlerde de faşizmin hortladığı, tüm özgürlüklerinin ellerinden alınacağı ve demirden bir kafeste yaşamaya mahkûm olacakları endişe ve korkusu başka bir yönde kitlesel bir sürüklenişe neden olabiliyor. Distopya kitaplarındaki satışların patlaması gibi…

Neofaşist bir hayaletin şurayı burayı ele geçirdiği ya da şu kurumu bu kurumu hizaya sokacağı gibi kehanetimsi öngörülerdense, bütün yönleriyle gelişmeleri iyi analiz edebilen ve demokratik güçleri etrafında toplayacak alternatif bir siyasetin nasıl oluşturulacağına dair bir düşünce üretimi bugün daha büyük bir önem taşıyor.

Bu yazı ilk kez Monthly Review, Mayıs 2107, Sayı 2, s. 27-43. yayınlanmıştır…


[1] Kımıko de Freytas-Tamurajan, “George Orwell’s  ‘1984’ Is Suddenly a Best-Seller”, New York Times, 25 Ocak 2017, ( https://www.nytimes.com/2017/01/25/books/1984-george-orwell-donald-trump.html?_r=0), Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[2] Dean Obeidallah, “Dear Team Trump, ‘Alternative Facts’ Are Lies”, 23 Ocak 2017, CNN, http://edition.cnn.com/2017/01/22/opinions/alternative-facts-lies-obeidallah-opinion/, Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[3] Fatih Yetim, “Donald Trump’ın Alternatif Gerçekleri Orwell’ın 1984 Romanını En Çok Satanlar Listesine Soktu”, 25 Ocak 2017,  http://tr.euronews.com/2017/01/25/donald-trump-in-alternatif-gercekleri-orwell-in-1984romanini-en-cok-satanlar, Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[4] Michiko Kakutanijan “Why 1984 Is a 2017 Must-Read”, New York Times, 26 Ocak 2017, https://www.nytimes.com/2017/01/26/books/why-1984-is-a-2017-mustread.html?action=click&contentCollection=Books&module=RelatedCoverage&region=Marginalia&pgty pe=article, Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[5] Barton Swaim “”Trump’s Populism isn’t Fascism. So What is It?”, Washington Post, 16 Şubat 2017, https://www.washingtonpost.com/opinions/trumps-populism-isnt-fascism-so-what-is-it/2017/02/16/d871df78f20f-11e6-8d72-263470bf0401_story.html?utm_term=.698c277fc4c6, Erişim tarihi: 2 Nisan 2017.

[6] Kimileri de Kagan’ı Amerikan ölçüleri içinde bir “liberal” olarak yorumluyor. Bu da Amerikan siyasi kültüründe sağ-sol; ilerici-gerici; liberal-muhafazakâr gibi ayrımların dış politika ve ABD’nin çıkarları söz konusu olduğunda bulanıklaşmaya başladığının bir göstergesi.

[7] Robert Kagan, “This Is How Fascism Comes to America”, Washington Post, 18 Mayıs 2016, https://www.washingtonpost.com/opinions/this-is-how-fascism-comes-to-america/2016/05/17/c4e32c58-1c4711e6-8c7b-6931e66333e7_story.html?utm_term=.c0ffdd4b2fe6, Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[8] Michail Kinsley, “Donald Trump Is Actually a Fascist”, Washington Post, 9 Aralık 2016, https://www.washingtonpost.com/opinions/donald-trump-is-actually-a-fascist/2016/12/09/e193a2b6-bd77-11e694ac-3d324840106c_story.html?utm_term=.654e62f4b008, Erişim tarihi: 22 Mart 2017.

[9] Jeffery A. Tucker, “Donald Trump Is What Fascism Looks Like”, News Week, 12 Kasım 2015, (http://www.newsweek.com/donald-trump-fascist-403058), Erişim tarihi: 15 Nisan 2017.

[10] Bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz Umberto Eco, “Ebedi Faşizm”, Beş Ahlak Yazısı içinde, çev. Kemal Atakay, İstanbul, Can yayınları, 2016, ss.29-50.

[11] Jamelle Bouie, “Donald Trump Is a Fascist”, 25 Aralık 2015,

(http://www.slate.com/articles/news_and_politics/politics/2015/11/donald_trump_is_a_fascist_it_is_the_p olitical_label_that_best_describes.html), Erişim tarihi: 15 Nisan 2017.

[12] Ross Douthot, “Is Donald Trump a Fascist?”, New York Times, 3 Aralık 2015.

[13] Alexis de Tocqueville, Amerika’da Demokrasi, (çev. S. S. Özdemir), İstanbul, İletişim Yayınları, 2016.

[14] Barton Swaim, “Trump’s Populism Isn’t Fascism. So What Is It?” Washigton Post, 16 Şubat 2017, (https://www.washingtonpost.com/opinions/trumps-populism-isnt-fascism-so-what-is-it/2017/02/16/d871df78f20f-11e6-8d72-263470bf0401_story.html?utm_term=.e9fdda4c1ab4), Erişim tarihi: 15 Nisan 2017.

[15] Sherle R. Schwenniger, Heather Hurlburt, Stephen Kinzer ve Juan Cole, “When Donald Trump Says His

Foreign Policy Is ‘America First’-What Exactly Does He Mean?”,The  Nation, 24 Mayıs 2016,

(https://www.thenation.com/article/the-promise-and-the-peril-of-donald-trumps-foreign-policy)/, Erişim tarihi: 20 Nisan 2017.

[16] “Neofascism in the White House”, Monthly Review, Cilt 68, Sayı 11 (Nisan 2017).

[17] Ben Jacobs, “Steve Bannon: Is Trump’s Right-Hand Man Falling From Grace?”, The Guardian, 15 Nisan 2017.

[18] “ABD’de Federal Yargıç Trump’ın Yasağını Askıya Aldı,” BBC, http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya38787555, 29 Ocak 2017, Erişim tarihi: 27 Nisan 2017.

[19] “Trump’ın Bir Kararnamesi Daha Yargıdan Döndü,” DÜNYA, http://www.dw.com/tr/trump%C4%B1n-birkararnamesi-daha-yarg%C4%B1dan-d%C3%B6nd%C3%BC/a-38591083, 26 Nisan 2017, Erişim tarihi: 27 Nisan 2017.

[20] “Trump’a Sağlık Reformu Darbesi,” DÜNYA, http://www.dw.com/tr/trumpa-sa%C4%9Fl%C4%B1kreformu-darbesi/a-38118302, 25 Mart 2017, Erişim tarihi: 27 Nisan 2017.

[21] Bu konudaki ilginç bir yazı için bkz. “Are Farage and Trump Really Fascist?” The Guardian, 7 Kasım 2016.

[22] Oysa, popülizm ile faşizmin karşılaştırılması yöntemsel olarak o kadar çok sorunu önümüze bırakıyor ki, ciltler dolusu yazılabilir. Bir kere, hangi popülizm ya da hangi faşizm diye sorulabilir. Günümüzde güçlenen aşarı sağ kanat popülizmi temel alsak dahi, bunu hangi faşizmle karşılaştıracağımız sorusu doğuyor. İki Dünya Savaşı arasında ortaya çıkan Alman ve İtalyan faşizmi diye bir sınırlandırmaya gittiğimizde bu ikisi arasında pek çok farkın bulunduğunu görüyoruz. Farkları göz ardı edip analitik olarak ikisini birlikte değerlendirdiğimizde, bu kez söz konusu faşizm için sayısız analiz ve yorum farkı ile karşılaşıyoruz.

[23] Bu kısım, sadece tartışma noktalarını ortaya koymak amacıyla yapılan bir değerlendirmeyi içeriyor. Oldukça karmaşık bir olgu olan faşizmin analizi bu yazı içinde mümkün değil. Faşizmin olağanüstü bir rejim biçimi olduğu söylenebilir. Ancak, askeri diktatörlük ve ya Bonapartizm gibi diğer olağanüstü rejim biçimlerinden farklılaşır. Faşizmin çeşitli sınıflarla ilişkisi, özellikle egemen sınıflar ve bu sınıflar içindeki fraksiyonların çelişkisiyle bağlantısı başlı başlına incelenmesi gereken ayrıntılı bir konudur. Bununla ilgili olarak bkz. Nicos Poulantzas, Faşizm ve Diktatörlük, (çev. Ahmet İnsel), İstanbul, Birikim Yayınları, 1980.

[24] Sheri Bermann,  “Populism Is Not Fascism: But It Could Be a Harbinger”,  Foreign Affairs, “The Power of Populism”, Cilt 95, Sayı 6, Kasım-Aralık 2016, s. 42.

[25] Çağıl Kasapoğlu, “Fransa’da Sosyalistlerin Kalesi Henin-Beaumunt Aşırı Sağa Nasıl Kaydı?” BBC, 22 Nisan 2017, http://www.bbc.com/turkce/39666031, erişim tarihi, 22 Nisan 2017.

[26] Roger Eatwell, “Populism and Fascism”, The Oxford Handbook of Populism, (ed. P. Taggaret ve C.R.

Kaltwasser), Oxford: Oxford University Press, 2017’de çıkacak.

https://www.academia.edu/29585689/Populism_and_Fascism_forthcoming_2017

[27] Fareed Zakaria, “Populism on the March: Why the West in Trouble”, Foreign Affairs, “The Power of Populism”, Cilt 95, Sayı 6, Kasım-Aralık 2016, s. 13.

[28] Ernesto Laclau, Popülist Akıl Üzerine, (çev. N.B. Çelik), Ankara, Epos yayınları, 2007, s. 24-27.

[29] Nikolai I Buharin, Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi, (çev. G. Akalın ve U.S. Akalın), İstanbul, Spartaküs yayınları, 1996, s. 60-72.  Bu kitap, tekelci kapitalizmin erken dönemlerinde “korumacılık”ın gelişmesi ve emperyalizmle ilişkisi hakkında mükemmel bir analiz sunmaktadır.

[30] Lenin, “Milyoner, para babası ve İngiliz-Boer savaşının baş sorumlusu” Cecil Rodes’un 1895 yaptığı bir konuşmayı aktarır: “Dün Londra’da East End’deydim (işçi mahallesi) ve işsizlerin bir toplantısına katıldım. Ekmek haykırışından başka bir şey olmayan vahşi konuşmalarını dinledikten sonra eve giderken emperyalizmin önemini her zamankinden daha fazla kavradım… Büyük fikrim, toplumsal sorunu çözmektir. Yani, Birleşik Krallık’ın kırk milyonluk nüfusunu kanlı bir iç savaştan korumak için, biz sömürge politikacıları, fazla nüfusu yerleştirmek, fabrika ve madenlerde üretilen mallara yeni pazarlar açmak için yeni topraklar ele geçirmeliyiz. Daima söylemişimdir: İmparatorluk, bir mide sorunudur. İç savaş istemiyorsanız, emperyalist olmak zorundasınız”.  Bir Fransız yazar ise şunları söyler: “Yalnızca işçi kitlelerini değil, orta tabakaları da etkileyen yaşam koşullarının daha da ağırlaşması sonucu, eski uygarlığın bütün ülkelerinde ‘sabırsızlık’, öfke ve nefret birikmekte ve bu durum kamu barışını tehdit etmektedir; yurt içinde bir patlamanın yaşanması istenmiyorsa, belirli sınıf kanallarından dışa vurulan bu enerjinin dizginlenmesi ve büyük işlerde kullanılmak üzere yurtdışına kaydırılması zorunludur.”  V.İ. Lenin,  Kapitalizmin En Yüksek Aşaması: Emperyalizm, (çev. O. Geridönmez), İstanbul, Evrensel Basım Yayım, 2005, ss. 108, 114.

[31] Jacob T. Levy, “Authoritarianism and Post-Truth Politics”, 30 Kasım 2016, https://niskanencenter.org/authoritarianism-post-truth-politics/, Erişim tarihi: 15 Nisan 2017.

[32] Gerçeklik ve politika üzerine felsefi ve güncel sorunları bir araya getiren değerli yazılardan biri için bkz. Hannah Arendt, “Hakikat/Doğruluk ve Siyaset”, Geçmişle Gelecek Arasında, Seçme Eserler 2,(çev. B.S. Şener) İstanbul, İletişim Yayınları, 1996, s. 271-319.

[33] Amar Toor, “France Has a Fake News Problems, But It Isn’t  as Bad as US”, 21 Nisan 2017, http://www.theverge.com/2017/4/21/15381422/france-fake-news-election-russia-oxford-study, Erişim tarihi: 23 Nisan 2017.

Filiz Zabcı