Art arda gelen veriler, küreselleşmenin ciddi bir hız kaybı yaşadığını gösteriyor. Buna bağlı olarak, 2000’li yıllarda bağnaz bir küreselleşme övgüsü yapan iktisatçılar ve uluslararası kuruluşlar, bugün küreselleşmenin olumsuz sosyal ve iktisadi etkilerinden daha fazla dem vuruyorlar.
Küreselleşmenin birinci ve en önemli olumsuz sonucu, yarattığı istikrarsızlık. Bir bölgede veya bir faaliyet alanında ortaya çıkan kriz, hızla diğer bölgelere ve alanlara yayılıyor. Küresel ekonomi her an ve her yerde ortaya çıkabilecek bir iktisadi sarsıntının, katlanarak yayılıp, bütün sistemi tehdit etmeye muktedir olduğu, son derece kırılgan bir yapıya sahip. Liberal küresel sistemin bu hızla yayılma etkisini engelleme araçları son derece sınırlı.
İkinci olumsuzluk, eşitsizlikleri azaltma iddiasını öne sürüp, eşitsizlikleri derinleştirmesi. Yüksek gelir grupları üzerindeki vergi yükünü azaltırken, düşük ücretli ülkelerin rekabet baskısı altında emek gelirlerinin gerilemesine yol açıyor. Küreselleşmenin yarattığı kazanç bütün ülkelerde gelir ve ondan da çok servet dağılımı eşitsizliğini artırıyor. Finans ağırlıklı küreselleşme, kârla verimlilik arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde ortadan kaldırarak, büyümenin ücretliler aleyhine ve sermayedarlar lehine çalışmasına yol açıyor.
Üçüncüsü, liberal ekonomi savunucularının övdüğü rekabet dinamiğinin, büyük ölçüde sosyal dumping olarak gerçekleşmesi. Dumping, satış fiyatlarını maliyetin altına düşürerek, sürüm alanı açmak ve rakipleri tasfiye etmeye çalışmanın adıdır. Sosyal dumping, bunu bir şirket olarak değil, hükümetlerin ülke çapında sosyal hakları kısmak, ücretleri düşük seviyede tutmak yoluyla yapmalarının adıdır. Çevreyi telafisi mümkün olmayan biçimde sömürüp, tahrip etmek de bu dumpingin bir parçasıdır.
Bu sosyal dumping politikaları demokrasileri derinden sarsıyor. Toplumsal dokuları tahrip eden, bu tahribi telafi etme ihtimali olan politikalarla genetik uyumsuzluğu olan bu küreselleşmeye tepki, milliyetçi-popülist siyasal liderlere seçmenlerin giderek artan oranda yönelmesini tetikliyor.
Küreselleşmenin bu olumsuz etkileri azalmazken, diğer taraftan son on yılda küreselleşmenin ciddi biçimde yavaşladığı görülüyor. 2008 krizi arifesinde dünyada uluslararası sermaye hareketlerinin hacmi dünya gayri safi hasılasının yüzde 23’üne tekabül ederken, bugün bu oran yüzde beşe inmiş durumda. Sıcak para tabir edilen hareketler esas olarak azalmış son sekiz yılda. Bankalar arası krediler daralırken yerli tasarruf sahiplerinin kamu borçlanması içindeki payı giderek artmış. Bir bakıma finansal küreselleşmenin tersi bir gidiş yaşanıyor.
Bunu, üretimin ucuz emek ülkelerine taşınmasının yavaşlaması tamamlıyor. Yeni üretim teknikleri, özellikle üç boyutlu yazıcılar, ara malı ticaretini daraltıyor. Önümüzdeki dönemde sadece bu nedenle uluslararası ticaretin beşte bir daralması olası. Otomasyonun artması da ucuz emek arayışını yavaşlatıyor. Taşıma maliyetlerinin son on yılda hızla artması ilave olunca, bazı sektörlerde üretimin merkez ülkelere geri dönüşüne şahit oluyoruz.
Bütün bunlar, Donald Trump’ın ABD’de iktidara gelmesinin Cumhuriyetçi Parti içinde yaşanan bir kaza olarak ele alınmaması gerektiğini ele veriyor. Trump ve başka ülkelerdeki benzerleri, küreselleşmenin yavaşlaması ve kısmen tersine dönmesi konjonktürünün muhafazakâr-milliyetçi ama anti-konformist bir politika için uygun bir zemin olduğunu görüyorlar. Anti-konformist maskeli bir gericilik yükseliyor. Buna karşı mücadele için aşırılıklarını biraz törpüleyerek, yeniden liberal küreselleşmeye dönmeyi savunmak, anti-konformist maskeyi ve arkasındaki yeni gericiliği güçlendirmekten başka bir sonuç vermeyecektir.
Kaynak: 07 Ağustos 2018 Salı, Cumhriyet
- Atın Üsküdar’ı Geçmemesi İçin - 28 Mayıs 2019
- Erdoğanizm Rubicon’u Geçiyor mu? - 9 Nisan 2019
- İş Allah’a kalınca…. - 11 Ağustos 2018