Ankara’da sahte içki tüketimi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 54’e yükselirken, 40 kişi yoğun bakımda tedavi görmeye devam ediyor. Olayla bağlantılı yürütülen soruşturmalarda 28 kişi tutuklanırken, 25 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Artan sahte içki kaynaklı ölümler, yüksek vergilendirme politikaları ve yasal içkiye erişimde yaşanan zorluklar gibi yapısal sorunları bir kez daha gündeme taşıdı.
Kaçak İçki Üretimi ve Vergi Politikalarının Etkisi
Türkiye’de alkollü içecekler üzerindeki Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarının sürekli artırılması, yasal içkiye erişimi giderek zorlaştırıyor. Resmi verilere göre, Türkiye’de satılan alkollü içeceklerin fiyatlarının önemli bir kısmı vergilerden oluşuyor. Uzmanlar, bu durumun tüketicileri yasal olmayan alternatiflere yönlendirdiğini ve sahte içkiye olan talebi artırarak halk sağlığını ciddi riskler altında bıraktığını belirtiyor.
Kaçak üretimde kullanılan metanol gibi toksik bileşenler, ölümcül zehirlenmelere ve kalıcı sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Vergi yükü nedeniyle kayıt dışı üretime yönelim, yalnızca ekonomik bir mesele olmanın ötesinde, halk sağlığı açısından acil önlem gerektiren bir kriz haline gelmiş durumda.
Alkol Politikaları: Halk Sağlığını Korumak mı, Yaşam Tarzına Müdahale mi?
Türkiye’de alkollü içeceklere yönelik yüksek vergilendirme ve satış kısıtlamaları yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyo-politik bir tartışma konusu. Muhafazakâr politikaların etkisiyle uygulandığı düşünülen bu düzenlemeler, toplumun belirli kesimlerinde yaşam tarzına dolaylı müdahale olarak değerlendiriliyor.
Yetkililer ise vergi ve düzenleme politikalarının halk sağlığını korumayı amaçladığını, aynı zamanda bütçe gelirleri açısından zorunlu bir uygulama olduğunu savunuyor. Ancak sahte içki kaynaklı ölümlerin artması, bu politikaların yan etkilerinin göz ardı edilemeyeceğini ve mevcut stratejilerin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.