Amsterdam’ın Kırmızı Bölgesi

Avrupa’nın göbeğinde Amsterdam’da “quartier rouge” – kırmızı bölgede vitrinlerde satılan kadın  etleri! Bu cümle kulağa ne kadar ürkütücü geliyor değil mi? Ama gerçek! Tıpkı fuhuşun ve  fahişeliğin tarihçesi kadar gerçek.  

 Avrupa’da yaşayanlar mutlaka duymuştur, Amsterdam’daki kırmızı bölgeyi. Nitekim Avrupa  dışında yaşanlar da duymuştur, çünkü seks turizminin merkezlerinden biri. Her yıl 17 milyon kişi  Amsterdam’ı ziyaret ediyormuş. Esrar satışı ve kullanımının serbest olduğu bu şehirin vitrinlerinde  kadın bedenleri sergileniyor. Hem de en aşağılayıcı bir halde. Yanlış duymadınız – duymayanlar  için- kırmızı renge boyanmış vitrinlerde camın arkasında jartiyerli bir kadın bedeni size  gülümsüyor, öpücük atıyor ve 21. yüzyılın medeni insanı bu durumu sorgulamadığı gibi, kendine  korkunç bir eğlence kültürü oluşturuyor. Vitrinde sergilenen, kasap reyonunda sergilenen dana eti ya da koyun eti değil, kadın eti! Kaldı ki günümüzde gelişen insanlık, artık hayvanların haklarını,  hayvanat bahçelerinde sergilenen hayvanlara yapılan muameleyi tartışabiliyor. Yani insanlığın  bilinç seviyesi gelişiyor. 

 Amsterdam’a hiç gitmedim. Lakin Fransa’ya geldiğim ilk yıllarda, Amsterdam’ın göbeğindeki bu  fuhuş evlerini ve bu evlerde çalışan kadınların bedenlerini vitrin camının arkasında sergilediklerini  duyduğumda çok şaşırmıştım. Hatta, “Hollanda’da kadın hareketleri, feminist örgütlenmeler yok  mu, insanlar buna hiç mi tepki göstermiyorlar” demiştim. Bana karşılık olarak, “burası Avrupa,  burada normal bu, o evlerde çalışan kadınlar gönüllü çalışıyor, Avrupa’daki fuhuş sektörü  Türkiye’deki gibi değil” dediklerinde ise “iyi de mesele seks işçilerinin gönüllü mü yoksa zorla mı  fuhuş sektöründe çalışmaları meselesi değil. İnsan bedeninin cam vitrinlerde bir seks objesi olarak  satılması, bu normal mi” diye sormuştum! Hoş, bazı arkadaşlar, “sen fazla yeşilçam filmi  seyretmişsin, burada Nuri Alço kadınların gazozuna ilaç atıp kötü yola düşürmüyor yani” diyerek  benimle biraz dalga da geçtiler. (Nuri Alço- Yeşilçam filmlerinde genç kadınları binbir hileyle  fuhuş sektörüne sürükleyen karakterleri canlandıran oyuncu) 

 Neyse, bu konu üzerine yaptığımız tartışmalarda ben “iyi de, ama..” diyerek sorunun özünün  kadın bedeninin metalaştırılması olduğunu, kadın bedeninin cam vitrinlerde sergilenmesinin kasapta sergilenen koyun butlarından farklı olmadığını anlatmaya çalıştım.  

 Bu hafta sonu Arte Tv’de, “Quartier Rouge”- Kırmızı Bölge belgeselini seyrettim. Belgeselde bu  evlerden birinde çalışan Lola günlük yaşamını anlatıyor. 45 yaşındaki Lola, uzun yıllardır fuhuş  sektöründe seks işçisi olarak çalışıyor. Lola, bu vitrin evlerden bir daire kiralamış, her gece için 100 euro ödediğini, günde ortalama 700 euro kazandığını söylüyor. Lola aynı zamanda seks işçileri  sendikasına üye, oradaki çalışmaları da anlatıyor. Fuhuş sektöründe çalıştığını ailesinden ve  arkadaşlarından saklamıyor. Lola bu işi gönüllü olarak yaptığını söylüyor. Belgeseldeki  görüntülerde ve söyleşilerde durumu normalleştirmiş ve hatta eğleniyor. İyi de cam vitrinlerde  kadın bedeninin teşhir edilmesi ve cinselliğin satılması normal görülebilir mi? 

 Öncelikle belirtmek isterim ki, burada tartıştığım Lola ya da diğer seks işçilerinin ahlakı ya da  ahlak anlayışı değil: Zaten sorunun asıl kaynağı erkek egemen kapitalist sistem. İster kendi  tercihiyle ister zorla olsun, her koşulda bu sistemin ikiyüzlü ahlak anlayışının kurbanı, toplumun  hışmına uğrayan, ötekileştirilen ve lanetlenenler, fahişelerdir. “Burjuva toplumlarda cinsel yaşamın  bir yanı evlilikse bir yanı fuhuştur. Evlilik madolyonun bir yüzüyse, fuhuş öteki yüzüdür” der  Aleksandra Kollantai.  

 Cinselliğin para ile alınır- satılır hale gelmesi tüm toplumu etkileyen ve zehirleyen bir durum.  Birbirini seven iki kalbin birlikteliği yerine metalaştırılan bedenlerde satın alınan hazlar toplumun 

bilincini dumura uğratıyor. Gene, şirket evlilikleri gibi anlaşmalı, iki cinsin sevgiye dayalı olmayan  toplumun “mantık evliliği” şeklinde tanımladığı birlikteliklerde bu metalaşmanın başka bir  versiyonu.  

 Kadın cinselliğini para karşılığında satın alan erkeğin, gerek kadına bakış açısında gerek kendi  kişiliğinde onulmaz yaralar açılıyor. Erkeğin insan olma bilinci sakatlanıyor ve sonra bu sakatlanan  bilinci toplumun anlayışını zehirleyerek hastalık yayıyor. Fuhuş evlerinde sınanarak oluşturulan  erkek kimliği, erkeğin bilincini sakatlayan temel faktör.  

 “ Herkesin hoşgördüğü, kovuşturduğu ama gizliden gizliye cesaretlendirilen fuhuş, gösterişli ama  zehirleyen çiçekler arasında, ailesel erdemlerden geriye kalan ne varsa hepsini yok ediyor. Toplumu  bir çeşit çürümüş balçıkla örterek, pis kokulu soluğuyla cinslerin aşka değin birlikteliklerinin temiz  

sevincini zehirliyor.” Aleksandra Kollantai’in bu sözleri fuhuşun (cinselliğin para ile satın alınmasının sonucunda) toplumsal atmosferi nasıl zehirlediğini açıklıyor! 

 Amsterdam’daki “Kırmızı Bölge” belgeselini izlerken, kesintisiz bir evrim sürecinden geçen  insanlığın, 21. yüzyılda eğlence kültürünü de sorgulaması gerektiğini düşündüm.  

 Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, şehirdeki genelevlerin bulunduğu bölgelerde (Red  Light District) düzenlemeler yapacaklarını belirtiyor. İnsanların seks turizmi için gelmesini  aşağılayıcı ve kabul edilemez olarak nitelendiriyor. Dutch News ve The Guardian’ın haberine göre,  genelevleri ve arkalarında seks işçilerinin sergilendiği kırmızıya boyanmış vitrinleri olan  sokaklarıyla ünlü bu bölge, “erotik bir merkez” yaratmak için şehir merkezinin dışına, varoşlara  taşınabilir. Belediye Başkanı Femke Halsema, genelevlerde çalışan kadınların iş koşullarının her  geçen gün kötüleştiğini, Amsterdam halkının da bu durumdan memnun olmadığını belirtiyor.  

 Arte Tv ‘deki belgeselde yapılan röportajlarda bu duruma bir çözüm arayışı tartışılıyor. Elbette bu  konuların açıklıkla ve bu evlerde çalışan kadınları rencide etmeden tartışılması olumlu bir yaklaşım  olarak takdire şayan. Lakin sorun bu evlerin şehir merkezinin dışına taşınmasıyla çözülür mü? Seks  turizmi tecrit edilmiş bir bölgede biraz da gözden uzakta devam eder. 

 Asıl mesele ise cam vitrinlerde pazarlanan kadın bedenleri. Korkunç bir şey bu! Ama insanlar  dünyanın çeşitli yerlerinden bu manzarayı görebilmek ve bu tablonun içinde çılgınca eğlenebilmek  için geliyorlar. Daha fenası bu tablodan rahatsız olunmadığı gibi bir eğlence haline dönüşüyor. Bu  nasıl bir eğlence anlayışı? İçinde yaşadığımız bu dünyanın insanları olarak, eğlence anlayışlarını,  kültürel gelişimi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum! Sorguladığımız şeylere çözümlerde  üretebiliriz. Sorgulanmadığı sürece bu atmosfer tüm toplumu zehirlemeye devam eder. Toplum  zehirlenirken, eğlence ise tüm şuursuzluğuyla devam eder. 


Kaynaklar : 

Le Point – ( 03/ 02/ 2021) 

Euronews – (16 /02 /2019) 

ARTE TV- Amsterdam- fetards et maisons closes dans le collimateur (20/ 09 /2021) Aleksandra Kollantai- Marksizm ve Cinsel Devrim