Burjuva ekonomi politiğinin ana akımından biri olan neoliberalizm, devletin ekonomik, sosyal, politik, kültürel, dinsel vb. süreçlere müdahale etmesine veya bu süreçlere yön vermesine karşı çıkan bir görüştür. Serbest piyasada oluşan arz ve talep mekanizmasının iktisadi ve sosyal açıdan en yararlı sonuçlar yaratacağını öne süren neoliberalizm, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ şeklinde ifade edilen liberalizmin günün koşullarına göre yeniden uyarlanmasıdır.
Bu anlayış özünde kapitalizmi yeni bunalımlardan korumak ve kendi vahşi gelişimini sürdürmek için mevcut toplumun “yıkımını” göze alan çabaları içermektedir. Neoliberalizm’in temel değeri olan rekabetin bir diğer dayatması da, kâr yarışına katılımın ya da pazar paylaşımının temel yasalarına uyum sağlayamadığı için kamu sektörünün kesin biçimde küçültülmesidir. Bu nedenle özelleştirme neoliberalizm’in başlıca uygulamalarından biri olmuştur.
Birincisi, tekelci burjuvazinin krizden çıkmasına yardımcı olmayı, kapitalist ekonomik temeli sağlamlaştırmayı, özel sektöre çeşitli yardımları, vahşi özelleştirmeleri, serbest fiyatları vb. öngörmektedir.
Özelleştirmenin temel hareket noktası, ekonomik verimlilik sağlamak ve tüketiciye daha iyi hizmet vermek değil, birikmiş olan serveti kamudan alıp özel sektöre aktarmaktır. Neoliberalist uygulamalar otoriter ve merkeziyetçi siyasal sistemleri gerekli kıldığı için, sınırları egemenlerin çıkarları tarafından belirlenmiş de olsa, genel olarak demokrasiyi ayak bağı olarak görmüş ve siyasetin temel doğasını da değiştirmiştir.
Eskiden kapitalist ülkelerde ekonomi politiğin esas ilgi alanı, ‘kimin kime hükmettiği ve kimin pastadan ne kadar pay aldığı’ iken, neoliberal dönemde siyasetin odağındaki soru, artık “Kimin yaşamaya hakkı vardır, kimin yoktur?” haline gelmiştir. Bu bağlamda Güney Amerika’dan Uzak Doğu’ya, eski Doğu Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye kadar dünyanın her yerinde uygulanan Yapısal Uyum Programları (YUP), Uluslar arası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) tarafından dayatılan neoliberal politikalardır. İlgili ülkelere “Borç verme ve borçların geri dönüşümü kriterleri” olarak dayatılan bu programlar, her ülkenin özgün koşullarına göre uygulanmakla birlikte YUP’un iki temel amacı her yerde aynıdır.
Birincisi, tekelci burjuvazinin krizden çıkmasına yardımcı olmayı, kapitalist ekonomik temeli sağlamlaştırmayı, özel sektöre çeşitli yardımları, vahşi özelleştirmeleri, serbest fiyatları vb. öngörmektedir.
İkincisi, global talep üzerine etkili olan önlemlerin seçiminde söz konusu olan, kapitalizmin krizini emekçilere ödettirmektir. Ücretlerin kısıtlanması, kamu sektöründeki işçi sayısının düşürülmesi, işyerlerinin yeniden yapılandırılması, emekçilerin işten atılması, sendikasızlaştırma vb. uygulamaların amacı budur.
Türkiye’deki yapısal uyum programlarının iki farklı perspektifle ve iki emperyalist blok tarafından dayatıldığı da unutulmamalıdır. Bu bağlamda iki tür şablon veya reçete söz konusudur: Bunlardan biri esas olarak ABD’nin ekonomik ve politik stratejilerini uygulayan IMF ve DB’nin reçeteleridir. İkincisi de Avrupa Birliği’nin üyelik için dayattığı Ulusal Uyum Programı’dır.
Bu durumun Türkiye’de yarattığı ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. çok yönlü etkileri, başka bir ifadeyle bu emperyalist dayatmalara göre yapılan yeniden yapılanma projeleri devlet ve hükümet politikalarını belirlemektedir.
AKP’nin 17 yıldan beri uygulamakta olduğu yapısal uyum programları bu bağlamda ele alınmalı ve irdelemelidir. AKP her iki reçeteyi değişim ve dönüşüm projeleri gibi lanse ederek kendisine özgü yöntemlerle uygulamakta ve bundan da önemli ölçüde siyasal rant elde etmektedir. Neoliberalizm’in tüm kurallarını uygulayan AKP, iktidarının sürekliliği için de başkanlık rejimine geçişi gerçekleştirmiştir.
Uluslar arası tekeller ile yerli tekelci sermayenin ihtiyaçlarını temel alan AKP’nin ekonomik ve siyasal politikaları düzen partilerinin tarafından deşifre edilmiyor. Geçmişte MHP ile şimdi de İP ile stratejik ittifaklar kuran ana muhalefet partisi CHP’nin milliyetçi ve laiklik söylemi ile onun çeperinde dolanıp duran sol ve sosyalist partilerin soyut bir antiemperyalizm politikaları AKP’ye karşı iktidar alternatifi yaratmıyor.
.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023