AKP Döneminde Türkiye’de Büyük Ölçekli Özelleştirmeler ve Devletin Dönüşümü

Kötü Örnek: POAŞ Özelleştirmesi

AKP döneminde gerçekleştirilen PETKİM, TÜPRAŞ, Türk Telekom ve ERDEMİR gibi büyük ölçekli ve kârlı devlet şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin tartışmalarda çeşitli biçimlerde sıklıkla gündeme gelen kötü örnek, CHP-MHPANAP koalisyonunun işbaşında olduğu dönemde gerçekleştirilen Petrol Ofisi (POAŞ) özelleştirmesidir. POAŞ’ın blok satışı ile karşılaştırıldığında AKP döneminde gerçekleştirilen blok satışların çok daha “şeffaf” olduğu AKP’ye yakın çevrelerce örtük ya da kapalı olarak her fırsatta hatırlatılmakta, bu durum AKP’nin siyasi olgunluğunun bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

POAŞ’ın blok satış süreci gerçekten de hala yanıtı verilmemiş pek çok soruyla doludur. Kısaca hatırlamak gerekirse, POAŞ’ın 1998’de yapılan, ancak PETKİM’in ilk ihalesine benzer bir biçimde iptal edilen ilk ihalesinin ardından ikinci blok satış ihalesi Mart 2000 yılında yapılmıştır. İş Bankası-Doğan Holding ortaklığının POAŞ’ın yüzde 51 hissesini 1.260 milyar dolar gibi düşük bir rakama satın almasıyla sonuçlanan bu ikinci ihale sürecinde, POAŞ’ın stratejik önemi nedeniyle ilk ihalede ÖİB tarafından öne sürülen koşulların çoğunun İş-Doğan ortaklığından istenmemesi bu ihalenin en çok sorgulanan taraflarından biridir.[32] Bu koşullardan en önemlileri, POAŞ’ın işlettiği askeri boru hatlarıyla ilgili hukuki düzenlemeler yapılana kadar şirketin karar alma süreçlerinde devlete altın hisse verilmesi ve petrol piyasasındaki hakim pozisyonu nedeniyle POAŞ’ın fiyatlarındaki ve piyasa payındaki değişikliklerde Rekabet Kurulu’nun onayını alması zorunluluğudur. İş-Doğan ortaklığının ödemeyi yapabilmek için aralarında bir devlet bankası olan Vakıfbank’ın da bulunduğu 11 Türkiye menşeli bankadan 760 milyon dolar borçlanmak durumunda kalması ve satış sözleşmesinin imzalanmasının hemen ardından İş-Doğan Ortaklığı ile POAŞ’ın birleştirilmesi bu özelleştirmenin çok eleştirilen diğer yönleridir. Bu birleşme sayesinde, İş-Doğan’ın zararlarının POAŞ’ın kârından düşülerek İş-Doğan Ortaklığı açısından POAŞ’ta büyük bir vergi avantajı sağlandığı ve POAŞ’ın alımı için sağlanan kredilerin yine POAŞ’a ödettirildiğine dikkat çekilmektedir.[33] Nitekim, bu vergi kaçağının 2006 yılında belgelenmesinin ardından, o dönemde POAŞ’ın tek sahibi konumunda olan Doğan Holding’e toplam 1.2 milyar TL’lik vergi cezası kesilmiştir.[34]

POAŞ satış ihalesi, hisse devri ve satışı konularında kısıtlayıcı koşullar içermediğinden, özelleştirme sonrasında şirket hisselerinde kritik el değiştirmeler yaşanmıştır.

Önce, ihale anlaşmasının boşluklarından yararlanan İş-Doğan ortaklığı, karanlık bir dizi “piyasa” operasyonu sonucu POAŞ’taki hisselerini 2002 Eylül’ünde yüzde 88’e çıkarmıştır.[35] Daha sonra, TÜPRAŞ’ın blok satış ihalesinin yapıldığı günlerde, İş Bankası hisselerinin yanısıra diğer ortaklardan da A Grubu hisselerini satın alan Doğan Holding POAŞ’taki payını tek başına yüzde 92.98’e çıkarmayı başarmıştır.[36] Doğan Grubu, AKP’yle vergi cezaları üzerinden yaşadığı bir dizi çatışmayı takiben POAŞ’taki hisselerini 2010 yılı sonunda Avusturya menşeli OMW şirketine satmıştır.

POAŞ’ın özelleştirilmesi süreci her yönüyle yağma niteliği taşıyor olsa da, bu örnek üzerinden AKP döneminde gerçekleştirilen büyük ölçekli özelleştirmeleri olumlayacak sonuçlar çıkarmak için bir neden bulunmamaktadır. Zira, POAŞ üzerinden Doğan Holding’e yöneltilen yolsuzluk suçlamaları, benzer titiz incelemeler yapılması durumunda muhtemelen pek çok büyük sermaye grubunun kâr-zararvergi hesaplamalarında tespit edilebilecek gündelik yolsuzluk örnekleridir. Bu açıdan bakıldığında, sorulması gereken AKP’nin neden Doğan Grubu’nun yolsuzluklarını tespit ve teşhir etmeyi tercih ettiğidir ki, bu sorunun yanıtı AKP’nin büyük ölçekli devlet şirketlerinin özelleştirilmesi sürecindeki siyasi kaygı ve stratejilerine ilişkin bize önemli ipuçları vermektedir.

Buna yanıt olarak iki tespit yapılabilir. Öncelikle, POAŞ’ın kötü örnek olarak öne çıkartılması, büyük ölçekli özelleştirmelerdeki performansıyla siyasi rüşdünü kanıtlama çabası içindeki AKP’nin “şeffaflığına” kendiliğinden bir kanıt olarak kullanılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak, Doğan Holding gibi iç siyasette etkili bir medya devinin POAŞ özelleştirmesiyle bu şekilde daha da güçlenmesinin, büyük ölçekli devlet işletmelerinin blok satışlarının sonuçları konusunda AKP’ye önemli bir uyarı olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerektir. 2000’lerin ikinci yarısında AKP ile Doğan Holding arasında yaşanan çatışmayı, kendi kontrolü dışında aşırı zenginleşen bir sermaye grubuna karşı AKP’nin ayar çekme hamleleri olarak yorumlamak da mümkündür. Bu dönemde AKP, hesap incelemelerini derinleştirerek, Doğan Holding’e rekorluk vergi cezaları kesmeyi sürdürmüş, Doğan Holding de bu hamlelere karşı uluslararası ortaklıklarını ve medyadaki gücünü kullanarak yanıt vermeye çalışmıştır.[37] Bekleneceği gibi, bu cezaların büyük bölümü Maliye Bakanlığı ile Doğan Holding arasında yapılan görüşmeler sonrası silinmiş, cezaların kalan kısımları da yeni takvime bağlanmıştır.[38]