Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde dostlardan biri, düşüncelerimizin öneminin altını çizdi ve bilinçli bir şekilde ne düşündüğümüzü düşünmemiz gerekiyor dedi. Aldı mı beni bir düşünce?
Çok haklı. Literatürde bunun bir de karşılığı var. Meta biliş, yani düşüncelerimiz hakkında düşünme fikri.
Mutlu, amaçlı ve üretken bir hayat yaşamanın sırrı burada galiba? Ve bu sır, şu basit fikir etrafında dönüyor: Siz, düşündüğünüz şeysiniz ve düşüncenizle varsınız ve düşünce dünyasında yaşıyorsunuz.
Bütün büyük tarihî ve günümüz düşünürlerinin, filozoflarının, bilgelerin ve üstün başarı göstermiş kişilerin, evrensel bir gerçek olan bu sırrı çözmüş olabilirler mi?
René Descartes boşuna mı demiş “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım). Bu sonuç önermesi aslında aynı zamanda bir başlangıç. Düşünen ben böylece bütün varlık alanının temelini oluşturur. Antoine Léonard Thomas, Descartes’ın anısına yazdığı bir makalede -günümüzün moda tabiriyle el artırmış ve şüpheyi eklemiş- ” Dubito, ergo cogito, ergo sum” şeklinde yeniden ifade etmiş “Şüphe ediyorum, öyleyse düşünüyorum, öyleyse varım” anlamına gelen bir “cevap” vermiş.
Buyurun size düşünme üzerine düşünen beyinlerden bir seçki. İngiliz filozof James Allen, “İnsan ne düşünürse odur ne düşünmeye devam ederse o kalır.” Stoacı ve Roma imparatoru Marcus Aurelius, “ Bir insanın hayatı, düşüncelerinin yaptığı şeydir.” Şair ve filozof Ralph Waldo Emerson, “Bir insan, gün boyu düşündüğü şeydir.” Yazar Earl Nightingale, “Düşündüğümüz şey oluruz.” ve Mark Twain, “Hayat, esas olarak, insanın kafasında sürekli esen düşünce fırtınasından oluşur.”
Her şey düşüncelerimizle başlayıp; yaşam deneyimlerimiz düşüncelerden kaynaklanıyorsa ve biz düşündüğümüz şeysek, bu ifadenin özünü kavrayabilmek için öncelikle düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız arasındaki bağlantıyı anlamamız gerekir.
1.Fabre D’Olivet’in ifadesiyle; “Bir gül fidanının gül, elma ağacının meyve vermesi gibi, insan da düşünce verir.” Yani insanın meyvesi de düşüncedir. Meyve demişken haydi birlikte bir metafor oluşturalım ve zihnimizi bir tarla ve düşüncelerimizi de tohumlar olarak hayal edelim. İyi tohumlar (güller) veya kötü tohumlar (zehirli sarmaşık) ekebilirsiniz. Hangi tohuma odaklanmayı ve ekmeyi seçerseniz seçin, o zaman içinde büyüyecek ve çoğalacaktır. Ve zihninizde de aynı şey olur – hangi düşünceye odaklanmayı ve ekmeyi seçerseniz, o zaman büyüyecek ve çoğalacaktır.
Tohumların ekicisi de, düşüncelerinizin düşünürü de sizsiniz.
Yaşamda bir şeyler ters gidiyor ve sorunlarla karşılaşıyor olabiliriz. Ama unutulmaması gereken asıl sorun, sorunun kendisi değildir.
“Gerçek sorun”, sorunumuza nasıl baktığımız, ona nasıl tepki verdiğimizdir.
Biz koşullarımız değiliz.
Biz, koşullarımız hakkında ne düşünüyorsak oyuz.
Başınıza gelen bir olayı sorun olarak değerlendiriyorsanız, -sorun sizin bunu bir sorun olarak algılamanızdadır – sorun, bu konuda nasıl düşündüğünüzdedir. Sorun bir de beynimizin olumsuza odaklanmadaki yeteneğindedir.
Kötü bir düşüncenin veya anının, iyi bir düşünceden veya anının üzerinizde daha fazla etki bıraktığını fark ettiniz mi? Harika şeylerle dolu güzel bir gün geçirmiş olabilirsiniz ancak biri size kahvenizi servis ederken kaba davrandıysa veya kahveyi üzerinize döktüyse, aklınızda kalan şey bu olacaktır.
Eh, bunun için evrime sığınabiliriz, çamur atabiliriz ve teşekkür edebiliriz. Binlerce yıllık evrimleşme, beyinlerimizi olumlu anılardan ziyade olumsuz anılara odaklanmada özellikle yetenekli hale getirmiş. Evrimsel kaynağını bilelim ama düşünceyi düşünmeyi de bilelim ve buna sığınmayalım. Biz beynimizi kullanacak şekilde evrimleştik değil mi ama?
Biz düşündüğümüz şeyiz. Düşünceler gelir, gider ve tekrar tekrar döner. Düşünme ve hissetme biçimimiz yaptığımız her şeyi etkiler. Düşüncelerimizi ve bakış açılarımızı yönetebilirsek, duygularımızı hayatı daha iyi yaşamak için ayarlayabiliriz. Bu nedenle, mutluluk sadece bir düşünce, bir seçim uzağınızdadır.
“Tüm zamanımızı, paramızı ve enerjimizi dışarıdaki deneyimimizi değiştirmeye çalışarak harcıyoruz, ancak her şeyin içeriden dışarıya yansıtıldığını fark etmiyoruz.” —Michael Neill, Yazar
Neil haklı. Cem Yılmaz’ın oyununda hicvettiği gibi her şey içimizde ve elimizde. Cevaplar içeride. Olaylar hangi düşünce ve duyguyu yaşamamıza vesile oluyor aslında. Sorunlarımız, sorun hakkındaki düşüncelerimize karşı duygusal ve bedensel tepkilerimizden başka bir şey değil. Dolayısıyla dikkatimizi veya algımızı gözlemleyip değiştirebilirsek, duygusal tepkimizi değiştirebiliriz, bu da bedensel tepkimizi değiştirir, bu da nihayetinde gerçekliğimizi nasıl deneyimlediğimizi ve davrandığımızı değiştirir.
İşte tam da bu yüzden gerçek değişim dışarıdan değil içeriden başlar.
Yazı da metaforlar kullandık son metafor da oğlum yaşıtı Z kuşağı okurlar için gelsin bari. Düşünceleri, internette açılan pencereler olarak görüp değerlendirebilirsiniz. İnternette gezinirken nasıl ki işe yaramayan ve beğenmediğiniz pencereleri hızlıca kapatıyorsanız, işe yaramayan düşünceler ile de uğraşmanıza gerek yok. Kapatın gitsin.
Son söz olarak önce kendime sonra da bu satırları okuyanlara, düşünmelerin üzerine düşündüğümüz, çok güçlü duygular hissettiğimizde, şu anda aklımdan neler geçiyor? Neden böyle hissediyorum? Neden öfkeliyim? Neden üzgünüm? Neden korkuyorum? Neden çaresizim? Neden tahammül edemiyorum? Neden bu kadar kötü hissediyorum? diye sorabildiğimiz, olumsuz düşüncelerimizi olumlu bir tutumla sorgulayabildiğimiz, o düşünce kalıbının temeline ulaşabildiğimiz ve düşündüklerimizi hayata geçirmek için adımlar attığımız anlamlı ve bilinçli bir ömür diliyorum.
Hepimiz insanız ve hepimiz sevgiyi hak ediyoruz, özellikle de kendimizden. Ve de mutlu olmayı.
Ve noktayı Mehmet Refik Yücel’in bir sözü ile koyuyorum. “Mutlu yaşamın şifreleri düşüncelerimizdedir.”
Görsel linki: https://www.essentiafoundation.org/thoughts-are-more-real-than-objects/reading/
- Düşünceyi Düşünmek - 2 Kasım 2024
- Benim, Çünkü Biziz; Biziz, Çünkü Benim - 25 Ekim 2024
- Suçlama(k) - 16 Ekim 2024