Bizzat Erdoğan tarafından Kuvayı Milliye’ye benzetilen ÖSO militanlarının TL’ye burun kıvırdığı bir dönemdeyiz. Varın gerisini siz düşünün… Ekonomik krizin etkileri bir bir kendini göstermeye başladı. Okulların açılmasına az bir vakit kala elektrikten akaryakıta kırtasiye malzemesinden beyaz eşyaya zam gelmeyen tek bir ürün yok. Krizden yara almadan çıkmak isteyen ‘yerli ve milli burjuvazi’ kârdan zarar etmemek için fiyatları şişirmekten paketli ürünlerde gramaj düşürmeye kadar her türlü hileyi deniyor.
İktidarın gölgesinde semiren, AKP’li siyasetçilerle boy boy fotoğraf veren patronlar ‘kur farkını fiyatlara yansıtmak zorundayız’ derken iktidarın kendi üstlerine gelmeyeceğini gayet iyi biliyorlar. Stokçuluk ve fiyat şişirmelere karşı yaptırım uygulayacağını söyleyen hükümetin hiçbir inandırıcılığı yok. Telekom fiyaskosu ortadayken, Halkbank’da 3.72’lik kurdan birileri yarım saatte zenginleşmişken, bürokrasi hala sefahat peşindeyken bu sorumsuzluk rejiminde kimi kim durduracak.
Böyle giderse enflasyon ve işsizliğin birlikte arttığı stagflasyon gerçeği 2019’u beklemeyecek. Hammaddesi dolara, avroya bağımlı sektörler halihazırda işçi çıkarıyor, birçoğu da borçlarını çeviremeyecek durumda. 24 Haziran öncesinde KOBİ’lere destek sözü veren hükümet şimdi onların kepenk kapamasını izliyor. Bu kriz 2001’de olduğu gibi öncelikli olarak beyaz yakalıları değil kol gücüyle kazanan emekçileri öğütüyor. İşçi sendikası başkanlığını milletvekilliği için bir basamak olarak görenlerin basiretsizliği yüzünden emekçiler üretimden gelen gücünü de kullanamıyor. Kadro sözü verilip yüzüstü bırakılan binlerce taşeronun hakkını savunan da yok, kur uçmuşken ithal tohuma mahkum edilen çiftçiyi düşünen de…
İktidar bloku ekonomik krizden bir bütün olarak çıkabilecek mi sorusu ise orta yerde duruyor. MHP 2001 krizinden sonra gemiyi ilk terk eden taraftı. Derviş ile zerre kadar anlaşamasalar da erken seçimi birlikte gündeme taşımışlardı. Bahçeli krizin faturasını ödemekten yana değildi ama 2002 seçimlerinde o faturadan kaçamadı. Bugün ise aynı Bahçeli ekonomik altüst oluşa rağmen AKP-MHP ortaklığının yürütülmesinden yana. Çünkü krizin sonuçlarını milliyetçi kitle hareketine dönüştürebileceğini umuyor. Ayrıca yeni rejimin tesis edilme sürecini Saray’ın etrafındaki kliklere teslim etmek istemiyor. Bahçeli’nin AB ile ilişkilerin zahiren yumuşamasını ve pazarlığın kızışmasını kendine tehdit olarak gördüğü de bir sır değil. Bu noktada başını Soylu’nun çektiği ekiple kesişiyorlar.
Yerel seçimler için MHP’nin Erdoğan’a şimdiden açık çek vermesinin iki somut nedeni var. Birincisi yerel seçimlere kadar iktidar blokundaki olası gerilimleri MHP lehine sonuca bağlamak ve böylece devlet içindeki konumunu tahkim etmek. İkincisi ise doğrudan devlet gücüyle Kürt bölgelerinde HDP-DBP çizgisinin belediye kazanmasını engellemek. Bir başka ifadeyle kayyım rejimini süreklileştirmek.
İktidar blokunda kirli hesaplar dönerken Meclis’teki muhalefet süreci yine yanlış okuyor. Muhalefetin tam da AKP’nin istediği yere çekilmesi yani ekonomik krizi bırakıp yerel seçimi konuşmaya başlaması kendi hanesine eksi puan olarak yazılıyor. Saray’daki resepsiyona giden Akşener, seçimleri boykot tartışması yapanlara gitsinler AKP’ye oy versinler diyen Kılıçdaroğlu, hala “millet ittifakının” kaldığını düşünen CHP’liler, Suriye’deki gelişmelere kitlenmiş Kürt siyasi hareketi… hepsi el ele memleketin felakete gidişini izliyorlar.
İçinde debelendiğimiz sorumsuzluk rejimi sadece iktidarın eseri değil. Çorlu’da sebepleri tamamen siyasi olan tren faciasına ‘Aman bu konuda siyaset yapmayalım’ diyen muhalefet oradaki tavrının suç ortaklığı olduğunu fark etmediği için benzer vakalar tekrarlanıyor, insanlar yoksullaşıyor, insanlar ölüyor ama iktidardan hesap sorulmuyor. Man Adası belgeleri kadar önemli değil mi o kaybedilen canlar? İşte buyrun tren faciasında ihmaller zinciri şarbon salgınında da karşımıza çıktı. Masraflı görülen yol bekçilerinin kaldırılmasındaki hata bu sefer veteriner kontrolünden geçmeyen etlerle soframıza kadar geldi. Memleketin et kurumunun ithal ettiği etlerde şarbon çıkmış şimdi de ‘aman bunu politika malzemesi’ yapmayalım mı diyecek muhalefet.
Yitirilen hayatların, kararan yaşamların, mutfağa kadar sokulan endişenin hesabını sormayan muhalefet ekonomik krizin hesabını hiç soramaz.
Not: Berkay Ustabaş 5 Ocak’tan bu yana tutuklu. Berkin Elvan’ın cenazesine katılmak ve milyonların attığı sloganı tekrarlamakla itham ediliyor. Ustabaş’ın duruşması 5 Eylül’de Çağlayan Adliyesi’nde, dostları tüm devrimcileri Ustabaş’a desteğe çağırıyor.
- Yönetim krizinde son perde: Acemilik, kibir ve öfke - 14 Nisan 2020
- Özgür bir memleket için boykotun ötesine geçelim - 10 Şubat 2020
- Bir kuşak laikliğin değerini bu iktidar yüzünden öğrendi - 14 Ocak 2020