-Suruç Katliamı’nın üzerinden tam 10 yıl geçti. Aradan geçen on yıla rağmen, siyasi sorumluların hâlâ yargılanmadığı, katliamın planlayıcılarının ve arka planındaki güçlerin açığa çıkarılmadığı Türkiye’de, adalet mücadelesi bugün de sokakta devam ediyor.
Suruç Aileleri İnisiyatifi, 20 Temmuz 2025’te İstanbul Kadıköy Halitağa Caddesi’nde bir basın açıklaması düzenledi. “Kalplerimiz adalet için atsın” pankartı açılırken, 33 düş yolcusunun fotoğrafları taşındı. Sloganlar hem yasın hem de direncin diliydi: “Suruç için adalet, herkes için adalet!”, “Suruç’u unutma, unutturma!”, “Amed, Suruç, Ankara katilleri unutma!”.
Katliamda hayatını kaybedenlerin aileleri, gençlik örgütleri, LGBTİ+ bireyler, farklı halkların ve inançların temsilcileri ile futbol takımı taraftar gruplarının bir arada bulunduğu eylem, sınıf dışı kimlikleri dışlayıcı olmayan, dayanışmacı bir ortak mücadele zemini sundu.
“Suruç Katliamı Bu Topraklarda Yüzleşmenin Anahtarıdır”
Eylemde konuşan Murat Budak, 10 yıldır adalet nöbetinde olduklarını vurguladı. Katliamda oğlunu yitiren Budak, “Kalplerimiz 10 yıldır hep birlikte adalet için atıyor. 33 düş yolcumuz, IŞİD tarafından yıkılmış bir kent olan Kobanê’yi yeniden inşa etmek için yola çıktılar. Onların düşleri yarım bırakılmak istendi ama biz buradayız, birlikteyiz, vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Budak’ın ifadesiyle, adalet yalnızca hukuksal bir talepten ibaret değil; aynı zamanda toplumsal yüzleşme, siyasal sorumluluğun ortaya çıkarılması ve cezasızlık politikalarının son bulması anlamına geliyor.
Bugün adaletin, yalnızca tetikçilerin değil, o tetikçilerin yolunu açan, onları koruyan, operasyonel güçlere sessiz kalan tüm siyasal mekanizmaların da yargılanmasıyla mümkün olabileceği bir kez daha vurgulandı.
Ceza Alması Gerekenler Ödüllendirildi, Aileler Yargılandı
Suruç Aileleri İnisiyatifi’nin açıklamasında, 10 yıldır yürütülen adalet mücadelesinin karşısında devletin baskıcı reflekslerinin kesintisiz sürdüğü belirtildi. Ailelerin ve katliamdan sağ kurtulanların soruşturmalara ve tutuklamalara maruz kaldığı ifade edildi.
Mezar tahribatları, ev baskınları ve hukuki tacizle örülen bu süreç, adalet isteyenlerin sistematik biçimde kriminalize edilmesine işaret ediyor. Bu tablo, sermaye-devlet bloğunun faşizan refleksleriyle şekillenen bir cezasızlık mimarisini gözler önüne seriyor.
SGDF: “Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak”
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanı Berfin Polat da yaptığı konuşmada, “33 düş yolcusunun düşü yalnızca Rojava ile ilgili değil, bu topraklardaki eşitlik, özgürlük ve halkların kardeşliği umududur” dedi.
Polat’ın konuşması, bireysel anma refleksinin ötesine geçerek, katliamın sınıfsal, siyasal ve ideolojik boyutuna dikkat çeken bir yerden kuruluydu. Suruç’un, yeni bir toplum hayalini taşıyan gençlerin kurduğu köprü olduğunun altı çizildi.
“Adalet Mücadelesi Hiç Durmadan Sürdü”
Kandıra Cezaevi’nden mesaj gönderen HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Her yılın, her ayın, her günün ötesinde; düşlerin, çocuk gülüşlerinin sonsuzluğunda yaşıyor canlarımız” diyerek, anma eylemine duygusal ama politik bir mesaj gönderdi.
ESP Eş Genel Başkanı Deniz Aktaş ise, “Geride kalan 10 yılda adalet talep edenler soruşturmalara, tutuklamalara maruz kaldı. Ama bu mücadele bir an bile durmadı. Direnci, sabrı ve kararlılığı kuşandık” dedi.
Bu sözler, adalet mücadelesinin, egemenlerin hukukuna karşı halkın hukukunu inşa etmeye dönük uzun soluklu bir yürüyüş olduğunu bir kez daha hatırlattı.
“Adalet Sadece Tetiği Çekenin Değil, Tetiğe Yol Açanın Yargılanmasıdır”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise yaptığı konuşmada, Suruç Katliamı’nın yalnızca bir “IŞİD terörü” parantezine sığdırılamayacağını vurguladı. Katliamın arkasındaki siyasal ve bürokratik sorumluların hesap vermesi gerektiğinin altını çizdi:
“Bugün IŞİD yenildiyse, bu; halkların ve özellikle 33 yoldaşımızın mücadelesi sayesindedir. Ama o katliamın failleri sadece bombayı koyanlar değil; onu oraya ulaştıranlar, koruyanlardır.”
HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş da, “Eğer devlet tedbir alsaydı, katliam yaşanmazdı” diyerek, devletin doğrudan ya da dolaylı sorumluluğunu gündeme taşıdı.
“Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak”
Açıklamanın ardından gençlik örgütlerinin öncülüğünde Süreyya Operası’na yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşte taşınan pankartlar, atılan sloganlar ve taşınan fotoğraflar, bir yandan yasın, bir yandan da politik hafızanın taşındığı bir kolektif mekân haline geldi.
Suruç Katliamı’nın yıldönümünde ortaya konan kolektif hafıza, bu ülkede adaletin yalnızca mahkeme salonlarında değil, sokakta, sokak direnişlerinde ve mücadele geleneğinde yeniden kurulduğunun da bir kanıtıydı.
- NHY / Evrensel
- Suruç Katliamı’nın 10. Yılı: “Yüzleşmeden, Sorumlular Yargılanmadan Bu Ülke Nefes Alamaz” - 20 Temmuz 2025
- İstanbul Üniversitesi’nden İmamoğlu Önergesine Belirsizlikle Dolu Yanıt: Hukuki Kılıfa Sarılmış Siyasi Tasfiye Girişimi mi? - 25 Mayıs 2025
- İBB Operasyonunda Üçüncü Dalga: Gözaltı Kararlarının Siyasi ve Hukuki Arka Planı - 20 Mayıs 2025