“Türkiye’yi sarsan iki gün” olarak tarihe geçen 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, sol ve sosyalist hareket içindeki ayrışmaları ve saflaşmaları hızlandırdı. Türkiye tarihinde ilk defa devlete karşı kitlesel ve militan bir tutum alan işçi sınıfı, yeni arayışlar içindeki devrimci gençliği derinden etkileyerek bir “Yol Ayrımı”na yöneltti. 12 Mart Direnişi’ni gerçekleştiren THKP-C, THKO, TKPML gibi silahlı mücadeleyi temel alan siyasal örgütler, 15-16 Haziran direnişinden sonraki süreçte ortaya çıktılar. İlk kıvılcımı 15-16 Haziran’da öncü işçiler tarafından atılan bu “Yol Ayrımı”, genç devrimci önderlerin devlete karşı silahlı başkaldırısı ile devam etti.
Ekonomik, sosyal ve siyasal çok yönlü bir rejim krizinin yaşadığı 1970’in sonlarına doğru önce THKO, hemen ardından THKP-C, daha sonra da TKPML gibi ihtilalciörgütler devlete karşı silahlı mücadele başlattı. 12 Mart Direnişi, batıdakilerden daha farklı olarak Türkiye’de kapitalist sisteme ve oligarşik düzene karşı radikal bir siyasal harekete dönüşen 68 başkaldırısının yeni bir aşamasıydı.
Haziran 1970’den Haziran 1971’e kadar geçen bir yıl ve ardından gelen ikinci yıl, gerek olayların gelişimi ve gerekse sınıflar mücadelesinin yükselen seyri öylesine sıcak, öylesine hızlı ve öylesine günü birlik gelişmelere sahne oldu ki, sosyalist hareket o güne kadar böylesi devrimci bir dönem yaşamadı. 12 Mart müdahalesi, emir ve komuta zinciri içerisinde yapılan bir askeri darbeydi. Darbe görünüşte “anarşiyi ve terörü” önlemek amacıyla yapılmıştı. Ancak darbeden sonra Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın“Sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçtiği için anayasal ve yasal değişiklikler yapılması” gerekliliğinden söz etmesi, asıl amacın sistemin rehabilitasyonu olduğunu göstermişti.
9 Mart gecesi teyakkuza geçen Hava, Deniz ve Kara kuvvetlerindeki genç ve orta rütbeli subaylar hareketi, aynı gün kendi aralarında toplantı yapan Batur ve Gürler cuntası tarafından durduruldu. Daha doğru geri planda bu iki kuvvet komutanı tarafından yönlendirilmeye çalışılan genç subaylar hareketi, bir şekilde provoke edilerek tasfiye edildi. Girişimcileri tarafından kendilerine karşı yapılan bir “iç darbe” olarak değerlendirilen 9 Mart hareketi, 27 Mayıs’la başlayan ve ordu içinde hiyerarşiyi zaafa uğratarak kalıcı bir askeri diktatörlük kurma girişimiydi. 10 Mart’ta toplanan Genişletilmiş Komuta Konseyi’nde ortak fikir Demirel’in çekilmesi yönündeydi, fakat daha sonrası için iki farklı fikir oluşmuştu: Bir kanat, yönetime el konulmasını isterken, diğer bir kanat ise, Demirel’in çekilmesiyle ordunun daha geri planda kalacağı başka bir çözüm öneriyordu.
11 Mart’ta Genelkurmay Başkanı Tağmaç’ın çağrısıyla toplanan Kuvvet Komutanları emir ve komuta zinciri içerisinde, darbe değil ama darbe ihtimalini de içinde taşıyan hiyerarşik bir müdahaleye karar verdiler. Bu bağlamda her toplumsal kesime hitap eden 12 Eylül Muhtırası hazırlandı. Muhtıra, parlamento ve hükümeti suçlayarak “cuntacılara”; 27 Mayıs anayasasına konulan reformların uygulanmadığını söyleyerek “27 Mayısçılara”; icraatın Atatürkçü bir görüşle ele alınacağı vurgulanarak “Atatürkçülere”; Kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin “demokratik kurallar” içinde teşkili söylenerek “demokratik güçlere”; ve son maddede “müdahale hakkını açık tutarak” müdahaleci genç subaylar hareketine göz kırpılıyordu. Muhtıranın yoruma kapalı tek cümlesi ise, “mevcut anarşik durumun giderileceği” ve bunun da “inkılapkanunlarıyla ezileceği” idi.
Muhtıra’nın TRT de okunmasının hemen ardından istifasını veren Başbakan Demirel şapkasını bile unutarak Başbakanlığı terk etti. 16 Mart 1971 de CHP den istifa ettirilen Nihat Erim’e Partilerüstü Hükümet kurduruldu. 5 Adalet Partisi’nden(AP), 5 CHP’den, 1 Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden(CGP), 1 Milli Birlik Komitesi’nden(MBK) ve 14 kişi de parlamento dışından “teknisyen” bakan alınarak kurulan hükümet kamuoyuna, “Reform Hükümeti” ve parlamento dışından alınan bakanlar da “Beyin Takımı” diye takdim edildi.
18 Mart’ta, 9 Mart’çı 8 general ve amiral emekliye sevk edildi. Albay ve yarbay rütbesindeki birçok subay başka pasif görevlere atanarak “sakıncalı personel” sayıldı. 26 Nisan’da, “Vatan ve cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir hareketin varlığı” gerekçesiyle Milli Güvenlik Kurulu’nun 11 İlde sıkıyönetim ilan edilmesi kararı hızla meclisten geçirilerek uygulandı. 11 Mayıs’tan itibaren tüm devrimci, demokrat kişi ve kuruluşlar üzerinde yoğun bir devlet terörü estirildi. 5 bin kişiye yakın insan gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi ve yargılandı, idamlar ve yargısız infazlar yapıldı.
1971’den 1974’e kadar 2’si Nihat Erim, 2’si Ferit Melen ve biri de Naim Talu tarafından beş hükümet kuruldu. AP, CHP, CGP, hem hükümete girerek ve hem de parlamentoda oylarıyla bu hükümetlere destek verdi. Kuvvet Komutanlarından oluşan askeri cunta, bu güdümlü hükümetler kanalıyla 27 Mayıs Anayasası’nı “Ekonomik ve sosyal gelişmenin ilerisinde” ve “Türkiye için lüks” bularak bir dizi düzenleme yaptı.
Askeri müdahale döneminde DEV-GENÇ, THKO, TİP, TİİKP, TÖS gibi tutuklu sayısı çok olan merkezi davalar Ankara’da görüldü. Ankara 28. Tümen Komutanlığı askeri sahasında bulunan Mamak Askeri Cezaevi’nin kapasitesi yetmediği için tümen içindeki askeri yatakhaneden bozma ikinci bir cezaevi yapıldı ve bir tank hangarı da 250 kişilik DEV-GENÇ davası için mahkeme salonu haline getirildi. Diğer yargılamalar Ankara Dışkapı’daki Askeri Ana Tamir biriminde bulunan iki küçük duruşma salonunda yapıldı. Gözetim yeri olarak kullanılan Yıldırım İnzibat Bölge Komutanlığı sahası içinde biri kadınlar, diğeri de gözaltı ve hafif suçlular için üçüncü bir cezaevi açıldı.
THKP-C, TKPML, Cemal Madanoğlu Cuntası, 15-16 Haziran Olayları ve DİSK, İstanbul DEV-GENÇ davalarınıntutukluları İstanbul’da yargılandı. Kürt yurtseverlerin kitlesel olarak yargılandığı Doğu Devrimci Kültür Ocakları(DDKO)ile Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi davaları ise Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görüldü.
Bu dönemde DEV-GENÇ bütün örgütlere kaynaklık eden devrimci gençliğin ana örgütüydü. Bu nedenle TİP’tenTHKO’ya, THKP-C’den TKPML’ya kadar bütün yeni siyasal örgütlerin kadroları ve sempatizanları aynı zamanda DEV-GENÇ’in öncü kadrolarıydı. Özellikle Ankara çıkışlı olan THKP-C, THKO ve TİİKP davalarının tutuklularının önemli bir kısmı, DEV-GENÇ davası tutukluları arasındaydı. 1969’da Kürt yurtsever gençliği tarafından kurulan ve DEV-GENÇ’ineşdeğer örgütü olan DDKO kadrolarının konumu da böyleydi.
O güne kadar ki Kürt isyanlarını saymazsak 12 Mart Direnişi, devrimci hareketin tarihinde ilk kez yapılan devlete karşı bir başkaldırı niteliğindeydi.12 Mart Direnişi’nin son noktası olan 30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı bir tarihsel dönemi kapatırken, devrimci direniş geleneğinin devamı olan yeni bir devrimci atılım dönemini başlattı.
12 Mart direnişinden geriye bir “Yol ayrımı”, bir “Direniş ve mücadele ruhu” geleneği ile yenilgi dersleri ve tamamlanmamış bazı teorik çalışmalar kaldı. Ancak sonraki dönem esas olarak bu mirasın üzerinde şekillendi. Nurhak’tan askeri cezaevlerine, idam sehpalarından Kızıldere’ye kadar 12 Mart direnişinin önderlerinin bıraktığı devrimci miras, her milliyetten işçiler, emekçiler ve devrimci gençler tarafından sahiplenildi.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023