12 Eylül Davası AİHM’e Taşındı: “Rütbeleri Geri Alınmalıydı, İnsanlığa Karşı Suçlar Cezasız Kalmamalı”

Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül 1980 askeri darbesine ilişkin yargı süreci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. Darbenin baş sorumluları arasında yer alan dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya hakkında açılan kamu davası, sanıkların ölümleri nedeniyle 2015 yılında düşürülmüş, rütbelerinin geri alınması ve mal varlıklarına el konulması talepleri ise reddedilmişti. Bu karara karşı çıkan darbe mağdurları, iç hukuk yollarının tükenmesinin ardından konuyu AİHM’e taşıdı.

Mağdurlardan AİHM’e bireysel başvuru

Darbenin ardından gözaltında işkenceyle öldürülen TÖB-DER Genel Merkez Yöneticisi Abdullah Gülbudak’ın kızı Senem Gülbudak, cezaevi koşulları nedeniyle yaşamını yitiren Hayri Erdoğan’ın oğlu Utku Erdoğan ve işkence sonucu 34 yaşında ölen Mustafa Hayrullahoğlu’nun eşi Aynur Hayrullahoğlu, avukatları Arif Ali Cangı aracılığıyla AİHM’e başvurdu. Başvuruda, sanıkların ölümüyle kamu davasının düşmesinin cezasızlık anlamına geldiği ve bunun mağdurların adalet arayışını zedelediği vurgulandı.

“Rütbeleri geri alınmalıydı, ceza yalnızca hapisle sınırlı değil”

AİHM’e sunulan başvuruda, 12 Eylül davasının Türkiye siyasi ve hukuk tarihi açısından taşıdığı öneme dikkat çekildi. Başvurucular, Evren ve Şahinkaya hakkında mahkûmiyet hükmü verilmişken, ölümleri üzerine yalnızca hürriyeti bağlayıcı cezanın değil, aynı zamanda maddi menfaatler doğuran rütbelerin geri alınmasına ilişkin hükmün de verilmesi gerektiğini belirtti. “Ahmet Kenan Evren ile Ali Tahsin Şahinkaya’nın rütbelerinin iade edilmemesi, hukuki ve vicdani olarak kabul edilemez” denilen başvuruda, davanın düşmesiyle “darbecilerin devlet nezdinde hâlâ itibarlarının sürdüğü” algısının oluştuğuna dikkat çekildi.

Anayasa Mahkemesi’nden sonuç çıkmadı

Mağdurların 2022 yılında Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvurular ise reddedilmişti. Yüksek Mahkeme, adil yargılanma hakkı ve suçta-cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine dair iddiaları “kabul edilemez” bulmuştu. İç hukuk yollarının tükenmesiyle birlikte AİHM’e başvurma yoluna gidildi.

“12 Eylül insanlığa karşı suçtur” vurgusu

AİHM’e yapılan başvuruda dikkat çeken bir diğer unsur ise, 12 Eylül darbesinin insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki talep oldu. Başvuruda, Venedik Komisyonu raporlarına ve uluslararası hukuk örneklerine atıf yapılarak, “Latin Amerika’daki diktatörlerin işlediği sistematik öldürme, işkence ve kayıpların insanlığa karşı suç sayılması gibi, 12 Eylül darbesi de bu kapsama alınmalıdır. Darbenin bizzat kendisi insanlığa karşı suçtur ve çok sayıda hak ihlaline neden olmuştur” ifadelerine yer verildi.

“Cezasızlık yeni darbelerin önünü açar” uyarısı

Başvurucular, 12 Eylül’ün yarattığı sistematik hak ihlalleri nedeniyle sadece yakınlarının değil, on binlerce yurttaşın yaşam, işkence görmeme, adil yargılanma gibi temel haklarının çiğnendiğini hatırlatarak, davanın bu yönüyle de değerlendirilmesini talep etti. “Bir daha darbeler yaşamak istemeyen müvekkiller, cezasızlık politikasına karşı adalet arayışını sürdürmektedir” denilen başvuruda, hukukun bu olayları yok sayarak değil, yüzleşerek güçleneceği vurgulandı.

Davanın geçmişi

Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nun “devlet kuvvetleri aleyhine cürümler” başlıklı 146. maddesi kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay sürecinde ceza, takdiri indirimle müebbet hapse çevrilmişti. Ancak dava süreci devam ederken Evren 9 Mayıs 2015’te, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015’te hayatını kaybetti. Bunun üzerine mahkeme, kamu davasının ölüm nedeniyle ortadan kaldırılmasına, sanıkların rütbelerinin geri alınmamasına ve mal varlıklarına el konulmamasına karar vermişti.

AİHM’in bu başvuruya ilişkin vereceği karar, Türkiye’nin darbelerle hesaplaşma ve cezasızlıkla mücadele süreci açısından önemli bir emsal teşkil edebilir.