YSK kritik toplantı öncesi tehdit altında ve riskler büyüyor.

İstanbul seçimiyle ilgili son gelişmeleri değerlendiren gazeteci Murat Yetkin, 6 Mayıs’ta toplantı yapacak olan Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) tehdit altında olduğunu yazdı.

Murat Yetkin, kişisel web sitesindeki ‘YSK kritik toplantı öncesi tehdit altında ve riskler büyüyor’ başlıklı yazısında, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dâhil YSK’yı her uyaran ‘Bizimkinde tehdit yok’ diyor ama söylenenler ‘Acaba tehdit olsa ne diyeceklerdi?’ diye düşündürtüyor” yorumunda bulundu.

Murat Yetki’nin yazısının tamamı:

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 6 Mayıs’ta başlayacağı kritik İstanbul seçim iptali toplantısı öncesi ağır tehdit altında. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dâhil YSK’yı her uyaran “Bizimkinde tehdit yok” diyor ama söylenenler “Acaba tehdit olsa ne diyeceklerdi?” diye düşündürtüyor.

YSK bir süredir, adeta hükümete “Somut bir şey verin de iptal edip kurtulalım” dercesine süreci uzatıyor. 25 yıl aradan sonra İstanbul belediyesini yeniden kazanan CHP’de ise süre uzadıkça sinirler bozuluyor. CHP’li Engin Altay’ın, iptal kararı çıkarsa YSK Başkanı Sadi Güven’in Kızılay’da yürüyemeyeceği, insanların “yüzüne tüküreceği” yolundaki sözleri bu sinir bozukluğunun derecesini gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Mayıs’ta MÜSİAD’taki konuşmasında YSK’ya ağır yüklendi “CHP tehdidine” karşılık vermediği için. “Bizde tehdit yok” sözünü işte o zaman etti. Zaten iki gün önce TOBB’da YSK’nın bu “şaibeyi” ortadan kaldırmasını istemişti. Bu defa dozu yükseltti ve YSK’nın kendisini “aklamasının” yolu olarak da İstanbul’da seçimlerin yeniden yapılmasını gösterdi. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı açıkça söylemiyordu ama demek ki YSK’da suç görüyordu ki “aklanma” yolu gösteriyordu.

CHP sözcüsü Faik Öztrak bunun üzerine “bu suça” yani İstanbul seçim iptaline karışan herkesin bir gün Yüce Divan’da yargılanacağını söyledi; onun adresi de YSK idi. Öztrak’a AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, buna “Yassıada zihniyeti” diyerek bir 27 Mayıs askeri darbesi gönderisiyle cevap verdi. 5 Mayıs öğleden sonra MHP lideri Devlet Bahçeli konuştu: İstanbul seçiminin tekrarlanmasını istiyordu, özellikle Büyükçekmece ve Maltepe’de tekrar bekliyordu ve tekrar durumunda “karargâhını” İstanbul’a kuracaktı.

Özetle, YSK’nın kararı üzerine yürüyen tartıma iki gün içinde “yüze tükürmeden” başlayarak YSK’nın ancak kendi yaptığı seçimi suçlayarak “aklanmasına”, oradan yargılanmaya, askeri darbe imasına ve nihayet seçim için “karargâh” kurmaya dek tırmanmıştı. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan yörüngesinde bir yazar CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı CHP’nin HDP desteğiyle “iç savaş” manipülasyonu saymaya dek götürmüştü, hatırlayın.
AK Parti ve MHP içinde seçim iptali ile CHP’liler başta olmak üzere tepki gösterenlerin “sokağa döküleceği” ve “İşte yeni Gezi” diyerek işin bambaşka ve tehlikeli bir mecraya döküleceği hesabında olanlar yok değil. Oysa CHP ve seçim ortağı İYİ Parti bünyesinde bu oyun planı deşifre edilerek önlemler alınıyor Ankara kulisinde gözlemlenebildiği kadarıyla.
YSK Başkanı Sadi Güven’in baskılara dayanamayarak istifa edeceği söylentileri işte bu ortamda yayıldı. İşte o yüzden “Bir de tehdit etselerdi, ne diyeceklerdi?” sorusu akla geliyor. Kapalı kapılar ardında nelerin olduğunu, kimler arasında ne diyaloglar geçtiğini kim bilir ne zaman öğreneceğiz?

Ancak bu kargaşadan farklı bir yan ürün de çıktı. İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Seymen, Twit mesajında, YSK’nın seçim tekrarına karar vermesi durumunda İYİ Parti’nin CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun arkasında durmaya devam edeceğini açıkladı. İYİ Parti de YSK’nın 31 Mart İstanbul seçimini iptal etmesinin “Türk siyasetinde leke” olacağını söylüyordu. Ne anlama mı geliyor? AK Parti’nin CHP ile İYİ Parti arasını “PKK ile işbirliği yapıyorlar” propagandasıyla açma taktiğinin tutmadığı anlamına geliyor. Zaten Bahçeli’nin açıklaması da İYİ Parti’nin tutumunu belli etmesi ardından geldi.

Peki, sizce Erdoğan’ın ekonomik durgunluk, yüksek enflasyon ve işsizlik gibi iç, ABD ile Rus füzeleri ve F-35’ler ve Suriye’deki PKK/PYD arasında yaşanan kriz (bu arada NATO Genel Sekreteri bu konuyu görüşmek üzere Türkiye’ye geliyor) gibi dış risklerin büyüdüğü ortamda, sadece İstanbul seçim iptaline yoğunlaşması sizce ne anlama geliyor? Bana kalırsa, İstanbul’u bir şekilde geri almayı, kendisinin ve partisinin siyasi geleceği bakımından bütün bu sorunlardan daha öncelikli gördüğü anlamına geliyor.

Bu sadece AK Parti tabanında yer alan dini cemaatlerden sivil toplum örgütlerine ve artık sahiplerinin yüzde 90’ının kendi yörüngesinde yer tuttuğu medya gruplarının İstanbul Belediyesinin engin imkânlarından yararlanmayacağı, dolayısıyla onları yörüngede tutmanın zorlaşacağı ile açıklanamaz. Bir de pek konuşulmayan boyutu var bu ısrarın. Erdoğan 25 yıl önce siyasetteki yükselişine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanarak başlamıştı. Muhtemelen İmamoğlu’nda bu potansiyeli görüyor ve şimdiden önünü kesmek istiyor.
Siyaset oyununda işin içinde kişisel kaygılar olmadan bu kadar risk alınmaz başka türlü; hem siyasi, hem ekonomik risk.