“Yeni Sanayi Devrimi”: Üretken Sermayenin “Yeniden” Mekânsallaşması

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın başkanlık ettiği Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu toplantısında ele alınan, 6 Şubat Depremlerinden sonra Marmara Bölgesi’ndeki belirli endüstri birimlerinin İç Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgesine (Ankara, Niğde, Konya, Nevşehir, Aksaray ve Akdeniz Torosları) kaydırılması planını Yeni Şafak gazetesi “Yeni Sanayi Devrimi” başlığıyla manşetine taşıdı.

Malum, çeşitli plan ve projelere iddialı sloganlar eşliğinde çarpıcı isimler vermek son 20 yılın en önemli kitle propaganda araçlarından birisi. Bunların çoğu tamamlanmayan veya ölü doğan projeler olsa da, siyasal tabanın belli bir merkezde yedeklenmesini sağlayacak “büyük anlatılar” imal edilmeye çalışılıyor.

Ne var ki, Türkiye kapitalizmine son birkaç yıldır hâkim olan rekabete dayalı ihracatçı modelle birlikte, küresel meta ve tedarik zincirlerindeki pozisyonunu koruma ve artırma girişimleri dikkate alınırsa, sermayenin farklı bileşenlerinin de uzlaştığı bir dönemin başlangıcı görülecektir. Uluslararası işbölümüne bağlı olarak Türkiye kapitalizminin mekânsal (endüstri birimleri, ticaret ve lojistik ağlar) ve demografik (emek rezervleri ve işçi havzaları) olarak yeniden düzenlendiği “yeni” bir proje yürürlüğe koyulmak isteniyor.

“Yeni sanayi devrimi”nin başat yapısal nedenlerinden bir tanesi 6 Şubat Depremlerinin ekonomi üzerindeki doğrudan etkileridir. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın hesaplarına göre depremlerin 11 ilde yol açtığı ekonomik ve finansal kayıpların toplamı 104 milyar dolar civarında. Cumhurbaşkanlığı’nın “Türkiye Depremleri: Toparlanma ve Yeniden Yapılanma Değerlendirmesi Raporu”na göre deprem bölgesinde 38 Organize Sanayi Bölgesi (OSB) faaliyet gösterirken, bu OSB’lerde yaklaşık 550 bin işçiyi istihdam eden 4.997 şirket bulunuyor. Bölgedeki OSB’lerdeki istihdam, tüm Türkiye’ki OSB’lerdeki istihdamın yaklaşık yüzde 22’sine denk geliyor. İşgücü̈ kaybı, elektrik, ulaşım ve iletişim altyapısının zarar görmesi nedeniyle bazı OSB’lerde ve fabrikalarda üretim kesintiye uğradı.

6 Şubat Depremlerinin ekonomik yıkımından hareketle yapılan olası Marmara Depremi projeksiyonları, devleti ve sermaye gruplarını (dün salgın, bugün deprem, yarın başka bir dışsal veya siyasal faktörden minimum etkilenecek şekilde) üretimin kesintisiz devam edeceği, coğrafi olarak güvenli alanlara yayılmış endüstriyel mekânsallaşmaya yöneltiyor. Projenin çıkış noktalarından birisi ise, Türkiye’deki sanayi tesislerinin yüzde 60’ının Marmara Bölgesinde bulunması. Bölgedeki can ve mal kaybının ülke ekonomisini onarılamaz bir şekilde felç etme ihtimaline karşı mevcut ve planlanan sanayi yatırımlarının ülke yüzölçümü içindeki payı Marmara Bölgesi ve İç Anadolu-Doğu Akdeniz kuşağında dağıtılmak isteniyor.

Aksaray Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı: “İzmit ve Körfezden fabrikalar kendi fabrikasının bir benzerini Aksaraya kurmak istiyor ki olası bir depremde üretimi sıfırlanmasın. 70 civarı firma bize konuyla ilgili başvuru yaparken 15 firma Aksarayda yerini aldı.”

Niğde Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı: Niğdenin OSBleri yüzde 100 kapasiteye ulaştı ve talebe yetişemediğimiz için üç kez OSBlerimizi genişletme talebinde bulunduk. Niğde, İskenderun ve Mersin Limanlarına iki saat uzaklıkta olduğu için çok kritik bir konumda.”[1]

İhracatçı ekonominin kilit noktaları olan OSB’lerin coğrafi dağılımına ve istihdam yapısına bakmak gerekiyor. Kuruluş onayı verilen 378 OSB’nin 270’inde üretim yapılıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından kuruluş onayı verilerek altyapı inşaatlarını tamamlayan ve üretime geçen OSB’lerde doluluk oranı yüzde 83, tahsis dolulukları ise yüzde 90 seviyesinde; iki milyondan fazla işçi istihdam ediliyor.[2] Faaliyette olan OSB’ler ağırlıklı olarak batıda ve iç kesimlerde yoğunlaşıyor: Bursa 16, Kocaeli 13, İzmir 13, Ankara 10, Konya 8, Manisa 6, Sakarya 6, Bilecik 6, Aydın 7, Afyon 7, Kahramanmaraş 6, Hatay 5, Kütahya 5, Gaziantep 5, Tokat 5, Adıyaman 4…

Üretim ve endüstri birimlerinin belirli bölgelerde ve illerde yoğunlaşması, sosyo-ekonomik eşitsizlikten kaynaklandığı kadar, üretken sermayenin yoğunlaşmasına ve merkezileşmesine bağlı olarak gelişiyor. Sermayenin gerek ulusal gerekse uluslararası pazarda genişleme eğilimi artış gösterdiği oranda, lojistik, sevkiyat, hammaddeye ve emek gücüne erişim hızını artırması, rekabet için zamana karşı yarışması kaçınılmazlaşıyor. Marx’ın ifadesiyle, sürekli genişleyen bir dolaşım çerçevesi üretmenin yollarından bir tanesi aynı dolaşım çerçevesi içinde daha çok üretim odağının yaratılmasıdır. Deprem tahminlerinden hareketle üretimin Anadolu’ya yayılmasında deprem dışındaki faktörler de etkilidir.

MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı depremden önce Eylül 2022 yılında yaptığı bir açıklamada OSB’lerde yer sıkıntısı yaşandığını, tamamının dolu olduğunu, yer yokluğundan dolayı sanayi arsasının metrekarelerinin 700 dolarlara çıktığını söyledi. Asmalı, sanayicinin arsaya verdiği para, inşaat maliyeti, makina ekipmanı, hammadde vs. masraf kaleminin arttığını belirtmişti.[3] TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ise, Ekonomi Şurası’nda yaptığı konuşmada sanayi arazilerinin kapasitesinin en az iki katına çıkarılmasına ilişkin bir master plan hazırlanması, arsa alımı ve bina inşaatına ilişkin finansman çözümleri geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Uzun süredir sermayenin farklı kesimlerince gündeme taşınan, enerji, işgücü, inşaat ve yapı maliyetlerinin yüksekliğinden kaynaklı yeni sanayi merkezlerinin düzenlenmesine yönelik talepler devlet nezdinde 2023 Sanayi ve Strateji Belgesi’nde[4] karşılık bulmuştu. Belgeye göre oluşturulan yol haritasında, “mevcut sanayi bölgelerindeki atıl yatırım alanlarının etkin kullanımı için yönetişim mekanizmalarının güçlendirilmesi”, “planlı sanayi alanlarının artırılmasında Endüstri Bölgesi modelinin daha etkin kullanılması”, “hâlihazırda 15 Endüstri Bölgesi ilan edilmesi ve bu endüstri bölgeler tamamlandığında yapılan yatırımların 30 milyar dolara ulaşması”, “bu sayede, cari açığın azaltılmasına yıllık 8,5 milyar dolar katkı sağlanması ve 82 bin kişiye iş imkânı sunulması” planlanıyor.

“Yeni Sanayi Devrimi” gerçekten “devrim”e yol açacak mı bilmiyoruz. Ancak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın daha önce ilan ettiği, sürekli güncellenmesi planlanan “Türkiye Sanayi Alanları Envanteri” çalışmasına göre sanayicilere kullandırılabilir arsa ve yapıların bir platform üzerinden sunulması daha önceden belirlenmiş bir politikadır. OSB ve endüstri bölgeleri olmak üzere sanayinin lojistik ihtiyaçlarının tespit edilmesi, karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu ihtiyaçlarının belirlenmesi, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın hazırladığı Lojistik Master Planı’na girdi oluşturulması planlanmıştır. Üretimin sürekliliği açısından ise finansman desteğiyle kamu haricinde yeni özel endüstri bölgelerinin kurulması için teşvik mekanizmaları sunulacaktır.

Salgından sonra TÜSİAD’dan MÜSİAD’a, TÜRKONFED’ten TOBB’a, sermaye fraksiyonlarınca tedarik ve meta zincirlerinde kilit rol oynama düşüncesi ilk bakışta bir uzlaşma izlenimi uyandırsa da kendi içerisinde gerilimler taşıyor. TÜSİAD ve TÜRKONFED her açıklamalarında ısrarla “iş dünyası için kritik olanın ucuz emek olmadığını”, “ucuz emeğe dayalı bir rekabet anlayışının artık geçersiz olduğunu”, “nitelikli işgücü ve teknoloji ile yüksek katma değer yaratma”nın önemini vurguluyor.[5]

Kapitalizm içerisinde üretimin dış faktörlerden etkilenmeden sürdüğü “izole üretim üssü” gibi “adacıklar” oluşturma planları veya Türkiye’yi ticari kavşağa dönüştürme gayreti ise, mekânsal ve demografik yeniden ayarlanmayla mümkün olabilecektir. İki olguya bakılabilir:

  1. Sanayi yatırımlarının ülke yüzölçümü içindeki paylarına bakıldığında, OECD ortalaması yüzde 2,4 iken Türkiye’de bu pay binde 3’tür; mevcut sanayi havzalarının birçoğu fay hatları üzerindedir; bunlara ilaveten, lojistik merkezlere daha yakın olma gibi faktörler de, şirketlerin endüstri birimlerinde hakimiyet kurabilmesi için coğrafya savaşlarını zaruri kılmaktadır.
  2. Depremden sonra iç göçün artışına paralel olarak, hayat pahalılığı nedeniyle büyük illerden göç yaşanmış, emek gücünün demografik hareketliliği yoğunlaşmıştır. TÜİK’in “İç Göç İstatistikleri”ne bakıldığında, en çok göç alan iller olan İstanbul, Ankara ve İzmir’in aynı zamanda en çok göç veren iller olduğu görülüyor. İlk sırada 418 bin 82 kişi ile İstanbul en çok göç veren il olurken, ardından 161 bin 912 kişi ile Ankara ve 107 bin 312 kişi ile İzmir geliyor.

TOBB Başkanı’nın Ekonomik Şura’daki şu ifadeleri kritiktir: “Yeni sanayi havzasıyla, bir taraftan Marmara’daki yükü azaltabilir, aynı zamanda da yüksek teknoloji yatırımları için Marmara’da alan açabiliriz.”[6] Görüleceği üzere amaç sadece depremden hareketle endüstri birimlerini yeniden ölçeklendirilmek değildir; sermayenin emek yoğun ve teknoloji yoğun üretim akslarında kompartmanlaştırılması tartışılmaktadır.

Ucuz emek-ucuz meta döngüsünün yol açtığı büyüme rakamları kendi içinde yıllara göre yükselme gösterse de, gerek sanayi burjuvazisinin gerek ihracatçı burjuvazinin ekonomik gidişata ilişkin şikâyetlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. 2019-2023 yıllarını kapsayan “Sanayi ve Teknoloji Strateji Belgesinde” sanayi üretiminde teknoloji seviyesi bakımından son 15 yılda kayda değer bir gelişim sergilense de, orta-yüksek ve yüksek teknoloji seviyesindeki ürünlerde halen yüksek oranda cari açık verildiği belirtilmektedir.

TÜSİAD tarafından hazırlanan “Türkiye Sanayisinin Bugününe Bakış ve Öneriler 2023”[7] raporundaki tespitlerin bazıları, TOBB Başkanı’nın “yüksek teknolojili üretimler” için Marmara’da yeni alanlar açma talebiyle örtüşüyor.

Söz konusu raporda, Türkiye imalat sanayiinin son 20-25 yıl içinde teknoloji içeriği düşük olan sektörlerin ağırlıkta olduğu bir yapıdan orta ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin üretildiği sektörlerin önem kazandığı bir yapıya doğru evrildiği belirtiliyor, ancak sanayide yapısal dönüşümün durakladığı ve yüksek teknolojili ürünlere doğru bir hareketin gerçekleşmediği söyleniyor. İhracatın sofistikasyonu ve teknoloji içeriğine ilişkin verilere göre 2000’li yılların ortalarına kadar ihracatta da düşük teknolojili ürünlerden orta ve orta-yüksek teknolojili ürünlere bir yönelim gerçekleşmiş; 2000’li yılların ortalarından itibaren ise teknolojik yenilenmenin durağanlaştığı ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payının kayda değer bir artış̧ sağlamadığı görülüyor.

TÜSİAD ve TÜRKONFED’in “yeşil mutabakat” ve “dijital dönüşüm” ekseninde kurguladığı “yeni nesil sanayicilik” anlayışı, aynı zamanda genel olarak sermayenin yeniden üretimini ve değerlenmesini gözeten, siyasal izdüşümleri de olan bir hegemonya projesi. Şayet bir “sanayi devriminden” bahsedilecekse bu TÜSİAD tarafından formüle edilen, Türkiye kapitalizminin Batı’yla siyasal ve ekonomik bütünleşmesini de kapsayan, üretici güçleri geliştirmeyi ve yeniden yapılandırmayı amaçlayan “Sanayi 4.0”dır.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan “Sanayi Teknoloji Entegrasyon Toplantısı”nda yaptığı konuşmada “Sanayi 4.0”ın bir paradigma dönüşümü olduğunu, yalnızca yeni teknolojileri üretime entegre etmenin yeterli olmadığını belirtmiş; “kendi kendine yetebilen, kaynakları verimli kullanan ve kaynak planlamasını etkili bir şekilde yapabilen işletmelerin daha rekabetçi kalabildiğini” söylemiştir: “Yeşil dönüşüm de yeni paradigmanın merkezine yerleşmekte, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşümü bir arada yürüten bütüncül bir süreç gerekmektedir.”[8]

Sermaye temsilcilerinin açıklamalarından ve öne çıkan raporlardan anlaşıldığı kadarıyla üretimin Marmara havzası dışında İç Anadolu ve Doğu Akdeniz sathına yayılması, üretimin niteliğine göre endüstri birimlerinin kompartmanlaştırılması, alt-işverenlik ilişkileriyle birbirine bağlı büyük sermaye ve KOBİ sermayesinin kısa ve orta vadeli çıkarlarıyla örtüşüyor.

Teknoloji yoğun üretim yapan sermayeyi Marmara ve Batı Ege havzasında, emek yoğun üretim yapan sermayeyi İç Ege / İç Anadolu / Kuzey Akdeniz / Güneydoğu Anadolu hattında konumlandırma projesinin sorunsuz işlemesi iki faktörle mümkündür: Birincisi, emeğin demografik hareketliliğinin görece durağanlaşması veyahut iç göçün bu projeye göre sürmesi. Özellikle ucuz emeğe dayalı işgücü piyasasının olduğu sanayi bölgelerinde göçmen emeğinin varlığı. Ücret pazarlığını ve hak arayışını ortadan kaldırmak için siyasal zorun devreye girmesi. İkincisi ise, burjuvazinin farklı fraksiyonları arasında eşgüdüm ve dengeyi sağlayabilecek, sermayenin yeniden mekânsallaşmasını kontrol edebilecek güçlü ve etkin bir devlet aygıtı.

Rekabete dayalı ihracatçı modelde üretken sermaye uluslararasılaştığı ölçüde varlığını koruyabilecektir. Sermayenin uluslararasılaşması, yeni üretim ve kârlanma alanlarının yaratılmasıyla artık-değerin artırılması ve realizasyonu için geliştirilen stratejiler bütünüdür. Sermayenin uluslararasılaşması, yeni kâr alanlarının oluşumu ve üretimin sürmesi, ancak hegemonik bir projenin tasarlanmasıyla ve bunun arkasındaki hareket ettirici gücü oluşturan toplumsal bloğun unsurlarının bir arada olmasıyla mümkündür. “Yeni Sanayi Devrimi” bu bağlamda hâkim üretim paradigmasını kesintiye uğratarak yerine yenisini koyan bir “devrim” değildir. Daha ziyade tedarik ve meta zincirlerine bir şekilde eklemlenebilmiş şirketlerin üretimlerini mekân ölçeğinde yeniden düzenleyen bir “reform”dur.

Yeni sanayi havzalarının Anadolu sathına yayılması OSB ve endüstri birimlerinin açıldığı illerdeki işçileşme hızını, kırın çözülüşünü ve emek hareketini doğrudan etkileyecektir. İşçi sınıfı mücadelesi açısından odaklanılması gereken esas yer burasıdır.


[1] https://www.yenisafak.com/gundem/yeni-sanayi-devrimi-4553540

[2] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-faaliyetteki-270-osb-planli-sanayi-uretimiyle-ekonomiye-katki-sagliyor/2721986

[3] https://www.musiad.org.tr/icerik/haber-detay-39/p-1332

[4] https://hamle.gov.tr/Files/dokumanlar/sts2023-web.pdf

[5] https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11053-ekonomi-yonetiminin-b-plani-nedir

[6] https://www.kobipostasi.net/2023/08/16/tobb-turkiye-ekonomi-surasi-basladi/

[7] https://tusiad.org/tr/yayinlar/raporlar/item/11305-turkiye-sanayisinin-bugunune-bakis-ve-oneriler-raporu

[8] https://tusiad.org/tr/basin-bultenleri/item/11152-tusi-ad-yonetim-kurulu-baskani-orhan-turan-tusi-ad-sanayide-dijital-donusum-programi-tusi-ad-sd2-step-sanayi-teknoloji-entegrasyon-programi-etkinliginde-bir-acilis-konusmasi-yapti

Kansu YILDIRIM