En büyük kamuoyu anketi kendi gözlemlerimiz. Tabii, tüm Türkiye’yi gözlemleyemediğimiz, gözlemlediğimiz kadarıyla bile olsa elde ettiğimiz sonuçları bilimsel metotlarla analiz etmekte yetersiz kaldığımız için hâlâ bu tür araştırmalara ihtiyacımız var. Bu, çevremizden gözlemlediklerimizin değerini ve önemini azaltmaz. Yine de dikkatli olmak lazım. Bilim insanları bireylerin kendi kararlarını etraflarını tarafsız bir şekilde gözlemleyerek ve kendi akıl yürütmeleri sonucunda değil, çoğunluğa uyarak vermeyi tercih ettiklerini de söylüyor. Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-NaumannHanımefendi buna Suskunluk Sarmalı adını takmış ta, 1970’lerde. Demek ki, hem kendi gözlemlerimiz, hem de “gerçek işte budur, herkes/kamuoyu böyle düşünmektedir, sen de böyle düşünmelisin!” diye gözümüze sokulmaya çalışılan anketler vb. yanıltıcı olabiliyorlar.
Meşhur hikâyede olduğu gibi; madrabazın biri krala dünyanın en mükemmel ve pahalı elbisesini diktiğini söyler. Ancak elinde elbise falan yoktur; üstelik olmayan bu elbiseyi krala giydirmeye de kalkar. Kral çırılçıplak halkın önüne çıkar; sözde üzerinde dünyanın en pahalı ve en güzel elbisesi vardır. Buraya kadar “Ne de salak kralmış!” deyip geçebilirdik; ama hikâye bu ya, halk ve kralın memurları da bu (aslında mevcut olmayan) elbiseyi görmeye, methetmeye, övmeye başlamışlardır bile. Ta ki, kalabalığın içindeki bir çocuğun “reis çıplak!” diye bağırmasına kadar.
Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde oynadığı rol de buna benzemektedir. Evet, kendi gözlemlerimizden, çevremizden, sosyal medyadan, anketlerden… Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “rising star”ı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki neden? Neden Muharrem İnce bir anda ilgi odağı olmaya başladı ve toplumun belirli bir kesimi onun Cumhurbaşkanı seçileceğini ya da neredeyse tamamı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalacağını düşünmeye başladı? İnce Türkiye halkına özgürlük ve demokrasi vadettiği için mi? Basın özgür kalacak dediği için mi? Öğretmenlere 3600 gösterge vadettiği için mi? Kemalizm’i restore edeceği için mi? Türkiye’ye laikliği getireceği için mi? Doları düşüreceği için mi? Tabii ki hiçbiri!
İnce’nin artan popülaritesi, sadece ve sadece, yüzündeki muzip ergen gülümsemesi ile kralın çıplak olduğunu haykırabilmesindendir. Tıpkı bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın yaptığı gibi. Gelin eğri oturalım doğru konuşalım, bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ı bir “lider” olarak kodlayabilmemize imkân veren şey, ilk başta, Demirtaş’ın tüm özgüveni ve mizahı ile kral çıplak diyebilmesi, Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız!” diye haykırabilmesiydi. Tabii Demirtaş’ın elde ettiği bu başarı, sadece Erdoğan’a “çırılçıplaksın!” diye bağırabilmesiyle değil, onun Ekmeleddin İhsanoğlu karşısındaki pozisyonuyla da alakalıydı. Nitekim birçok CHP’li arkadaşımın da Demirtaş’a oy vermesinde bu faktörün etkisinin olduğunu gözlemlediğimi söyleyebilirim.
Tıpkı daha önceki seçimlerde Selahattin Demirtaş örneğinde olduğu gibi, bu seçimlerde Muharrem İnce’nin yükselen grafiğini yorumlarken de sadece Erdoğan-İnce hattı üzerindeki değerlendirmeleri değil, muhalefetteki adayların birbirleri karşısındaki pozisyonlarını da dikkate almamız gerekiyor. Sözün özü, uzun ince bir yola giren Muharrem Bey, sadece Erdoğan üzerinden değerlendirilemez.
Nasıl ki, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlufaktörünü göz önüne almadan Selahattin Demirtaş’ı konuşmak eksik kalırsa, bu seçimlerde de Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk halini göz önüne almadan Muharrem İnce’yi konuşmak eksik kalacaktır. Bilmem kabul eder misiniz?: Selahattin Demirtaş içeride olmasaydı, şimdi konuştuğumuzdan farklı bir Muharrem İnce algısına sahip olacaktık. Kim bilir, belki daha iyi/başarılı, belki de daha kötü/başarısız; ama kesinlikle farklı bir Muharrem İnce olacaktı karşımızdaki. Daha doğrusu, Muharrem İnce aynı Muharrem İnce olacaktı ama algısı farklı olacaktı.
Muharrem İnce’nin performansı ile ilgili konuşurken dikkate almamız bir diğer faktörün, İnce’nin Türkiye siyasetinin geleneksel “sol ve Milliyetçi Cephe dizgesi” dışına çıkabilmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Malum, şu anda, “Cumhuriyetçi, Kemalist, laik Muharrem İnce” ile “komünist, vatan haini, Allahsız bu adaya karşı vatan/milliyetçi/cumhur cephe(si)/ittifakı adayı Erdoğan” arasında geçen bir seçim yarışı yok. Erdoğan, seçimleri bu dizge üzerine oturtabilmek için çok uğraştı. Başarabilseydi, ilk turda bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilebilmek için gereken her şeye sahip olabilecekti. Ancak Temel Karamollaoğlu ve Meral Akşener’in de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmaları ve parlamento seçimlerine de CHP ile ittifak içerisinde girmeye karar vermeleri seçimin tam anlamıyla iklimini değiştirdi. Bugün konuştuğumuz Muharrem İnce algısının yer etmesinde, bu faktörün de önemli bir rol oynadığını unutmamamız gerekiyor. Nitekim İnce’nin çizmeye çalıştığı profil de, bir sağ blok karşısındaki cumhuriyetçi, Kemalist aday algısından çok farklı bir düzeydedir.
Hakkını yemeyelim; evet, konjonktür, adayları sol-sağ dizgesine oturtarak ele almamızı zorlaştırmaktadır fakat Muharrem İnce’nin kişiliği de buna apayrı bir katkı sağlamaktadır. Bu yönüyle İnce’nin Erdoğan’ın siyasi dil ve üslubunu paylaştığını yazmaya çalışmıştım. Şakayla karışık “Tayyip’in İnce’sine Muharrem denilir” derken ifade etmeye çalıştığım da buydu? İnce’nin Erdoğan’ı taklit ettiği vb. değil, aksine aynı siyasal kumaştan dokunduklarını ifade etmeye çalışıyorum. İnce’nin en büyük avantajının da bu olduğunun altını çizmeyi de ihmal etmeyelim.
Haydi bu haftada
“KeyfİNCE Pazarlar” diyerek bitirelim!