Uygarlıkların Anadolu’daki İzlerini Silmek, Tarihimizi Unutturamaz

Onlarca Uygarlığın yaşam bulduğu, kendilerine ait izler bıraktığı Anadolu coğrafyası, son yıllardaki kadar, hiçbir dönem bu kadar tahrip edilmemiştir. Bu yıkım da Akp hükümetlerine kısmet olmuştur. Yortanlı Barajı ile iki bin yıllık geçmişi olan Allianoi Antik kentini sularda kaybetmiştir. On bin yıllık geçmişin izlerini taşıyan Hasankeyf’i Ilısu Baraj gölünün suları altında bırakılarak bir tarihi değer daha yok edildi. Ancak o tarihi değerlerin izlerini hiçbir zaman yok edemeyecekler.

Yine Aydın’da 10 bin yıllık geçmişi bulunan Latmos kaya resimlerinin bulunduğu alanı madden şirketlerine peşkeş çekilerek, oradaki tarihi izler ve kalıntılar yok edilmeye çalışılıyor. Koruma altına alınması gereken alan, tam tersine şirketlere ihale edilmektedir. Ve ÇED’e  tabii olması gerekirken, ÇED’e gerek yok denilerek yeni madden ocakları açılmaktadır. Gerek patlatmalar sonucu, gerekse tozlardan dolayı bu kalıntılar her geçen gün daha fazla tahrip olmaktadır. Bafa gölü üstünde yükselen Beşparmak dağları içinde yer alan Ilbıra dağında Boksit ve Diaspor (zultanit) kristalleri için kazı başlanırsa Karya uygarlığının kalıntıları da işletmenin molozları altında ya da patlatılarak yok edilmeye çalışılacaktır.

M.Ö dördüncü yüzyılda kurulan ve izleri bugüne kalan Magnesia antik kentine ise Jeotermal Şirketleri zarar vermeye çalışıyor. Antik kentte Jeotermal kuyu çalışmasına başlanmıştı. Bu çalışma ise 1. Derece SİT alanı olan antik kentte ÇED Muafiyeti nasıl verilmiş oda belli değil. Ancak Madden ve enerji şirketleri artık sahte belgeler ile veya Bürokrasi içindeki dayanakları aracılığıyla çalışma izni koparabilmektedirler. Onlar için varsa yoksa aşırı kâr elde etmenin yoludur. Kârın geldiği yerdeki tarihi ve kültürel değerlerin hiçbir önemi yoktur. Antik kentler, tarihi kalıntılar yok sayılmaya çalışıyorlar.

Kemalpaşa-Torbalı karayolunun yanında bulunan Karabel anıtı:  Önce asit atılmış, ardından bulunduğu kaya bloku boydan boya asitle yıkanmış. Kayaya delikler açtırılmış, tahrip edilmiş. Bu girişimler sonucunda, yazılar ve rölyefteki detaylar kaybolmuş. Geçidi düşmanlardan koruma amacıyla yapılan ikinci rölyef ve yazıtlar 1977’de yol yapımında yok edilmiş. Yol yaparken yüklenici firma karından zarar etmesin diye tarihi kalıntıların yok edilmesine göz yumulmuş. Bu işler sonucunda bir tarihi iz daha hasar görmüş ve değerinde çok şey kaybetmiştir.

Amasya’nın kayalardan Oyma Su Kanalı Antik Çağda Roma İmparatoru Hadrianus döneminde inşa edilmiş, kente su sağlamış. Ferhat kanalı da denilen bu oyma su kanalı günümüzde taş ocağı işletmelerince ve yol genişletme çalışmalarında birçok yerde imha edilmiş, yaralanmıştır. Tarihi kalıntının bütünlüğü bozularak büyük bir zarar görmüştür.

Afyon’un İhsaniye ilçesine bağlı Döğer kasabası ile Leğen Köyü arasında bulunan Küçük Kapıkaya anıtı: Yaklaşık 2600 yıllık dini anıt Anadolu’nun ortak simgesi, bereket tanrıçası Kibele’nin erken dönem nadir tasvirlerinden biriydi. Kaya kütlesinin içinde mezar arayan defineciler dinamitle üst bölümü uçurmuşlar. Kibele rölyefini parçalamak ve başka şeylere ulaşmak için büyük bir hasara uğratmışlar. Tüm bu saldırılardan kurtulan anıt, yakın geçmişte keskili matkapla tamamen kazınmış. Tüm orijinal özelliği yok edilmiş.

Afyon’un İhsaniye ilçesine bağlı Üçlerkayası Köyü yakınlarında bulunan Büyük Kapıkaya anıtı: Kayalara oyulmuş antik at arabası yolunun kıyısına yerleştirilmiş, türünün nadide örneği yol tapınağı yaklaşık 2700 yıllıktı. Yekpare kayanın yüzeyine geometrik desenler işlenmiş, içindeki pencereye Kibele rölyefi yapılmıştı. Kültür turizminde önemli olan Frig Yolu parkurunun en önemli anıtlarından biriydi. Kayadaki Kibele rölyefi tamamen kazınmış. Matkapla rölyefin ayak bölümüne derin yarıklar açılmış. Anıt büyük oranda tahribata uğramıştır.

Afyon’un İhsaniye ilçesine bağlı Ayazin Köyü’nün girişinde bulunan Ayazin Aslanlı Mezarı: Frig sanatının Roma döneminde de tüm canlılığıyla devam ettiğini gösteren 1800 yıllık aile mezarı ustaca işlenmiş figürleriyle sıra dışı bir eser.  Medusa’lar keskiyle yok edilmiş. Mezar odasının kapısının iç yüzeyinin iki yanındaki Romalı giysili kadın ve erkek figürleri matkapla, kapının iç yüzeyinin üstündeki Medusa figürü keskiyle ortadan kaldırılmış. Eserin bütünlüğü bozulmuş olarak geriye bırakılmıştır.

Afyon’da Frig yaylaları olarak bilinen bölgede bulunan Aslankaya: Döğer beldesi sınırları içinde.  20 metre yüksekliğindeki Frig anıtı 2600 yıllık. Açılmış bir kapının ardında, yanında iki aslan bulunan Tanrıça Kibele görülüyordu. Fotoğrafı Afyon’un uluslararası tanıtımında kullanılıyor. 1995’te yüzeyi dinamitlenmiş, sonrasında matkaplı saldırıya uğramış. Rölyefin bacak bölgesinde derin bir delik oluşturulmuş, tavana uzanan kabartma kazmış. Bu önemli tarihi eserler büyük hasar görmüşlerdir..

Afyon’un İhsaniye ilçesine bağlı Kayıhan kasabasındaki Göynüş Vadisi Örenyeri’nde bulunan Aslantaş: Maltaş gibi Frig kral mezarlarının bulunduğu alanda, Yılantaş’ın yanı başındaki kitabe bu yapıları anlamamızı sağlayan ipuçları içeriyordu. Dinamitlenen yazıt okunamayacak halde parçalanmış. Sonrasında bu tahribatları sağlayan tarih düşmanları; “Vur dumana, gel imana, be üskül” diye not düşmüş. İşte güzel memleketimin hali bu…

12 bin yıllık “Dipsiz göl” yasal izinle defineciler tarafından yok edildi. Yetkililer de buna seyirci katlı. Kamuoyunun baskısı sonucu bir şeyler yapmaya çalışsalar da eski haline gelmesi mümkün değildir. Çevreye ve doğal varlıklara karşı duyarsızlığın vardığı noktayı göstermektedir.

Yine Bafra İkiztepe Höyügündeki Helenistik Çağa ait iki odalı tarihi mezar da üstüne beton döktürülerek görünmez hale getirdiler. Ve bu tarihi kalıntılar tek tek elden çıkarılmış oluyor.

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki binlerce yıllık Kaya Mezarları iş makineleriyle kırılarak yok edilmiştir. Üstelik bu eserin bulunduğu alan Arkeolojik SİT alanı olmasına rağmen bu antik değer katledilmiştir.

En son olarak da Salda Gölünün başına gelenler, sermayenin işi nereye kadar vardırdığının en son kanıtıdır. Bu son olay sözün bittiği yerdir. Söylenecek söz kalmamıştır. Daha çok sıralanacak olaylar vardır. Ancak bunlar bile bizim ülkemizde tarihe, doğaya ve kültürel değerlere verilen önemi gözler önüne sermesi yeterlidir.

Bizde bu tür sorunlar yaşanırken, Tarihine ve Doğasına sahip çıkmak konusunda en iyi örnek, koşumuz Yunanistan’ın Girit adasındaki 20 milyon yıl öncesine uzanan “Taş Ağaçlar” ın bugün en güzel şekilde korunarak ziyarete açmış olmalarıdır. 20 milyon yıl önceki volkanik patlamalar sonucu kül ve lavların altında kalarak taşlaşmasıyla bugüne gelmişler. Öyle ki yol açmaya çalışırken bu tür kalıntılarla karşılaşılınca yolun güzergâhı değiştirilerek orası koruma altına alıyorlar. Sanatçılarının ressamlarının konakladığı ağaç kovukları bile korumaya alınarak geleceğe taşımaya çalışıyorlar. İşte tarihe, geçmişe ve çevreye bu hassasiyetle yaklaşılırsa doğal güzellikler ve yaşam alanları korunmuş olur.

Onlarca uygarlığın gelip geçtiği ve onların izlerini üzerinde taşıyan ülkemizin bu tarihe, doğal çevreye ve kültürel değerlere sahip çıkmak, yıkım için çaba içinde olan sermaye çevrelerine karşı mücadele etmek zorunlu görevlerimiz arasındadır. Tarihi kalıntıları görmek istemeyenlerin gözlerine, onların ne kadar önemli değerlere sahip olduğunu sokmak gerekmektedir. Yaşam alanlarının olduğu doğallıkla kalmasının önemini de bu çevrelere iyi anlatmak gerekmektedir. Tarihine, geçmişine, yaşam alanlarına sahip çıkmayan toplumlar, geleceklerini sağlam zemin üzerine oturtamazlar. Tarihi hafızalarını da yitirmiş olurlar…