Ülkü Tamer’i Kaybettik…

Şair, çevirmen ve yazar Ülkü Tamer, Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Turgutreis Mahallesi’ndeki evinde geçirdiği rahatsızlık nedeniyle evinde yaşamını yitirdi.

Ülkü Tamer, 20 Şubat 1937’de Gaziantep’te doğar. Şair, kitap dostu bir anne ve zengin bir kütüphanesi olan bir babanın çocuğu olarak yetişir. Robert Koleji bitirir. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırırsa da yarım bırakarak, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde öğrenimine başlar ve mezun olur.

Dünyanın Bir Köşesinden Lucia isimli şiiri, Kaynak Dergisi’nde yer aldıktan sonra edebiyat dünyasında tanınır olmaya başlar. Garip şiirinin eleştirildiği 1950’li yıllarda, kendine yeni yollar arayan genç şairlere sonradan Ülkü Tamer de katılır. Değişik imge, çağrışım, soyutlamalarla yeni söyleyişler deneyen şair, zamanla durulup arınır ve kendi özgün sesi ve şiirleriyle İkinci Yeni akımına katılır.

 

1964 – 1968 yılları arasında özel tiyatrolarda oyunculuk yapar, kendi oyunculuğunu yeterli bulmadığı için tiyatronun dışına çıkar. Bu dönemine dair anılarını, Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları kitabında anlatır.

“Eskiden tiyatro anıları sık sık anlatılırdı. Kısa süren oyunculuk döneminde, tanımaktan onur duyduğum tiyatro ustalarından ne anılar dinledim. Bu anılardan bazılarını, söz gelimi Toto Karaca’nın, Mehmet Karaca’nın anılarını kendi sesleriyle kaydetme olanağı buldum, bazılarını ise hemen kağıda aktardım. Bu ustaların, özellikle bizden öneceki dönemlerde sahneye gönül vermiş olanların anıları, sadece tiyatro alanınında eğlenceli renkler içermiyor. Tiyatroya yaklaşımımızan hareket ederek Türkiye’nin yakın tarihinden ilginç ayrıntılar da yansıtıyor. Kötü bir tiyatro oyuncusuydum ben. Ama gönlümün sahnede olmadığını anlamam beş yıl sürdü. Bu beş yıl içinde bende ilginç olaylar yaşadım.” (Bir Gün Ben Tiyatrodayken… Kırk Sanatçıdan Tiyatro Anıları, 2003)

ulku tamer

Ülkü Tamer, İkinci Yeni şairlerinin içinde en genç olanı, en az tanınanıydı. Tüm İkinci Yeni şairleri gibi, o da daha sonra kendi yolunda yürür. Şiirinde başından beri var olan ironi ve çocuksu duyarlılığı ile geleneksel halk şiir tınısını koruyarak yazar. Şiirinin kaynakları, Halk Edebiyatı’ndan Batı Edebiyatı’na uzanan çok geniş bir çerçeve içindedir. İyi bildiği sinemayı da bu kaynaklara dahil edersek, Ülkü Tamer’in şiir evrenine biraz daha yaklaşmış oluruz. Gündelik hayat ve anılar bu çerçeveyi çok daha geniş evrenlere taşır. Bütün bu şiirsel özellikleri, Ülkü Tamer’in Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, Sıragöller, Seçme Şiirler, Antep Neresi ve Yanardağın Üstündeki Kuş – Toplu Şiirler eserlerinde fazlasıyla buluruz.

“Çocukluğumdan beri sinemacı olmak istedim” diyen Ülkü Tamer, Fellini’nin ünlü fimi Amarcord’u 1973’te Türkiye getirir.

Ülkü Tamer şiirinin, çocukluktan, çocukluğa ilişkin birtakım çağrışımlardan, tarihten ve tabiattan gelen kaynaklardan beslendiği görülüyor. Onun ilk şiirlerinden itibaren tabiata ait görünümler, çocuksu duyarlılık ile birlikte evrensel insanlık durumları kendini sürekli gösterir. Ülkü Tamer’in şiiri, ölüm, yalnızlık, yabancılaşma, özgürlük gibi temaları da önceleme eğilimindedir. Şairin sinema ve tiyatroya yakınlığı kimi şiirlerde tahkiyeli anlatımı (öyküleme) da beraberinde getirmiştir.

Ülkü Tamer şiiri, saydığımız özelliklerin yanında ironik dili önemsemesi bakımından da dikkat çekici bir şiirdir. İkinci Yeni şairleri içerisinde özellikle Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever’de bir tavır olarak görülen, daha öncesinde Orhan Veli ve arkadaşlarında net çizgileri görülen ironi, Ülkü Tamer’de farklı işlevlerle şiir dilinin önemli bir göstergesi olmaktadır. Ülkü Tamer, ilk şiir kitabı Soğuk Otların Altında’dan itibaren ironiye şiirlerinde yer veren bir şair olarak dikkat çeker.

ulku tamer ve tomris uyar

Tomris Uyar ile Ülkü Tamer

Ülkü Tamer ilk evliliğini yazar ve çevirmen Tomris Uyar ile yapar. İkisi de Robert Kolej mezunudur evlenirler, bir de kızları olur, Ekin. Ancak Ekin, henüz birkaç aylıkken sütten boğulur ve ayrılırlar.

O Eski Bir Güvercindi

O eski bir güvercindi gittikçe hatırlanan,
O eski bir güvercindi, uçması da iyiydi bana kalırsa
O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler,
Benim saçlarıma saklanırdı, benim saçlarım çalılara;
Onu görürdüm göllere girdiğimde, bıldırcın avladığımda akşama,
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi,
Başka kimsecikler de yoktu galiba.

Ben Sana Teşekkür Ederim

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da

Yazın Bittiği

Yazın bittiği her yerde söylenir.
Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir
Ölüleri örten yapraklardan başka.
Çünkü sahiden yaz bitmiştir,
Göle bakmaktan usanır insan,
Koru tutmaktan, yol gözlemekten;
Çadırlar toplanır, yaralar sarılır;
Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka
Artık yaprakları beklemektedir

Aşk mıdır kış gelince başlayan
Beyaz kılıçla yürüyen aşka…
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler,
Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın
Ölü öpüşlerin koyuluğuyla…
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren,
Cesur savaşçıları taşıyan kışa

Her yerde yazın bittiği söylenir,
Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır,
Gökyüzünü görünce gecenin devi
Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir

Sıra Göller

Haşhaş tarlaları arasından geçeceksin,
Beyaz ve mor haşhaşları havaya savurarak
Yeni bir afyon bulacaksın kendine.
İşte o zaman beni unutma,
Şairini, onun şiir yazan ellerini,
İçine dizilen sıra gölleri,
Kendi kendine konuştuğun seni,
Her şeyi, hiçbir şeyi unutma.

Zakkumların arasından bir şehre gireceksin,
Aşk şiirleri, tabiat şiirleri, tarih şiirleri düşünerek
Bir dinamit yapacaksın kendine.
Korkma, ateşle onu.
Öldürecek nice balıklar vardır sularında,
Patlamayla dirilecek nice balıklar vardır.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
İşte o zaman unutma beni.

Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,
Onların tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,
Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
Kıyılarda bile boğulan seni,
Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini,
Çeliğinden kemik oyan gövdeni.

İçinde bir kaçakçı yaşar senin,
Kayıkla dolaşır göllerinde,
Beynine tabanca ve şiir satar,
O kaçakçının bakışını sakın unutma.

 

Üşür Ölüm Bile

Bir ormanda tutup onu

Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle

Diz çöktüler karşısına
Sonra ateş ettiler
Parçalanan yüreğine
Yuva kurdu mermiler

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle

Gelip kondu bir güvercin
Ellerine o gece
Kırmızı bir çelenk oldu
Bileğinde kelepçe

Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle