Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, görevden alınmalarına ilişkin olarak hekimlere yönelik açık bir mektup yayınladı. Mektupta, mahkeme kararının hukuksuz olduğu, TTB’nin bağımsızlığının hedef alındığı ve hekimlerin susturulması amaçlandığı belirtildi.
Mektupta, TTB Merkez Konseyi’nin görevden alınması kararının, hekimlerin bilimsel-etik özerkliğini ve örgütlenme özgürlüğünü yok sayan, hukuksal zeminden yoksun ve kabul edilemez bir karar olduğu vurgulandı. Davada, TTB Merkez Konseyi’nin ne dediği, ne yaptığı ve neden yargılandığı söylenmediği gibi hiçbir somut belge de ortaya konulmadığı, yargılanan Merkez Konseyi olduğu ancak hiçbir Merkez Konseyi üyesinin dinlenmediği belirtildi.
Dünya Tabipleri Birliği’nin (DTB) vurguladığı gibi hekimliğin, hastalarının iyiliğine adanmışlık, yüksek ahlaki standartlar, belli bir bilgi beceri bütünü ve yüksek derecede bağımsızlıkla karakterize bir iş olduğunun altı çizilen mektupta, “Giderlerse gitsinler” diyenlere inat korkmadan hakikati dile getiren TTB’nin yargı ile baskı altına alınmaya çalışılmasıyla, tam da mesleğin olmazsa olmazı bu bağımsızlığın hedeflendiği vurgulandı.
Üyeleri tarafından seçilmiş TTB Merkez Konseyi’nin bu şekilde görevden alınması kararının, yalnızca TTB’yi değil, ülkemizin demokratik örgütlerini ve demokrasi mücadelesini de hedef aldığı belirtildi.
Mektupta, hekimlerin, biyolojik olduğu kadar toplumsal kökenli hastalık ve rahatsızlıkları da tedavi eden olarak tanımlandığına dikkat çekilerek, “Tam da bu sorumlulukla hekimler Sağlık Bakanlığı’nın atıl ve sessiz kalmasına karşın depremde ilk ‘hazırız’ diyenler olmuş; deprem bölgelerine kendi imkanlarıyla akmıştır. Kendi yakınları enkaz altındayken hastanelere koşmuş, yıkılmış ASM’lerinin önüne çadır kurup hastalarına ulaşmaya çalışmış, aşı dolaplarındaki aşıları nasıl korurum diye çırpınmıştır.” ifadelerine yer verildi.
Çökmüş sağlık sistemini Şubat 2023 depremlerinde bir kez daha gördükleri belirtilen mektupta, “Hekimlerin, yurttaşların yalnızlığını hep birlikte gördük, görüyoruz. Deprem bölgesinde bir tarafta haftalarca sessiz kalanlar, bir şey yapmayanlar vardı; bir tarafta da dayanışma ve fedakârlıkla çalışan bizler… Yalnızca birbirimizin dayanışmasına sığınabildik. Yapılamaz denilen yerlerde yapılan, dayanıksız denilen hastanelerde çalıştırılmaya zorlanan onlarca hekim arkadaşımızın cenazesini enkazlardan aldık. Halen cenazelerine ulaşamadığımız hekim arkadaşlarımızı arıyoruz.” denildi.
Hekimlik mirasını kendisi için yol gösterici olarak gören TTB’nin, iktidarların hoşuna gitmese de bilimsel ve toplumsal yaklaşımdan asla vazgeçmeyeceği, bu tutumları gösteren her bir hekimin yanında olacağı ve haklarını koruyacağı vurgulandı.
Mektupta, iktidarın, pandemide yürüttüğü yanlış sağlık politikaları nedeniyle fazladan ölümler yaşanmadı dememizi; COVID-19 nedeniyle ölen hekimlerin iş kazası nedeniyle ölmediğini söylememizi; “Sağlıkta şiddet olağandır” dememizi; “Bilim var liyakatsizlik yok, hekimler de geleceğini burada görüyor” dememizi istediği belirtildi.
İktidardakilerin, ranta açılan sağlık sisteminin tümden satılmasına sessiz kalınması istendiği kaydedilen mektupta, “Ölümcül boyuta sıçrayan sağlıkta şiddete karşı; ciro baskısı, şirket kurdurma zorlamasıyla özel hastanelerdeki çalışma koşullarına karşı; tıbbın şarlatanlarına karşı; tek hedefi ucuz işgücü olan niteliksiz tıp fakültelerinin açılmasına karşı sessiz kalmayacak, mücadeleden geri durmayacağız.” ifadelerine yer verildi.
Mektupta, “Bugün toplumun ve hekimlerin önüne çıkan yol ayırımı mesleki özerklik ve iktidarların çıkarlarına teslim olma arasındadır; liyakat ve haksızlık arasındadır; bilim ve yobazlık arasındadır; demokratik bir toplumla despotizm arasındadır.” denildi.
TTB Merkez Konseyi olarak örgütün özerkliğinin hiçbir muktedire devredilmeyeceğinin vurgulandığı mektupta, “Bu örgütlü kötülükle ancak ve ancak hep birlikte baş edebileceğimizi unutmamalıyız.” ifadelerine yer verildi.
Mektupta, hekimlere yönelik de çağrıda bulunuldu. Mektupta, “Şimdi örgütümüze ve hekimlik değerlerimize, özerkliğimize, seçme hakkımıza, amasız-fakatsız-veyasız sahip çıkma zamanıdır. Her türlü hukuk dışılığa, baskıya ve zorbalığa karşı, hiç aralıksız çalışmamızı sağlayan dayanışma, destek ve inancınıza bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bizleri susturacağını zannedenlere bir not: “Umudumuza, inancımıza ve dayanışmamıza bir kez daha yenileceksiniz.”