Torbadaki Distopya

Türkiye’nin nüfusu, TÜİK verilerine göre 2019’dan 2020 Temmuz’a 1 milyon kişi artarak, 62 milyon 626 bin kişi olmuş. Ancak işgücü aynı dönem içinde 1 milyon 622 kişi azalarak 31 milyon 491 kişi olarak hesaplanmış. İstihdam ise aynı dönem için yine 1 milyon 254 bin kişi azalarak 27 milyon 263 bin kişi olarak belirlenmiş. Bu istihdamın geçen seneye göre 761 bin kişi azalmasına rağmen 15 milyonu hizmetler sektöründe ve yine geçen seneden bu yana istihdamı 246 bin kişi azalsa da 5 milyon işçi sanayide ve 361 bin kişi işsiz kalmış olarak 5 milyon işçi tarımda çalışıyor.

Kısa bir açıklama ile bu kavram ve sayı yoğunluğunu anlaşılır hale getireyim. İşgücü, çalışma arzusunda ve gücünde olan kişilerin oluşturduğu bir kavram. İstihdam ise belirli bir dönemde gelir getirici bir işte çalışan kişilerden oluşuyor. Dolayısıyla işgücündeki azalma, iş aramaktan vazgeçme anlamına gelirken; istihdamda azalma işsizlik anlamına geliyor. Hemen istihdama dahil olmama ve işsizlik verilerini inceleyelim: İşgücüne dahil olmayanlar sayısının 1 senede 2 milyon 741 bin kişi arttığını görüyoruz ve bunların yüzde 70’i kadın. Yani artık gelir getirici bir işte çalışma umudu olmayan kişileri burada buluyoruz. İşsizlik verilerine bile yansımayacak bir işsizlik durumu bu. Zira işsizlik oranlarındaki durum bunu bir nebze anlaşılır kılıyor. İşsizlik oranı geçen seneye göre küçük oranda da olsa düşmüş görünüyor. Özellikle aynı dönemin TÜİK verilerine göre erkek istihdam oranı yüzde 3,2 azalırken işsizlik oranı yüzde 12,7 ile aynı kalmış; kadın işsizlik oranı yüzde 17’den yüzde 15,9’a düşmüş, istihdam yüzde 2,4 azalırken hem de.

Meali ise şöyle: kadınlar daha fazla oranda olmak üzere çalışmaktan vazgeçmiş insanlar. İşsizleri biraz ayrıntılı incelediğimizde işsizlerin büyük kısmının (yaklaşık yüzde 36) geçici bir işte çalışanlardan oluştuğunu görüyoruz. Yani geçici işler içinden kolay çıkamayacağımız bir çukur oluşturuyor, özellikle kadınlar için. Hizmet sektörü ise en fazla işsizlik işçilik döngüsünü barındıran sektör. Zira hem ev içi devredemedikleri yükümlülükler hem de işyerlerinde sıklıkla karşılaştıkları toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin uzantısı olan ayrımcılık ve şiddet nedeniyle. Bu açıdan işgücüne dahil olmama nedenlerinden en önemlisi ve cinsiyete bağlı olan kategori olarak ev işleri nedeni görünür hale getiriyor bu durumu. İstatistiğin dikkat çekici artış gördüğümüz, bir seneden iş bulma ümidini kaybedenlerin yüzde 117,4 artmış olması, diğer nedenlerle iş aramaktan vazgeçenler ise yüzde 64 oranında artmış.

Pandemi gibi olağan üstü bir durumun çalışma hayatının yeni normallerini belirdiği bir durumda istihdam verileri çok şey anlatıyor. Özellikle şimdi bir torba yasayla Anayasaya aykırı şekilde hazırlanan yeni düzenleme, insanların iş aramaktan vazgeçme veya işsiz kalma nedeni olan geçici çalışma ilişkisini esneklik adı altında dayatarak geleceğimizi çalıyor. Öncelikle bir düzeltme yapalım, esneklik ile geçici/eğreti çalışma birbirinden farklıdır. Torba yasa ile karşımıza çıkan, genç işçilerin ve 50 yaşından büyüklerin kıdem tazminatına ve sosyal güvencelerine el koymayı hedefliyor. Kısaca hükümet temsilcileri “istihdam edilebilirliğini artıracağı” iddiasıyla işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu 25 yaş altının geleceğini yok ediyor ve kıdem tazminatı nedeniyle kolaylıkla işten çıkarılamayan 50 yaş üstünün de emekliliklerindeki güvencelerini. Bu bağlamda yeni yasanın şimdilik bu iki yaş kategorisindeki işçileri sosyal güvenceden mahrum bırakacağı, işyerlerinde yaş ayrımcılığına dayalı iki kademeli bir istihdam sistemi kuracağı, güvencesiz ve kayıt dışı işleri yasallaştıracağı açık.

Hükümetler en fazla gündeme getirdiği ama sendikaların ve emek hareketinin direnişi nedeniyle yok edemediği son kale kıdem tazminatı. İşçilerin kolayca işten çıkarılmasının önündeki engel. Bu açıdan işverenlerin en büyük “derdi”. Yasanın mecliste kabul edilmesi halinde anayasa mahkemesinden döneceği de çok açık. Bu yüzden iktidar Anayasa mahkemesini de kaldırmaya çalışıyor zaten. Hem kazanılmış haklara el koymaya çalışıyor hem de eşitlik ilkesine aykırı. Dahası, belirli bir zamana kadar Türkiye’de çalışmış ve sonra yurtdışında işlerine devam eden kişilere; Türkiye ile bir şekilde sosyal sigorta bağı olan kişileri de etkileyecek gibi görünüyor. Bu açıdan Türkiye’deki söz konusu dönüşüm, pek çok insanı geçici işsizliğin değersizlik hissini pekiştiren ve geleceği yok eden bu hayata mahkûm etme ihtimaline sahip. Toplumsal cinsiyet, göçmenlik ve diğer katman katman hayatımızda etkisini hissettiğimiz eşitsizlikleri daha da şiddetle önümüze döküyor.

Nevra AKDEMİR
Latest posts by Nevra AKDEMİR (see all)