Bireysel İhtiyaçlarla Toplumsal İstemler Arasındaki Çelişki
Dieter Duhm

İnsan, belirli bir çevreye, belirli bir topluma doÄŸar. AÄŸlar, baÂğırır; örneÄŸin, açlık gibi ihtiyaçları vardır. Açlığı giderilince tatÂmin olur. Uyumak ister, uyur. ÇiÅŸini etmek ister, yataÄŸa çiÅŸini yapar.
Bu ilk aylarda, küçük insanın toplumsal istemlerden hiç haberi yoktur. İhtiyaçları olur, bunlar karşılanır. Altı aylık biri, keyfinin istediÄŸi gibi bağırır, aÄŸlar, uyur, yatağına yapar. Altı yaşına geÂlince, bunları artık bırakır. Bu arada geçen zaman içinde çocuk, toplumsal istemleri yaÅŸayıp öğrenmiÅŸtir. İhtiyaçlarının karşılanÂmasından vazgeçmeyi öğrenmiÅŸtir. Bu öğrenme süreci, yetiÅŸkinlik çağına kadar devam eder.
Toplumun, kaos içinde yok olması istenmiyorsa, bireylerin her toplumda ihtiyaçlarından belli ölçüde vazgeçmesi zorunludur. Her toplumun, belirli bir asgari kurallar ve normlar toplamına ihtiyacı vardır ve bireyler, kendilerini bunlara göre uyarlarlar.
Bu asgari toplamın büyüklüğü, söz konusu toplumun ekoÂnomik ve teknik geliÅŸmiÅŸlik düzeyi ve ekonomi biçimine baÄŸlıÂdır. ÖrneÄŸin, 18. ve 19. yüzyılda kapitalist ülkelerdeki insanların, bugüne göre daha az boÅŸ zamanı vardı ve bireysel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik imkânlar daha azdı. Oysa bugün, rasyonalizasyon ve otomasyon (ve işçi sınıfı ve diÄŸer çalışanların mücadelesi) sayesinde, çalışma süresi büyük ölçüde kısaltılabilmiÅŸ ve toplumsal servet, önemli ölçüde büyütülebilmiÅŸtir. Ne var ki, kapitalist ülkelerde yaÅŸayan insanlar, bilimsel ve teknik düzeyin mümkün kılabileceÄŸinden çok daha az özgürlüğe sahiptir. İnsanlara, mantıklı bir ekonomik sistemde sahip olabilecekleri özgürlüğü yasaklayan, bugünkü kapitalist ekonomi biçimidir. Dolayısıyla kapitalist ekonomik sistemin, tarihi olarak eskidiÄŸini ve bunun zorunlu bir soÂnucu olarak insanın baskı altında tutulması için de durumun aynı olduÄŸunu söyleyebiliriz. TopÂlumsal kurallar, dayatmalarla bireysel ihtiyaçlar arasındaki çeliÅŸkiyi besleyen bu toplumsal yapı aşılabilir. İnsani ihtiyaçlar ve çıkarlarla çeliÅŸkide olmayan, aksine, tam da onlardan doÄŸan, beslenen toplumsal kurallar kurulabilir. Şüphesiz, bunun için, özel mülkiyetin olmadığı, bireyle toplum arasındaki çeliÅŸkinin ortadan kalktığı bir toplum düzeni ÅŸarttır. Böyle bir toplum düzeni, yabancılaÅŸmadan uzaktır. Böyle bir toplum düzenine uyum saÄŸlamak, birey açısınÂdan baÅŸkaları tarafından belirlenmiÅŸ bir süreç deÄŸil; tam tersine, kendi özgür iradesiyle belirlediÄŸi yoldur. Bu yol, kiÅŸiye özel, bir başına gideceÄŸi deÄŸil, baÅŸka insanlarla sosyal bir dayanışma ve iliÅŸki içinde yürüneceÄŸi yol olacağı için, sonuç bir anarÅŸi deÄŸil, bireysel uyuÅŸma sonucunda ulaşılan kolektif sistem olacaktır. BaÅŸka bir söylemle bu, bireysel ve sosyal ihtiyaçların uyuÅŸmasına dayalı bir sistem olaÂcaktır. Gerçi birey, kendi kiÅŸiye özel ihtiyaçlarının bazılarından vazgeçmeyi öğrenmeye devam etmek zorunda olacaktır; ama bu öğrenme süreci, artık dış zorlama altında deÄŸil, tersine, bilinçli olarak bireyin kendi çıkarına gerçekleÅŸecektir.
İhtiyaçtan vazgeçmenin öğrenilme süreci, uyum saÄŸlamayı öğrenme sürecidir; bu, keyfi hareket eden bireyden, insanın toplumsallaÅŸmaya ulaÅŸması sürecidir. Toplumumuzda bu sosÂyalizasyon süreci, küçük ailede baÅŸlar, çocuk yuvasında, okullarÂda, meslek eÄŸitiminde, fabrikada ve büroda devam eder. YetiÅŸkin insan, sosyal bakımdan artık büyük ölçüde uyum saÄŸlamış deÂmektir. Kendi çocukları olduÄŸu zaman, öğrendiÄŸi toplum kuralÂlarını onlara aktaracaktır.
Tabii bu sosyalizasyon sürecini, son derece katı süreçler olarak almamalıyız. Toplumsal beklentiler, ekonomik geliÅŸÂmeye göre deÄŸiÅŸecektir. Basit bir örnek verelim: GeçmiÅŸ yüzyılÂlarda, tutumluluk vazgeçilmez, bir erÂdemdi. Tutumluluk zorunluydu; çünkü savaÅŸlar, hastalıklar ve kıtlık yılları, insanların varlığını tehdit ediyordu. İyi zaÂmanlarda, gelecek için tutumlu davranmak, kenara bir ÅŸeyler koyarak kimseyi tehdit etmiyordu. Ekonomik yaÅŸamı zora sokmuyordu. Bugün durum tam tersidir. İleri derecede sanayileÅŸmiÅŸ bir ülkenin halkı, birdenbire gelirinin yüzde onunu yastık altında saklamaya kalksa, ekonomik buÂnalımı ensesinde duyar. Bu tutumluluk yüzde yirmiye vardığında ise, ekonomi çöker. Sonuç olarak tutumluluk, toplumsal oyunun baÄŸlayıcı kurallarından deÄŸildir artık. BaÄŸlayıcı olan, daha çok, kiÅŸinin kendi imkânlarına göre tüketimde bulunmasıdır. TopÂlumsal kurallar, beklentiler, deÄŸiÅŸime uÄŸramıştır. Hepimiz, dün geÂçerli olanın bugün yanlış; dün yanlış olanın bugün doÄŸru, olduÂÄŸunu öğrenir, davranışlarımızı deÄŸiÅŸtirir uyum saÄŸlarız.
İkinci bir örnek vermek istersek, en uygunu, seks dalgası denen furya olacaktır. Yüz yıl önce böyle bir ÅŸey yoktu. Yüz yıl önce, mini etekli bayanlar, derhal gözaltına alınır, “Quick”, “Konkret” ya da “Neue Revue” gibi dergilerin yayıncıları uzun sürecek hapis cezaÂlarına çarptırılırdı. Burada, 19. yüzyılın toplumsal istemleriyle olan baÄŸlamları eksiksiz biçimde aydınlatmaya kalkmadan, ÅŸu kadarını söyleyebiliriz: O zamanlar, giyinmenin asıl amacı insanları ısıtmaktı ve bunu yerine getirmeliydi. Yani elbiseler uzundu eskiden. Daha fazlasına tekstil endüstrisinin kapasitesi yetmiyordu. Oniki bazen onsekiz saate ulan iÅŸ günü, son derece katı bir çalışma disiplinini gerektiriyordu; her türlü boÅŸ zaman saptırması, sömürü açısından tehlikeli sonuçlar doÄŸurabilirdi. Ve bugünkü anlamda bir seks reklamı, ekonominin ayakta durması ve geliÅŸmeye devam etmesi için gerekli deÄŸildi. Kısacası, böyle bir ÅŸey yoktu. Bu arada, üretici güçler çok büyük ölçüde geliÅŸti. Tekelci kapitalizmdeki iÅŸletmelerin aşırı üretim eÄŸilimi kâr saÄŸlamayı sürdürebilmek için yeni pazarlara ihtiyaç duydular. Reklam ve tanıtımın etkililiÄŸi keÅŸfedildi. Önceleri bu tanıtımlar, bilgilendirme amacına yönelikÂken, sonradan reklamlar sempatik bayanlarla süslenmeye baÅŸladı. Tekstil endüstrisindeki fazla üretim de, durmadan tüketici istiyordu. İşte böylece, yavaÅŸ yavaÅŸ moda ortaya çıktı; kış modası, yaz moÂdası, arkasından ilkbahar ve sonbahar modası, akÅŸam elbisesi, kokteyl elbisesi, plaj modası, mini etek vs. İlk reklam ilanlarında tekstil ürünleriyle sarıp sarmalanmış kadınların yerini, zamanla, yarı çıplak ya da hemen hemen tamamen çıplak bebekler ve belirÂgin seks sembolleri aldı. Kapitalist ülkelerde geliÅŸen üretici güçle seks dalgası arasındaki baÄŸlantı, hiçbir karşı çıkmaya elvermeyecek biçimde kanıtlanabilir. Önce Amerika BirleÅŸik Devletleri ve İsveç’te, arkasından Federal Almanya ve diÄŸer Batı Avrupa ülkelerinde göÂrülen bu geliÅŸme, Avusturya ve İtalya’da alabildiÂÄŸine fütursuzca sürdürülmüştür. Kiliselerin ve ahlaktan yana taviz vermeyen diÄŸer kurumların tüm yakınmaları bir iÅŸe yaramamıştır. Kapitalist ekonomi bildiÄŸini okumuÅŸ, kilise de dâhil olmak üzere kamu ahlakı, peÅŸinden koÅŸturmakla kalmıştır.
Tutumluluk ve seks dalgası konusundaki örnekler ÅŸunu gösÂteriyor: Bireysel ihtiyaçlarla toplumsal beklentiler, kurallar arasındaki çeliÅŸÂkinin çehresi deÄŸiÅŸebilir. ÖğrenilmiÅŸ bir vazgeçiÅŸ (tutumluluk) artık gerekli olmuyor. Ya da: (kontrollü bir cinsellikten) vazgeçme, ÅŸimdiye kadar olduÄŸundan baÅŸka bir biçimde ÅŸekilleniyor. Öte yandan; ÅŸimdiye kadar (sıcak tutacak elbiselerden), birdenbire (moda nedeniyle) vazgeçmek gerekebiliyor. İnsanların davranışlarını belirleyen, toplumun ekonomik geliÅŸmesi oluyor.
Bu geliÅŸme, toplumsal kuralları belirlemekle kalmaz, bireysel ihtiyaçların karakterini de geniÅŸ ölçüde belirler. Bazı kaba temel ihtiyaçları bir yana bırakırsak, insani geÂreksinmeleri, asla doÄŸuÅŸtan gelen ve deÄŸiÅŸmez bir faktör olarak düşünemeyiz; aksine, diÄŸer bütün toplumsal olgular gibi, bunlar da ekonominin ihtiyaçları tarafından belirlenirler. Daha önce verdiÄŸimiz bir örneÄŸe dönelim Bizde bir kadının, her yıl 300 marklık sıcak tutacak elbise yerine, 800 marklık moda elbise satın almasına yol açan nedir? Toplumsal ekonomik zorlamaların bireysel davranış ve tercihler üzerindeki etkililiÄŸi nereden gelmektedir?
Bu sorunun cevabını, ancak insanın psişik yapısını daha ayrıntılı inceledikten sonra verebiliyoruz.
İnsanın doÄŸuÅŸtan gelme, sabit psiÅŸik yapısı gibi bir ÅŸeyin olÂmadığını, psikoloji çoktan bilmektedir. Yalnızca, çok genel eÄŸilim halindeki davranışlardan ibaret, doÄŸuÅŸtan getirdiÄŸimiz bir temel yapı vardır. Ancak, davranışın somut biçim alması, içinde yaÅŸanılan toplum düzenine bağılıdır. Bizde, olduÄŸundan farklı, bir baÅŸka yerde tamamen zıt biçiÂmiyle bir görenek, bir davranış alışkanlığı ya da bir kural düşünelim. ÖrneÄŸin aklımızdan en çılgınca ÅŸeyleri geçirelim; idrarla bulaşık yıkamak ya da son nefesini vermek üzere olan bir babanın kurallara uygun bir biçimde öldürülmesi ve yenmesi gibi. Böyle ÅŸeylerin her gün yapıldığı topÂlumlar vardır. Tersine, en alışılagelmiÅŸ ÅŸeyleri de düşünebiliriz; örneÄŸin, evlilik, buluÄŸ çağı zorlukları ya da hırsızlık gibi. BunlaÂrın hiç bilinmediÄŸi, tanınmadığı toplumlar da vardır. Ama bir nokta, gerçekten bütün insanlarda ortaktır; o da, ilgili toplumsal kurallarla uyum saÄŸlama konusundaki psiÅŸik yetenektir. Bu uyumun baskı altında nasıl gerçekleÅŸtiÄŸini, toplumların bireyleri üzerinde korkunun hangi psiÅŸik sonuçlara neden olduÄŸunu; içsel olarak nasıl iÅŸlendiÄŸini ve bireysel haÂyatın, korkunun üstesinden gelmek için, nasıl sürekli bir çaba içinde olÂduÄŸunu, aÅŸağıda göstermeye çalışacağız.
Çevri: Hasan Kaya