Tanıştırayım, Glenn Gould…

Eşi benzeri bulunmayan, sıradışı, taklit edilemeyecek ustalıkta kayıtları ve performansları olan  Kanada’lı piyanist. Özellikle Bach yorumlarında ilginçlik arz eden yegane icracı olduğunu  söylemek yanlış olmaz.

Bana göre Gould, müziğin ve müzik icrasının kaderini belirleyen ve bu durumu dramatize eden,  hatta çağdaş anlayışla kuralların dışına taşarak besteciyle yer değiştirip Bach’ı bile marjinalleştiren  üstün yetenek.

Otto Friedrich’in yakın geçmişte yayınlanan Gould biyografisine göre Toronto’daki tek hocası dahil  hiç kimse, ona fikirlerinin aktaramamış, belki de duymuş, dinlemiş ancak asla uygulamamış gibi bir izlenim veriyor.

Hayata ve müziğe başkaldırı niteliğinde anormal çizgilere sahip, aynı yerde yaşamadığı ve duygusal olarak kopuk olduğu sıradan ailesi, hesaplı yalnızlığı, hiç evlenmemesi, sorumsuz ve delişmen çalış  üslubu, onun kendi kendini yaratan, piyano çalmayı sanki sıfırdan icat eden biri olduğu hissini  uyandırıyor bende…

Bestecileri anlayabilmek adına araştırdığım, okuduğum, dinlediğim zamanlarda her zaman  düşündüğüm konu, yorumcu ile besteci arasında bir rekabet olduğu fikridir. Belki bu fikrim sizlere,  bir kültürel fenomen açısından kaba saba gözükecek olsa da, bir asır önce yazar ve icracı olarak  sahnenin merkezini ‘besteci’ işgal ederken, şimdi yalnız ‘icracı’ ların (yıldız şarkıcı, piyanist,  kemancı, trompetçi ya da orkestra şefi) olması düşüncemi başka boyuta taşıyor. Bu durumda aslında bu gün, yorumcular arasındaki seçiciliğimizi, besteciyi en iyi şekilde yorumlayanı seçerek  yapıyoruz ve besteci ile yorumcu arasında var olan bu rekabete farkında olmadan bizler de dahil  oluyoruz.

Gould 1982′ de, elli yaşında öldü; konserlerde halkın önünde yaklaşık on yıl -1950’1erin ortası ile  1960’1arın ortası arasında- kadar çaldı ve konser hayatından aniden çekilerek kendisini stüdyo  kayıtlarına, hepsi değilse de, büyük çoğunluğu onu piyano çalarken gösteren televizyon yayınlarına, film ve radyo programlarına adadı. Yani aslında tüm kariyeri boyunca kasıtlı değil ama hep  eksantrik bir şeyler yapmış gibi görünüyor.

Glenn Gould

Parmaklarına gösterdiği özeni anlatmam için hiç bir zaman misket oynamadığını ve tenis topu bile  tutmadığını söylemem yeterli sanırım.

Bach dışında yorumlamayı seçtiği tuhaf listede diğer piyanistlerin elini bile sürmediği Krenek gibi  bestecileri de görüyoruz. Küçük gördüğünü ifade ettiği bazı besteciler için sevmesemde çalıyorum  diyerek gönlüme başka bir taht kuruyor. Aslına bakarsanız Bach dışındaki yorumlarını dinlerken  ben de Gould’un yorumunu herkes gibi sıradan buluyorum. Mozart’ın piyano sonatlarının neredeyse  tümünü içeren kayıtlar bunun bir örneğidir; başka müzisyenler de pek umursamadıkları eserleri icra  etmişlerdir, fakat Gould dışında hiçbiri bu olguyu ilan edip buna göre çalmaya kalkışmamıştır  sanırım.

Oysa Bach’ın Goldberg Varyasyonları dinlediğimde Gould’un nefes kesici virtüozitesi, ritmik  zarafeti, karmaşık müziği diğer piyanistlerden daha berrak, daha iyi anlaşılır ve daha organize hale  getirmiş olması gerçekten çok etileyici.

Yaptığı ilk kayıt olan Bach’ın Goldberg Varyasyonları, yeniyetmelikten henüz çıktığı döneme ait  olsa da, eserin olağanüstü kontrpuan mantığını kavrama yeteneği göz kamaştırıcı güzellikte, aralara  serpiştirdiği sert ve parlak dokunuşlar genç piyanistin daha önce eşi görülmemiş bir çalma yetisine  sahip olduğunu gösteriyor.

Bu durum beni kuşkusuz Gould’un üslubu ve bütün tavrı hakkında söylenmesi gereken temel  noktaya ulaştırıyor.

Başka piyanistlerin, başka insanların, başka ayrıcalıkların dünyasından büsbütün ayrı oluş.

Gould hiçbir şeyi (yemek yemek, uyumak, sosyal davranışlar, vb) başka insanlar gibi yapmıyordu.  İlaçlarla uyanık kalıyordu, müzikal ve entelektüel alışkanlıkları çok farklıydı ve uyku yitimi  sebebiyle kafasının içi sürekli iç gözlemlerle doluydu. Bu yüzden çelişkili biçimde sürekli kaçıp  durduğu o konser platformunun ta kendisini hatırlatan bir çeşit havasız ruh haline sahipti. Saf  performans inzivasma gömülmek için ise akla hayale gelebilecek her yolu deniyordu.

Hani derler ya, her müzisyen biraz delidir diye. İşte Gould sıradışı yaşantısı ve yorumuyla delilik ve dahilik arasındaki ince çizgide öylece kalmış. Bu güne ölümsüz performaslar bırakarak bizleri  piyano tekniği ve notada yazmayanın algısı konusunda yeniden düşünmeye sevkeden, iyi ki var, iyi  ki yaşamış diyeceğim müzisyenlerden biri.

Siz youtube üzerinden Goldberg Varyasyonlarını mutlaka dinleyin derim ama ben Mi minör partita  yorumuna o kadar hayranım ki, kimden dinlediysem, Gould’dan dinlediğim efsane tadı alamadım. Hele de o yunus balığı gibi mırıldanmaları yok mu? Beni benden alıyor.

Onu da sizler için buraya bırakıyorum.

 

Gülnur ÜNLÜTÜRK
Latest posts by Gülnur ÜNLÜTÜRK (see all)