Suriye’de Yeni Rejim ve Alevi Katliamları: Belgeler ve Gerçekler

Mart 2025’te Suriye’nin batısında yaşanan Alevi katliamları, Le Monde gazetesi tarafından elde edilen ve doğrulanan video kayıtlarıyla bir kez daha gündeme taşındı. Bu belgeler, Ahmed El-Şaraa liderliğindeki yeni hükümete bağlı bazı grupların, özellikle Alevi sivillere yönelik ağır insan hakları ihlallerine doğrudan katıldığını gözler önüne seriyor. Katliamların boyutu ve sistematik niteliği, bölgede çok daha derin bir mezhepsel ve politik yarılmanın habercisi olarak görülüyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) verilerine göre, sadece bir hafta içinde çok sayıda Alevi sivil yaşamını yitirdi. Bu rakam, çatışmaların boyutunu ve şiddetini açık bir şekilde ortaya koyarken, videoların sunduğu görsel kanıtlar olayların vahametini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Katliamların büyük kısmı Lazkiye, Tartus ve Hama kırsalında yoğunlaştı; yani Beşar Esad döneminde rejimin en sadık destekçilerinin yaşadığı bölgelerde.

Belgelerin ve Tanıkların Anlattıkları

Le Monde’un ulaştığı 25 video kaydında infazlar, köylerin topluca yakılması ve özellikle erkek sivillerin hedef alındığı görülüyor. Videolarda, yeni rejim güçlerinin bazı mensuplarının resmi üniformalar giydiği ve açıkça “mezhepsel temizlik” çağrıları yaptığı tespit edildi. Tanık ifadeleri de bu durumu doğruluyor: Hayatta kalanlar, rejim yanlısı güçlerin köylere sistematik saldırılar düzenlediğini, insanları mezheplerine göre ayırarak öldürdüğünü belirtti.

Özellikle Alevi kimliğinin doğrudan hedef alındığı bu saldırılar, sadece askeri bir operasyon değil, aynı zamanda bir tür mezhepsel cezalandırma olarak da değerlendiriliyor. Bazı köylerde yaşayanların yaşlı, kadın veya çocuk olup olmadığına bakılmadan öldürüldüğü rapor edildi. Bu durum, yaşanan olayların bireysel aşırılıklar değil, daha sistematik bir politika çerçevesinde gerçekleştiği şüphesini güçlendiriyor.

Uluslararası Tepkiler: Savaş Suçu İddiaları

Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) gibi kurumlar, olayların belgelenmesinin ardından acil bir şekilde uluslararası soruşturma çağrısında bulundu. Yapılan açıklamalarda, bu tür eylemlerin uluslararası insancıl hukukun ağır ihlalleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve olayların savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar çerçevesinde incelenmesi gerektiği vurgulandı.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) de olayların “çok ciddi mezhepsel şiddet örnekleri” olduğunu belirterek, özellikle yeni rejimin sorumluluğunun araştırılması gerektiğini ifade etti. Şu ana kadar bağımsız bir uluslararası soruşturma başlatılmamış olması ise eleştiri konusu olmaya devam ediyor.

Yeni Rejimin Tutumu ve Açıklamaları

Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmed El-Şaraa, olaylardaki doğrudan hükümet sorumluluğunu reddetti. El-Şaraa yaptığı açıklamada, “yaşanan şiddet olaylarının kontrol dışı kalan unsurların işi” olduğunu öne sürerek, resmi ordu ve polis güçlerinin katliamlarla ilişkisi bulunmadığını iddia etti. Ayrıca, olayların soruşturulması için bağımsız bir komisyon kurulacağı duyuruldu.

Ancak birçok gözlemci, Şaraa hükümetinin bu açıklamalarını inandırıcı bulmuyor. Çünkü sahadan gelen videolar ve tanık ifadeleri, en azından bazı devlet bağlantılı grupların bu katliamların aktif faili olduğunu ortaya koyuyor. Dahası, şimdiye kadar katliamları gerçekleştirdiği belgelenen kişilerden hiçbirinin tutuklanmaması veya yargı önüne çıkarılmaması, hükümetin gerçekten hesap verebilirlik istediği yönündeki iddiaları zayıflatıyor.

İnsani Sonuçlar ve Bölgesel Etkiler

Katliamlar sonrası bölgede ciddi bir insani kriz baş gösterdi. On binlerce Alevi sivil, Lazkiye ve Tartus gibi sahil kentlerinden göç ederek daha güvenli gördükleri bölgelere veya Lübnan’a sığındı. Bu kitlesel göç dalgası, bölgede hem demografik yapının değişmesine hem de yeni toplumsal gerilimlerin oluşmasına zemin hazırlıyor.

İnsani yardım kuruluşları ise güvenlik riskleri nedeniyle bölgeye tam erişim sağlayamıyor. Elektrik, su ve sağlık hizmetlerinin büyük ölçüde kesintiye uğraması, bölgede salgın hastalıklar ve açlık tehlikesinin büyümesine yol açtı. Uluslararası toplumun yardımlarını artırması çağrıları yapılıyor, ancak siyasi çekişmeler bu çabaları da sekteye uğratıyor.

Geçiş Sürecinin Karanlık Yüzü

Suriye, Esad sonrası döneme girerken birçok gözlemci ülkede barış ve demokratikleşme umudu taşıyordu. Ancak yaşanan bu katliamlar, geçiş sürecinin ne kadar kırılgan olduğunu ve mezhepsel fay hatlarının hala derin bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. Adalet ve hesap verebilirlik sağlanmadığı sürece, ülkede kalıcı bir barışın tesisi mümkün görünmüyor.

Ahmed El-Şaraa hükümetinin bu süreçte nasıl bir tutum alacağı, sadece kendi meşruiyetini değil, aynı zamanda Suriye’nin gelecekteki siyasi yapısını da belirleyecek. Ancak şu an için eldeki belgeler, yeni rejimin de eski düzenin karanlık uygulamalarından tamamen uzaklaşamadığını gösteriyor.