Söke Ovası 45.000 ha alanıyla ve verimliliği ile ülkemiz ovalarında önde gelen tarımsal alanlardan biriydi! Ancak her geçen gün bu özelliğini yitirmeye başladı. Özellikle rastgele kullanılan kimyasal gübreler ve kirlenmiş menderes suyuyla yapılan sulamalardan, yağışsız geçen uzun dönemli kuraklıktan dolayı, topraktaki bozunma en üst sevilere çıkmıştır. Tuzluluk, alkalilik ve bor toksitesinin artmasıyla çölleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durumu son yıllarda yapılan analiz çalışmaları ile iyice kesinlik kazanmıştır.
Bu kanaatimizi doğrulayan, Söke Ziraat Odası ve Aydın Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü ile birlikte yapılan,78 ayrı noktada alınan toprak analizi çalışma sonuçlarıdır. Bu çalışma ovanın son durumu hakkında bize net bilgi vermektedir. Bununla ilgili yapılan çalışmada şöyle denilmektedir: “Tarım arazilerinin bilinçsizce kullanılmaları sonucunda insanoğlunun çevreye verdiği zararlar ve tarım arazilerinin kirletilmesi son yılların en büyük felaketlerinden biri olmuştur. Bilinçsiz kullanılmaları sonucu bu arazilerin kirletilmesi, çoraklaşması geriye dönüşü olmayan kalıcı toprak kayıplarını beraberinde getirmiştir. Toprak kayıplarına sebebiyet veren en önemli parametreler tuzluluk ve alkaliliktir. Söke ovası topraklarının önemli bir bölümü ise delta yani denizden kazanılmış arazilerden oluşmaktadır. Bu nedeniyle, topraklarının tuzlu ve alkali olması olasılığı çok yüksektir. Kurak geçen yaz aylarında ovanın batısında, denizden karaya doğru deniz suyunun topraklara sızarak taban suyunu etkilediği saptanmıştır (Altınbaş ve ark., 1999). Tuzdan etkilenen tarım topraklarının hem değerleri ve hem de verimlilik durumlarında olumsuz bir düşüş söz konusudur. Yetiştiriciliği yapılan bitkinin tuza karşı tolerans durumlarına göre tuzluluk bitkide verim kayıplarına neden olabilmektedir. Uma ve Patil, (1996)’ın bildirdiğine göre tuzluluğu artmasıyla birlikte bitkinin bütün büyüme ve ürün parametrelerinde azalma olmaktadır. Toprakların tuzluluğu bitkisel üretimi oldukça kısıtlamaktadır.” (*) Denilerek durumun ne derece olumsuzluğa doğru kaydığını göstermektedir. Ayrıca Söke ovasının delta ile oluşan bölümünde ise tuzluluk durumu daha erken ortaya çıkarak, çoraklaşmayı hızlandırdığını da araştırmadaki sonuçlarda görülüyor.
Gerek aşırı yağışlarda, gerekse ilkbaharda B.Menderesin tarımda kullanılmayacak derecede kirliliğe sahip suyunun tarlalara salınarak, süzdürme yöntemiyle kimyasallardan arındırılması faaliyeti de yer altı sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Bu konuda da bu çalışmada şuna işaret ediliyor: “Her iklim koşulunda oluşabilen tuzluluk problemi, kurak koşullarda daha fazla ve çabuk bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Yoğun yağışların olduğu kış aylarında tuzluluk ve alkalilik sorunu teşkil eden toprak parametreleri alt katmanlara yıkanmakta, yağışın miktarına göre taban sularına karışabilmektedir. Yağışların azaldığı ve buharlaşmanın arttığı durumlarda ise tuzluluğun tekrar artış göstermesi kaçınılmaz gözükmektedir.” Yani yağışın durumuna göre yüzeydeki tuzluluk ya taban suyuna ulaşarak onu kirletmekte, yada yüzeydeki toprağı dah da çoraklaştırmaktadır.
Bunun için ovanın daha fazla zarar görmemesi için gerekli çalışmaların ivedilikle yapılması kaçınılmazdır. Söke Ziraat Odasının ve Adnan Menderes Üniversitesinin bu çalışması bizim için olumlu bir adımdır. Ancak bu verilerin açıklanması yetmiyor. İlgili kurumların da tespit edilen bu veriler ışığında gerekli adımları atıp, çiftçilerimizle beraber iyileştirici çalışmalara başlamalıdırlar. Çalışmada ayrıca ne yapılması gerektiğini de şöyle ifade edilmektedir: “Böyle topraklarda tuzluluk ve alkaliliğin giderilebilmesi için tuza toleransı yüksek olan bitkiler tercih edilmeli, toprak yıkanmalı ve toprakaltı drenaj sistemleri kurulmalıdır. Ayrıca tuzun etkisini giderecek uygulamalar ve tuzlanmaya engel olacak kontroller yerine getirilmelidir. Alkalilikte jips uygulaması ve yıkama işlemleri gerçekleştirilmelidir. Tuzluluk dinamik bir yapıya sahip olduğundan eğer bölge için haritalar yapılmış ise bu haritaların daha kısa sürelerde güncelleştirilmeleri ya da o bölge için tuzluluk durumlarının daha kısa periyotlarla güncel tuzluluk ve alkalilik durumlarının takip edilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile Söke ovasının güncel tuzluluk ve alkalilik durumları ortaya çıkarılmıştır.” Denilerek gerekli yol ve çalışma biçimi de gösterilmiştir. Ancak bu yıkanma işlemi 4. Derece kirlilik unvanına sahip Menderes suyuyla olmamalıdır. Çünkü bu tür bir faaliyet yer altı sularını da kullanılamaz hale getirecektir.
Çalışmanın en belirgin sonuçlarını ise şöyle sıralamışlar: “Toprak tuzluluğunun derecesine ve bitki çeşidine bağlı olarak bitki verimi de olumsuz etkilenmektedir. Elde edilen sonuçlara göre Söke ovası topraklarında tuzluluk sorunun bulunduğu noktalarda alkalilik sorunu da bulunmaktadır. Sodyum içeriklerinin toprakların tekstürüne bağlı olarak derinlikle birlikte arttığı görülmektedir. Değişebilir katyonlardan magnezyum elementi varlığı değerlendirildiğinde, her iki derinlikte de kalsiyumda olduğu gibi yüksek değerlerde olduğu tespit edilmiştir. Söke ovası topraklarının yüksek miktarlarda sodyum, kalsiyum ve magnezyum içermeleri toprak reaksiyonu açısından olumsuz etkiler göstermektedir. Bitkisel üretimde toprakların pH değerlerinin nötr ve nötre yakın değerlerde olması istenir. Aksi hallerde bitki besin elementlerinin yarayışlılıkları açısından olumsuzluklar yaşanmaktadır. Çalışma alanı topraklarında bor konsantrasyonları da oldukça yüksek bulunmuştur. Bor iyonları toprakta genellikle klorür ve sülfatlarla birlikte bulunmaktadır.” Ayrıca son yıllardaki Jeotermallerden dolayı havzaya bırakılan Termal akarlardan dolayı toprakta bor yönünden de birikim artmaktadır. Bunun yanında çiftçinin bilinçsizce, verimi artırma uğruna uyguladıkları aşırı gübrelemenin ürünü olduğu akla gelmektedir. Bu ise toprakta bozunmalara ve süreç içinde verim düşüklüğü yanında, toprakta tuzlanma ve çoraklaşma olayı sonucu çölleşmeye varacaktır. Aslında yapılan bu çalışma çiftçilere iyi bir şekilde anlatılıp, onların toprağın ihtiyacı gübreyi vermeleri sağlanmalıdır. Ayrıca bu yardımla Söke ovasının verim kalitesinin korunması sağlanabilir. Ve insanlarımız daha sağlıklı gıdaya erişebilir. Bugünkü koşullarda elde edilen ürünlerin kalitesinde de büyük bir belirsizlik söz konusudur. Bu konuda da üretilen tüm ürünlerin analizlerinin de yapılarak kamuoyu bilgilendirilmelidir. Devlet yurttaşına sağlıklı gıda sağlamakla da yükümlüdür. Bu ise havzaların genel durumunun incelenerek güncellenmesi ve yapılması gereken çalışmaların ivedilikle başlatılması gerekmektedir. Bu haliyle sağlıksız ürünlerin tüketimi ise toplum ve tüm canlıların sağlığı tehlikeye atmaktadır.
(*)-Aralık 2019
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022