BirGün Pazar ekinde Semiha Durak’ın kaleme aldığı ‘Gramsci’nin mezarında Nâzım’ı anarken’ yazısı, Gramsci ve Nâzım Hikmet’in hayatlarına ve eserlerine dair ilginç bilgiler ve gözlemler sunuyor.
Gramsci’nin mezarının bulunduğu Roma’daki Protestan Mezarlığı’na yaptığı ziyaretleri anlatan Durak, burada Nâzım Hikmet’in de bir dönem yaşadığı evi ve onunla ilgili anıları da paylaşıyor. Makale, iki büyük düşünür ve şairin ortak noktalarını ve farklılıklarını da irdeliyor.
Makalenin başında Durak, Gramsci’nin mezarının neden Protestan Mezarlığı’nda olduğunu açıklıyor: “Gramsci’nin mezarı Protestan Mezarlığı’nda çünkü o dönemde Katolik Kilisesi komünistleri kabul etmiyordu. Gramsci’nin ailesi de onun isteğine uyarak cenazesini buraya defnetti.” Durak, bu mezarlığın Roma’nın en güzel yerlerinden biri olduğunu ve burada pek çok ünlü sanatçı ve yazarın da mezarlarının bulunduğunu belirtiyor.
Durak, makalenin devamında Gramsci’nin hayat hikayesini kısaca özetliyor. Gramsci’nin Sardunya adasında fakir bir ailenin çocuğu olarak doğduğunu, çocukluğunda hastalıklar geçirdiğini, eğitimine devam edebilmek için burs kazandığını, Torino Üniversitesi’nde felsefe okuduğunu, İtalyan Sosyalist Partisi’ne katıldığını, daha sonra İtalyan Komünist Partisi’ni kurduğunu ve Mussolini’nin faşist rejimi tarafından tutuklandığını anlatıyor. Durak, Gramsci’nin hapishanede yazdığı ünlü Hapishane Defterleri’nden de alıntılar yaparak onun düşünsel katkılarını vurguluyor.
Durak, makalenin ikinci bölümünde ise Nâzım Hikmet ile Gramsci arasındaki bağlantılara değiniyor. Durak, Nâzım Hikmet’in 1929-1938 yılları arasında Moskova’da yaşadığını ve burada Gramsci’nin eserlerini okuduğunu söylüyor. Durak, Nâzım Hikmet’in 1938’de Türkiye’ye döndükten sonra da Gramsci ile ilgili yazılar yazdığını ve onun fikirlerinden etkilendiğini belirtiyor. Durak, Nâzım Hikmet’in 1950’de Türkiye’den kaçtıktan sonra Roma’ya geldiğini ve burada Gramsci’nin mezarını ziyaret ettiğini de aktarıyor.
Durak, makalenin son bölümünde ise Gramsci ve Nâzım Hikmet’in ortak yönlerini ve farklılıklarını karşılaştırıyor. Durak, her ikisinin de devrimci şairler olduğunu, halkın sorunlarına duyarlı olduklarını, hapishanede yazdıkları eserlerle dünya edebiyatına damga vurduklarını yazıyor. Durak, aynı zamanda her ikisinin de kendi kültürlerine bağlı olduklarını, ulusal kimlikleriyle evrensel değerleri harmanladıklarını, farklı dillerde ve üsluplarda şiirler yazdıklarını da ekliyor. Durak, farklılıklar olarak ise Gramsci’nin daha çok teorik ve siyasi yazılar kaleme aldığını, Nâzım Hikmet’in ise daha çok lirik ve duygusal şiirler yazdığını söylüyor. Durak, ayrıca Gramsci’nin hayatı boyunca yalnız kaldığını, Nâzım Hikmet’in ise pek çok aşk yaşadığını da ifade ediyor.
Durak, makalesini şöyle bitiriyor: “Gramsci ve Nâzım Hikmet, iki farklı coğrafyanın, iki farklı kültürün, iki farklı insanın ortak mücadelesinin simgeleri. Onlar, bize hem düşünmenin hem de duymanın gücünü gösterdiler. Onları anlamak ve anlatmak, bugün de çok önemli. Çünkü onlar, hâlâ bize ışık tutuyor.”
Semiha Durak’ın yazısının tamamını okumak için adresini ziyaret edebilirsiniz.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024