Sevgili şehirli kadınlar, kızmayın bana…

Dünyada ve özellikle yaşadığım coğrafyada; evet ezilen ve şiddete maruz kalan kadın sayısı, ücret eşitsizliği, işten çıkarılma oranı erkeklere oranla çok daha fazla. Daha neler sayabiliriz hem de istatistikleriyle. Önemli acılar bunlar.

Elbette hepsi gerçek ancak başka gerçeklerin de konuşulması gerekmiyor mu? 

Kendi hayatlarında devrim gerçekleştirememiş kadınlar hangi özgürlüğü telaffuz ediyorlar anlamakta güçlük çekiyorum. Anne- baba evinden evlenerek çıkıp, kendi ayaklarının üzerinde durmanın ne olduğunu bilmeyerek büyümedi mi bu kadınların çoğu, hatta erkeklerin? (Ben de dahil olmak üzere)  Kendi isteklerinin, inandıkları hayatın peşinden sürüklenmek yerine, beyaz eşyalarını tamamlayıp, büyük bir sülale eşliğinde evlenerek, ne istediklerini bilmeden, düşünmeden başlamadı mı birçoğu hayata?
Erkeği sürekli olarak bir kurtarıcı ve ona hayatın nimetlerini sunan bir güç olarak görmediler mi? Masaldaki prensesi kurtaracak bir güç simgesi olan erkek kahramanı beklemediler mi çoğunlukla? Kurtarıcının arkasından sürüklenmeyi istemediler mi? 
Boşanma davalarında erkeğe yüksek nafaka ödetmeye çalışanlar kadınlar değil mi? 
Hatta bence haysiyetsizce bu nafakayı bir ömür boyu almak isteyip,  geçim kaynağı haline getirmeye çalışıp,  bilmem kaç senede bir nafakanın  yükseltilmesi için mahkemeye başvuranlar da kadınlar değil mi? 

Boşanırken kendilerine ait ev, nafaka, bankada nakit para istemediler mi?
Hatta kimi zaman hınçla, ‘hiçbir şey yapmadıysam bu evlilikte şu kadar sene sana karılık yaptım, sana çocuk verdim’ cümlesini kurmadılar mı? 
Erkek de kadına çocuk vermedi mi bu durumda?
Aldatıldıkları halde boşanmayıp, evliliklerine devam etmediler mi? ‘Her erkek yapar, benden ayrılmayı seçmedi  ve seviyor cümlesini sarfetmediler mi?   
Kendi adıma tüm arkadaşlarım tarafından bir erkek ile yemeğe çıktığımda hesap ödediğimde gerizekâlı olarak atfedildim.
Bu erkekler kadınları finanse etmek için mi geldi dünyaya?
Neden korunmak ve kollanmak istiyorsunuz sevgili kadınlar?
Hem koruyup kollanmak hem de özgürlük ve eşitlik  istiyoruz diyorsunuz.

Eşitlik nedir, özgürlük nedir?
Sınırların olmadığı yerde özgürlük olur mu?
Özgürlük,  mini etek de giyerim, sokakta da öpüşürümden çok daha öte bir şey değil midir kadın için? 

İnsan olma haklarını erkeğe teslim edip, sonra mini etek giyme özgürlüğünden söz edilmesi tuhaf değil midir? 

Elbette mini etek giyilsin.
Mini etek giyip, en temel konularda esprili görünse de ‘ ben bilmem beyim bilir’ cümlesini sarfeden sen değil misin?
Kocan haftada bir arkadaşlarıyla meyhane günü yaparken, sen ancak sinemaya gidebiliyorken, şu sosyal medyada dahi kocanın, sevgilinin tepkilerine göre paylaşımlar yapıyorken, tüm bunların karşılığında finanse edilen bir hayata emanet etmiyor musun kendini…?

Bunu isteyerek yapıyorsun üstelik.
Kaç kadın partneriyle tatile giderken masraflarına ortak oluyor? 
Bunlar Türkiye gerçekleri değil diyeceksiniz.
Elbette bunlar da  Türkiye gerçekleri.

Mikro düzeyde olan sınıfsal farklılıklar makro düzeyde de aynı şekilde cereyan ediyor. Temizlik işi yapan günde sekiz saat çalışan kadın ile nakliye işi yapan kocası sırt sırta vermiş hayatı sessizce üstleniyorlar da, sen kimsin de hadi biraz abartayım,  estetik dertlerinden, finanse edilen bir hayatın içerisinde boşanırken, emek vermediğin bir hayatın hangi hakkını diğer kişiden istiyorsun? Bu erkeği sömürmek değilse nedir? Kurumsal hayatın içerisinde canı çıkıp, çocuğunun özel okul parasını denk getirmeye ve senin hayatını, kişisel zevklerini de sağlamaya çalışan erkek, akşam televizyon karşısında uyukladığında bu ne biçim adam diye söyleniyorsun. Onun seni ezdiği gibi sen de onu eziyorsun. Pasif bir söylemle, mağdur rolüyle eziyorsun üstelik.
Benim 15 yaşındaki oğlumun kafasına arkadaşlarıyla buluştuğunda ‘anne biraz fazla para verebilir misin, kızlar varsa  yemek ısmarlayacağız’ fikrini sokan sen değil misin?
Bizler çocukken; kadınlar öğretmen olsun, eczacı olsun, az yorulur fikriyle büyütenler kim? 

Etrafımdaki en entelektüel kadınlar, parasal güçleri olsa da, erkekteki parasal gücü fazlasıyla görmeyi, hemen hemen gittiği hiçbir yerde hesap ödememeyi, teslim olmayı ve kendini emanet etmeyi, erkekten daha az çalışmayı, zevk aldığı şeylerle uğraşmayı, mümkünse zevk aldığı uğraşıları erkek finanse etsin istiyor.
Mümkünse bunların da istatistiksel oranları ortaya çıksın lütfen.

Elbette söz ettiğim  hiçbir şeyi ne genelleştirebilir ne de kişiselleştirebiliriz ancak görmezden de gelemeyiz.
Erkek var, erkek var… 
Kadın var, kadın var… 
Ancak bunlar da var… 
Erkek pirüpak değil ama kadın da değil… 
Erkeğin kadını ezdiğini görüyorum, kadının da erkeği ezdiğini görüyorum…
Erkeğin erkeği ezdiğini görüyorum, kadının da kadını ezdiğini görüyorum… 
Hatta çocuğun diğer çocuğu ezdiğini de görüyorum. 
Kadının şiddet gördüğünü biliyorum, erkeğin kadın tarafından şiddet gördüğüne ise hiç tanık olmadım. 
Fiziksel gücü yetseydi o da olurdu muhtemelen…
‘İnsan’ gerçeğini göz ardı edemeyiz..
Ortada insan  var.

İşte o ‘Homo Sapiens’ dedikleri… 
Bir şeyin cılkı çıktı mı tadı çıkmıyor.
İnanın öyle. 
Bence elbette…

Kapak ve iç fotoğraf: Gülnur Ünlütürk –  St. Petersburg

Arzu BURSA