Sedat Peker videolarına gazetecilik etiğinden bakmak

Sedat Peker’in Youtube’ta yayımladığı videolar ve bu videolarda ifşa ettikleri geniş bir yankı uyandırdı. 90’lardan itibaren (derin) devletle olan ilişkisi, 2015 sonrası AKP ile yakınlığı bilinen Peker, bir kısmına dâhil olduğu, bir kısmına ise tanık olduğu birçok suçu, şimdilik sekiz bölüme ulaşan videolarında isimler vererek açıkladı. Mehmet Ağar, Korkut Eken, Süleyman Soylu gibi isimler hakkında anlattıkları, devletin en üst kademesinden altlara doğru yöneticileri açıklama yapmak zorunda bıraktı.

İktidara yakın medyanın sınavı

Videoları toplamda 70 milyon görüntüleme alan ve ortaya attığı iddialar Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ciddiye alınan Peker’in açıklamaları böylesine etki yaratırken, iktidarın sahipliği ya da kontrolü altındaki medyada ise tamamen görmezden gelindi. Daha önce birçok başka olayda gördüğümüz gibi, Peker’in açıklamaları haber yapılmazken, iktidar yetkililerinin Peker’in iddialarını inkâr eden beyanları haberleştirildi. Yani bu medyaya dâhil olan gazete ve televizyonların izleyici/okurları, aslında bu yetkililerin tam olarak neyi inkâr ettiğini bilmeden bu haberleri okudu, izledi.

Peker’in, Hadi Özışık’la gerçekleştirdiği görüntülü telefon görüşmesini yayımlamasının ardından da gazeteci ile haber kaynağı arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği tartışıldı. Bu görüşmede, kendisini gazeteci olarak nitelendiren

Özışık’ın Sedat Peker’le bir dostluk ilişkisi kurduğu, bunun da ötesinde Soylu ile Peker arasında bir arabulucu rolünü üstlendiği anlaşılıyordu. Bu durumu, gazetecilik etiğine aykırı bulan yorumlar şüphesiz haklı. Ancak bu olay, münferit bir etik ihlalden ziyade, iktidara yakın gazetecilerin iş tanımını yeniden belirlemeye yol açacak düzeyde vahim bir örnektir. Yani Özışık ve benzerlerinin gazetecilik adı altında yaptıklarını anlayabilmek ve tanımlayabilmek için, gazetecilik etiği sınırları elverişli bir değerlendirme alanı olmayacaktır.

Bunu, yine Peker’in ifşaları üzerinden gerçekleşen başka bir olayda daha gördük. Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Musab Turan, basın toplantısında bakanlar Mustafa Varank ve Bekir Pakdemirli’ye sorduğu “soru” da Peker’in ifşalarını hatırlatıyor. Turan, “AKP’nin Soylu’dan daha mı küçük olduğunu” sordu ve konuşmasını şöyle noktaladı: “Sayın Bakanım, üç buçuk yaşında oğlumun yüzüne bakarken maskeli balodan dolayı ben utanıyorum.” Bu olayın ardından Turan, hızlıca “FETÖ’cü” ilan edildi ve AA’dan kovuldu. Partide çeşitli görevler üstlendiği anlaşılan babası, oğlunun açıklamalarını kınayan bir tweet atmak zorunda kaldı. Aslında Turan’ın burada yaptığı bir gazetecilik faaliyeti değildi. Sadece elinde bulunan konumu, parti içi mücadelenin bir aracı olarak kullanmıştı.

Özetle, Peker ifşalarıyla iktidara yakın gazeteciliğin verdiği sınav, gazetecilik ilkeleri ve habercilik motivasyonundan ziyade, gazetecilik mesleğinin siyasi ve ekonomik çıkarlar için araçsallaştırılmasından doğan sonuçları önümüze serdi.

İfşalar ve gazetecilik

Peker’in ifşaları iktidarın kontrol ettiği medya alanının dışında kalan medya tarafından, ilk günden itibaren yakın bir şekilde izlendi ve haberleştirildi. Kısıtlı imkânlarla ve çoğunlukla internet ortamında yayın yapan bu kuruluşların ürettiği haberler, aslında bu gibi durumlar başta olmak üzere gazeteciliğe ne kadar ihtiyaç olduğunu kanıtladı. Buna rağmen bu alanda da Peker’in ifşaları ile gazeteciliğin bir sınav verdiğini söyleyebiliriz.

İlk olarak, Saygı Öztürk’ün Sözcü gazetesinde Mehmet Ağar ve Korkut Eken’le söyleşileri eleştiri konusu oldu. Öztürk’ün Ağar’la görüşerek yaptığı haberde, Ağar’a sadece Yalıkavak Marina’daki konumu üzerine soru sorması, “Kuşkusuz başka sorularım da oldu. Ancak şu aşamada önemsediği konu marina olduğu için diğer sorulara cevap vermedi” diyerek haberi sadece Ağar’ın seçtiği cevaplar üzerine kurması kuşkusuz gazetecilik adına olumsuz bir durumdu. Üstelik marina konusunda bile sorulması gerekenlerin sorulmaması, iddialar doğrultusunda meselenin özüne inmekte ısrar edilmemesi ve cevaplardaki, konuyla alakası olmayan, hamaset dilinin bütün haber metnine yedirilmesi, Ağar’ı haber kaynağı olmaktan ziyade haberi kurgulayan/çerçeveleyen konumuna getirdi.

İkinci olarak, Soylu’nun Habertürk kanalına konuk olduğu program gazeteciler üzerinden yoğun bir şekilde tartışıldı. AKP’li bir yöneticinin, uzun bir zaman sonra iktidar kontrolünde olmayan gazetecilerin karşısına çıkması doğal olarak bu gazetecilerin performansı konusunda büyük bir beklenti yarattı. Ancak, programın dört gazeteciyle gerçekleştirilmesi, moderasyonun etkili bir şekilde yürütülmemesi ve bakanın sorulara cevap vermeme stratejisiyle hareket etmesi, bu gazetecilerin çabalarının sonuçsuz kalmasına neden oldu.

Burada gazetecileri, bakanın kendisini aklamak için kurduğu sahnenin figüranları olmakla eleştirmek kanımca haksızlık olur. İki gazeteci, iddiaları konu alan soruları sormaya çalıştı, bu konuda belli derecede ısrar etti, ancak bakan bunları cevaplamaktan kaçındı. Bu aşamada gazetecilerin programı terk etmesi etik bir zorunluluk değildi. Üstelik, sorulara cevap vermekten kaçınmak, soru sorulurken konuyu değiştirmek ve gazetecilere söz hakkı vermemek de, sorulara muhatap olanın, konuşulan konu hakkındaki tavrını ortaya koyan bir göstergedir. Bu olay, canlı yayında gerçekleştiği için, yazılı bir haberden ayrı değerlendirilmelidir.

Bunların dışında, Peker’in ifşalarına yönelik bir analiz/yorumlama tarzı da, özellikle Youtube’ta epey yaygınlaştı. Bu tarz, videoda anlatılan olayları bir bağlam içerisine yerleştirmekten ve daha anlaşılır kılmaktan ziyade, bizzat analizciler tarafından da çoğaltılan derin ilişkiler ve komplolar yumağıyla sarmalanmış bir gösteri olarak kurgulamaktadır. Gazetecinin görevi, ortaya saçılanları, kamu çıkarını önceleyerek ve bir bağlam içerisine yerleştirerek sade, anlaşılır bir şekilde sunmakken, bu isimler seçici bir bağlantılandırma ve daha da karmaşıklaştırılmış bir anlatımla, üstelik haberleştirme yerine hikâyeleştirme yolunu seçerek, videolar üretmektedir. Gazetecilerin, kendilerini bir haber kaynağı haline getirmeye çalışan bu isimlere eleştirel bir şekilde yaklaşması gerekmektedir.

Nasıl haberleştirmeli?

Buraya kadar anlattıklarımız, Sedat Peker’in geçmişte yaptıkları ve tanık olduklarını ifşa/itiraf etmesinin gazetecilik mesleğinin sorumluluklarının hatırlanmasını da beraberinde getirdiğini gösteriyor. Bu bir aylık süreçte karşılaştıklarımızı gazetecilik etiği ve meslek ilkeleri açısından değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz:

  1. İktidara yakın olan medya, çok yakın geçmişte Peker’i iş adamı olarak nitelendirirken, şimdilerde organize suç örgütü lideri olarak tanıtmaktadır. Bu medya grubu açısından insanların ve olayların tanımlanması, hatta bazı siyasi yapıların ve şahısların isimlerinin okunuşları bile iktidarın dönemsel siyasi konumlanışına göre değişmektedir. Bu gazetecilik ilkelerine aykırı bir yaklaşımdır. Bu nedenle Peker ifşaları ile ilgili yapılan haberlerde, Peker ve ifşa ettiği isimlere yönelik, sıfat kullanmaktan kaçınılmalı, ancak videolarda ismi geçen herkesin yargılandığı davalar, giydiği hükümler, yaptıkları iş, kurdukları bağlantılar gibi arka planları bağlam içerisinde sunulmalıdır.
  2. Peker, videolardan kolayca anlaşılabileceği gibi kendisine yeni bir imaj yaratmaya çalışmaktadır. Çekimlerin yapıldığı mekânın düzenlenmesinden, masaya ve arka plana yerleştirilen simgelere, anlatılan hikâyelerden, izleyicilere yönelik hitap şekillerine kadar her şey, bir iletişim stratejisinin parçasıdır. Gazeteci, bu ifşaları haberleştirirken, bu imaj üretimi çabasına destek olmamalı, bu kurguyu olduğu gibi habere taşımamalı, ifşaların suç teşkil eden ve kamuyu ilgilendiren kısımlarını öne çıkartmalıdır.
  3. Peker, bir önceki maddede andığımız nedenler dolayısıyla, videolarının büyük kısmında bir performans sergilemekte, dramatize bir anlatıma başvurmakta ve ifşalarıyla alakasız birçok konuda fikir belirtmektedir. Gazeteciler, bu karmaşa içerisinden en sarih özeti çıkartmalı, videoları anlaşılır ve sade bir şekilde haberleştirmelidir. Bunun yanında, ifşa edilen olayların ve isimlerin (Peker de dahil) arasında bir bağlam kurmalı, anlatılanları bir itirafçının söyledikleri olarak bırakmayıp bir bağlamın içine yerleştirmelidir. Yani, gazeteci Peker’e bir haber kaynağı olarak yaklaşmalıdır.
  4. Olayın doğası ve Peker’in yöntemi gereği, bu haberlerin magazinelleşmesi tehlikesi vardır, ki bunun örneklerine de rastlanmaktadır. Ciddi ve kamu çıkarını ilgilendiren iddiaların aksine, hitap şekilleri, karmaşık ilişkiler ve kişisel husumetlerin ön plana çıkartıldığı magazinel bir haberleştirme şekli, “dikkati farklı yönlere kaydırma ve yaşanılan gerçekliği, maddi temelleri olmayan bir başka gerçekliğe dönüştürme”* riskini beraberinde getirecektir.
  5. Videolarda ismi geçen insanlarla yapılacak görüşmeler ya da röportajlar, bu insanların kendilerini aklama fırsatını yakalayacağı bir kurguda olmamalıdır. Hangi şekilde olursa olsun, bir insanla sadece görüşmüş olmak, haber değeri taşımaz. Burada haber, kişilerin o günkü gündem için taşıdığı değer üzerinden değil, iddiaların gerçekliğini araştırmak üzerinden kurulmalıdır.

Sedat Peker olayı, halkın doğru haber alma hakkı açısından önemli veriler barındırmaktadır. Çeşitli ülkelerde ve çeşitli zamanlarda bu tip itiraflar/ifşalar, demokratikleşme yolunda güçlendirici bir etki yaratmıştır. Peker’i bunlardan ayıran ise sosyal medya çağında, yeni medya teknolojileri marifetiyle bunları gerçekleştiriyor olmasıdır. Bu da gazetecilik etiği ve ilkeleri alanında yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir. Gazetecilik/medya etiği donmuş ve statik bir alan değil, yeni olay ve olgularla kendini yenileyen, pratik gazetecilik faaliyetiyle etkileşim haline olan bir alandır. Bu nedenle bu yazıda tartışılan sorunlar, sadece Peker olayıyla sınırlı olarak değerlendirilmemelidir.

Gazetecilik açısından karanlık bir dönemden geçtiğimiz kuşkusuz, ama bu karanlık tünelden geçerken çıkardığımız derslerin, ileride adını hak eden bir gazetecilik alanının kurulması için bize yol göstereceği de bir o kadar gerçek.

 Kaynak: Türkiye Etik Gazetecilik Koalisyonu, etikgazetecilik.org