Seçimler İki Farklı Vizyon Arasında

Yarınki seçimlerde siyasetle ilgili her konuda iki farklı seçenek önümüzde olacak. Özgürlük anlayışından adalete, eğitime bakıştan ekonomiye kadar her alanda. Bu konulardan birçoğunda farklar çok derin. Her ne kadar “İkinci Yüzyıl” söylemi ile “Türkiye Yüzyılı” bir benzerlik çağrıştırsa da, ülkemizin geleceği için temelden farklı iki vizyon var. Aslında ilk defa bu kadar uzak geleceğimizi de oyluyor olacağız. İki vizyonu genel hatlarıyla herkesin bir ölçüde bildiğini düşünebiliriz. Yine herkesin kendi değer yargılarına, inançlarına, bilgisine ve duygularına göre tercihte bulunacağını da biliyoruz.

İki yaklaşım arasında kökten farklı ve hepimizin gündelik hayatını doğrudan etkileyecek konu da ekonomi. Bu konuda birkaç gözlemi paylaşmakta yarar görüyorum. Sağlıklı bir ekonomi politikasının birkaç ön koşulu var. Bunlardan birincisi, yaklaşımınızın ekonomi literatüründe yerini almış temel bilgilere ve gerçeklere dayanması. Kuşkusuz ekonomi biliminin bize sunduğu bilgiler her konuda kesin öngörüde bulunmayı mümkün kılmıyor, ama bazı konularda gerek teorik temel, gerek çeşitli ülkelerin deneyimleri daha sağlıklı öngörülerde bulunmamızı mümkün kılıyor. Esas mesele de, bu ayırımın çok iyi bilincinde olmakta. Eğer en temel konularda kendi kafamıza göre “orijinal fikirler” ileri sürüp uygulamaya kalkarsak, topluma maliyeti çok ağır oluyor. Ülkemizdeki faiz inadının yarattığı ekonomik ve sosyal maliyet olumsuz bir örnek olarak ilerde ders kitaplarında yer alacak.

Sağlıklı bir ekonomi politikasının ikinci ön koşulu uygulamanın bilgili ve deneyimli kadrolar tarafından yürütülmesidir. Bu konuda Türkiye’deki uygulamada bir süredir ciddi bir eksiklik olduğu açıktır. En korkulacak kadrolar da “bilmediğini bilmeyen” yetkililerdir. Yarınki seçimlerde ekonomi politikalarına ilişkin olarak kadro konusunda iki çok farklı seçenek söz konusudur. Birinci seçenek, bugüne kadarki uygulamaların sorumluluğunu taşıyan kadrolar. İkinci seçenek, altı partiden ikişer ekonomi kurmayının oluşturduğu temel kadro ve onun etrafında oluşacak yeni uzmanlar. Altı partiden on iki kişilik grupta öğrenim ve deneyim açısından gerçekten güçlü bir kadro olduğunu, ekonomi konularıyla ilgilenen herkes kabul edecektir. Tabii bazı farklı görüşler de olabilir, örneğin sayın cumhurbaşkanı iki gün önce gençlerle yaptığı toplantıda bu konudaki görüşünü şöyle açıklamış: “Millet ittifakının ekonomi takımı ismi cismi çok belli olan tipler değil”! Bazılarının Türkiye’de gayet iyi bilindiği gerçeği bir yana, bazılarının da akademik dünyadaki bilinirliği hiç o kadar az değil.

Ekonomi politikasında bilgi-birikim ve kadro yanında üçüncü ön koşul sağlam ve güvenilir verilere sahip olunması ve bu verilerin toplumla da paylaşılması. Saydamlık her zaman güven yaratır, aynı zamanda sağlıklı eleştirilerin yolunu açar, ekonomideki aktörlerin gelecek planlarını daha isabetle belirlemesini kolaylaştırır. Son zamanlarda ekonomiyle ilgili verilere ilişkin bir güven aşınması söz konusu. Bu sorunun önemsenmesi ve aşılması gerekiyor.

Yukarıda sıraladığımız koşullar (kuşkusuz liste biraz daha uzatılabilir) sorunların doğru teşhis edilmesini ve çözüm önerilerinin doğru saptanmasını mümkün kılar. Aksi takdirde yanlış tanı ve yanlış önlem sorunları daha da ağırlaştırır. Bu konuda da tek bir örnek vermek yeterli olacaktır. Sayın cumhurbaşkanı son günlerde bir miting konuşmasında güncel bir soruna koyduğu tanıyı ve önlemi şöyle açıklıyordu: “Cambazlar,ahlaksızlar, terbiyesizler domatesi,patatesi 15 liraya, 20 liraya çıkardılar. E şimdi? Marketlerde 7,5 liraya düştü. Bu seçimlerden sonra sıkıysa, bu oyunları yapsın. Hepsi soluğu yargıda alacak”. Tanı ve önlem yanlış, veri de yanlış. Ünlü üç market zincirindeki domates fiyatlarına bakan bir kişi iddia edilen fiyatların söz konusu bile olmadığını görür. Ayrıca fiyatların nasıl belirlendiği (oluştuğu) konusunun çoğunlukla ahlak ve terbiyenin dışındaki etkenlere bağlı olduğu da epey bir süredir bilinmektedir. TÜİK’in verileri bile bazı ipuçları vermektedir. 2022 ve 2023 Nisan ayları arasındaki fiyat artışları tüketici fiyatları indeksine göre % 43.7 iken, “gıda ve alkolsüz içki” grubunda % 53.9’dur. Gıda grubundaki bazı mallarda daha da yüksektir. Bunun o sektörlerdeki insanların terbiyesi ile açıklamak olanağı da tabii ki yoktur.

Sonuç olarak, sağlıklı bir ekonomi politikası yeterli bilgi ve deneyime sahip kadroların güvenilir verilerden yararlanarak hazırlayacağı tutarlı bir vizyonla gerçekleşebilir. Bu da çok açık ki, bugünün Türkiye’sinde ciddi bir değişimle olabilir.

Burhan ŞENATALAR