Sonuç Yerine: Direnen Öznenin Gücü ve Kırılganlığı
Bütün dünyada büyük bir kapanmaya yol açan Corona Virüs salgını bize sadece insanların kaderinin birbirine bağlı olduğunu göstermedi aynı zamanda kapitalizmin içerisinde olduğu krizi de açık biçimde gösterdi. Bu süreç savaşların ve sömürgeciliğin yarattığı eşitsizliklerin yaşamı nasıl alt üst ettiğini çıplak şekilde ortaya koydu. Sınırsız kar arzusuyla doğayı talan eden neoliberal politikaların yol açtığı yıkım bütün dünyayı etkisi altına aldı. Yaşanan kriz işçilerin güvencesiz şekilde işlerini kaybetmesi, işçi ücretlerini aşağı çekilmesi, otoriter yönetim biçimlerinin meşrulaştırılması, demokrasinin tamamen askıya alınması ve salgının yarattığı krizin maliyetinin onlarca yıl boyunca kadınlar başta olmak üzere en dipte yer alan gruplara ödetilmesi gibi sorunları gündeme getirdi.
Virüsün ortaya çıkması ve küresel düzeyde bu denli etkili olmasının nedenleri konusunda süregiden tartışmalar çeşitlilik gösterse de virüs dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlar, kapitalizmin finansallaşmış neoliberal politikalarının iflas ettiğini gösteriyor. Yine bu kriz sonucunda iktidarların daha demokratik mi yoksa daha totaliter mi olacağı tartışmaları sürerken egemenin yaşama ve ölüme dair tertiplediği bio-politika ve nekro-politikanın yürürlüğe konularak krizin fırsata çevrildiğine iktidarların pratikleri yoluyla birçok şekilde tanık olduk. Bu krizde egemenin ayrımcılığa dayalı tesis ettiği değer hiyerarşisi yürürlüğe kondu. Kimlerin hayatının daha değerli olduğuna, hangi yaşamların yaşanabilir hangilerinin harcanabilir olduğuna, hangi hayatların feda edilebileceğine hangilerinin mutlaka kurtarılması gerektiğine dair pratikler birçok düzlemde çıplak biçimde kendini gösterdi. Sağlık hizmetine erişebilirlikten, hangi hastaların sağlık hizmetinden yararlanabildiğine, ilk kimlerin tedavi altına alındığından kimlerin ihmal edildiğine kadar sağlık alanında vuku bulan ayrımcı pratikler neredeyse her ülkede açığa çıktı.
Öte taraftan, iktidarların salgın dönemindeki ayrımcı ve baskıcı politikaları bize yeni yaşamı inşa etme çabalarının ne denli hayati olduğunu bir kez daha hatırlattı. Benzer şekilde, bu dönem kadın mücadelenin meşruluğunu, haklılığını ve çok yönlü olması gerektiğini çok daha çarpıcı şekilde gördük. Çünkü bu süreçte krizinin eşitsiz maliyetinden her zaman olduğu gibi en dipte kalarak ağır yükü taşıyanların yine kapitalist sistemin güvencesiz(leştirdiği) ve kırılgan(laştırdığı) gruplar olan yoksullar, mülteciler, hükümetlerin gözden çıkardığı yaşlılar ve binlerce yıldır ataerkil sistemin cinsiyetçi uygulamalarına maruz kalan kadınlar olduğuna tanık olduk. Salgın süresince kadına yönelik şiddetin neredeyse bütün ülkelerde dramatik biçimde arttı. Böylece, metin boyunca ortaya çıktığı gibi kadına yönelik şiddetin ataerkil sistemin ürettiği yapısal sorunlardan kaynaklı olduğunu gördük. Çünkü en başta söylediğimiz gibi bu şiddet kapitalist sistemin cinsiyet rejimiyle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle ne şimdiki salgınında ortaya çıkan ne de neoliberal politikalar yoluyla savaş ve sömürgeleştirme süreçlerinde ortaya çıkan şiddet sadece buralarla sınırlı bir olgudur. Savaş, felaket ve salgın gibi süreçlerde en çok kadınların etkilenmesi ne bu felaketlerin doğası gereği ne de kadınların “doğası gereği”dir. Bu, kadınların binlerce yıllık sınıflı sistemin ataerkil yapısı içerisinde en kırılgan ve güvencesiz grup şekilde konumlandırılmalarından ileri gelmektedir.
Ancak kadınların özgürlük mücadelesi çok yönlü biçimde devam ediyor. Kadın mücadelesinin konumlandığı sistem karşıtı yerinin korunması ve “militan” yanının korunması için kadınların çok yönlü mücadelesi devam ediyor. Kadınlar bir taraftan ataerkiye ve kapitalizmin vahşi neoliberal politikalarına karşı mücadele ederken diğer taraftan özgürlük adı altında kadın mücadelesinin altının oyularak köklerinden koparılmasına karşı mücadele ediyor. Öte taraftan, savaşın, şiddetin, sömürünün ve egemenliğin yeni biçimleriyle beraber kadınlara yönelik yeni bir savaşın başlatıldığına dair kanıtlar her geçen gün çoğalırken kadınlar bu şiddete son vermek için yeni direniş stratejileri ortaya koyuyor. Kadınlar öz savunma yöntemleriyle bedenlerini korumaya çalışırken eş zamanlı olarak değersizleştirilen emeklerine yeniden değer atfedilmesi amacıyla grevin yeni biçimlerini icat ediyor. Ayrıca topyekûn saldırı karşısında daha güçlü durabilmek ve kazanımları korumak amacıyla kadın dayanışması yoluyla kadınlar arası bağları güçlendirmeye çalışıyor. Kadınlar bütün bunları yaparken enternasyonal, çevreci, anti kapitalist, anti sömürgeci ve ırkçılık karşıtı bir mücadeleyi eş zamanlı olarak yürütüyor.
Bu yazı, Jineoloji Dergisi’nin “21. Yüzyıl: Kadın Yüzyılı” dosya konulu 17. sayısında, Mayıs 2020’de yayınlanmıştır.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024