Savaşın Yeni Biçimleri
Küresel çapta etkili biçimde ve kesintisiz şekilde sürse de uzun zamandır ne savaşlar ne sömürgecilik ve ne de sömürü modern dönemde ortaya çıkan tarzda gerçekleşmektedir. Savaşlar artık iki büyük savaşta karşımızda çıktığı gibi gerçekleşmiyor. Sömürgecilik alışık olduğumuz tarzda kolonileşme yoluyla gerçekleşmiyor. Sömürü de benzer şekilde artık Marksizm’in tanımladığı gibi yalnızca büyük fabrikalarda işçi sınıfının maruz kaldığı bir süreç değil. Birbiriyle bağlantılı olarak bu üç mekanizma hız kesmeden devam etse de üçü de yeni diyebileceğimiz birçok niteliğe sahip. Öte taraftan, bu süreçle birlikte iktidarın, sınırları ve niteliğiyle bağlantılı olarak egemenlik kavrayışları da değişiyor. Modern döneme ait küresel ölçekli savaşların süreklilik arz eden yönleriyle beraber pek de tanıdık olmadığımız yeni biçimleriyle karşı karşıyayız. Kullanılan silahlardan/teknolojiden, çatışmaların nüfuz ettiği alanlara ve sahada yer alan “savaşçılardan” bu savaşların lokal ve global aktörlerine kadar yeni dönem savaşlar birçok açıdan daha önce deneyimlenenlerden oldukça farklı. Bu değişimi Metin Gürcan ise şöyle aktarıyor:
“Zaten artık savaş dediğimiz şey Suriye ile uzun soluklu ve düşük yoğunluklu çatışmalar, suikastlar, vekâlet savaşları, drone savaşları, özel askeri şirketlerle yönetilen hibrit karakterli, az maliyetli ve az politik riskli bir güç mücadelesine dönüştü. Artık savaş topyekûn mobilizasyon gerektirmiyor ya da savaş ilanı.”[6]
Her ne kadar belli sayılarda devlet ordularına mensup askerler savaş sahasında konumlansa da bunların sayısı oldukça sınırlıdır. Ayrıca bu güçler çoğunlukla çatışmalara doğrudan dahil olmuyorlar. Savaş aktörleri yerine sahaya gönderilen grupların savaş sahasında olduğu bu savaşlar bu nedenle “Vekalet Savaşları” olarak da isimlendirilmektedir. Bu yeni dönem savaşlarını “3. Dünya Savaşı” şeklinde adlandıran tartışmalar da mevcut.8 Bu savaşların büyük çoğunluğu batının uzağında gerçekleşse de savaşın etkileri sadece yaşandığı bölgelerde sınırlı kalmamakta, farklı biçimlerde batının birçok merkezinde hissedilmektedir. Üstelik bu etkiler batıda sadece savaşın yol açtığı göçmen krizi dolasıyla da hissedilmiyor. Yeni dönem savaşlara ilişkin ülkelerin pozisyonları söz konusu ülkelerin dış politikasına dair gibi görünse de savaşın seyri ve sonuçları iç siyaseti de doğrudan etkileyebilmektedir. Nitekim, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’nun farklı ülkelerinde süregiden savaşlarda gördüğümüz gibi Amerika, İngiltere, Almanya ve Rusya gibi büyük güçlerin bu savaşlar üzerinde kapıştığını ve bu sürecin bu ülkelerde sadece dış siyaseti değil; iç siyasetini de doğrudan etkilediğine tanık oluyoruz. 9 Ekim 2019 tarihinde Türkiye’nin Rojava işgali sonrasında ABD’nin işgaldeki rolü sebebiyle Trump iktidarı iç siyasette eleştirilerin hedefi haline geldi.
Savaştaki değişiklik bunlarla sınırlı değil, yeni dönem savaşların ortasında kalan sivillerin bu savaşlarla olan bağında da kayda değer bir değişiklik söz konusu. Bugün sokaklarda ve sivillerin evlerinde patlak veren çatışmaların sayısı günden güne artıyor. Siviller kimi zaman diğer tarafa karşı canlı kalkan olarak kullanılıyor. Benzer şekilde silahlı çatışma sonucu öldürülen sivillerin oranı büyük bir tırmanışa geçti. Bir diğer değişiklik ise vekalet savaşlarında katılan “savaşçı” lar. Carl Schmitt, 1963’te yeni nesil savaşlara ilişkin “dünyada artık savaşların devasa savunma bütçeleri ve envanterleri ile örgütlenen devletlerin konvansiyel cephe savaşları şeklinde değil, partizan savaşları öncülüğünde gerçekleşecekti. Partizan savaşları bir yandan gelişen savaş teknolojilerini kullanacak diğer yandan toplumsal ilişkileri dönüştürecekti. Dolayısıyla tarihe özgü bir form olarak savaş, teknoloji, birikim stratejileri ve siyasal egemenlikler dönüştükçe dönüşen; dönüştüren bir kapsama oturuyordu.”[7] Nitekim, bugün “vekalet savaşlarına” dahil olanların büyük çoğunluğu ırkçılıktan ve dini aşırılıktan beslenmektedir. Bu duygulanım süreçleriyle bağlantılı olarak büyük bir hınç ve nefretle mobilize olan bu “savaşçı”ların çoğu “gönüllü”. Yani iki dünya savaşına katılan milyonlarca asker gibi savaşa zorla dahil edilmiyorlar. Bu orduların büyük çoğunluğunu savaşın gerçekleştiği ülkeden kişiler oluştursa da Suriye örneğinde gördüğümüz gibi yükselen sağın kışkırttığı ırkçılık, muhafazakarlık ve şiddetten nasibini almış çoğunlukla batıda göçmen olan gençler de bu savaşa taşınan önemli katılımcılar. Söz gelişi, cihat adı altında “vekalet savaşları”na katılanlar arasında ırkçılığın tırmanışa geçtiği birçok batı ülkesinde ayrımcı ve dışlayıcı politikaya maruz kalan Müslüman göçmen gençlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde. (Besnlama, 2016)[8] Son olarak, savaşlar artık belli bir tarihte başlayıp bilinen bir tarihte bitmiyor. Ne zaman başladığı ve ne zaman bittiği net olmayan bu savaşların benzer şekilde hangi somut nedenlerin savaşı başlattığı da yeterince açık değil. Bu müphemliğin sömürgeciliğin form değiştirmesiyle ilgisi var.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024