Şam Düşerken

Takvimler, 7 Aralık 2024’ü gösterdiğinde siyaset dehlizlerinde rüzgarlar, kasırgaya dönüşüyordu. Ülkesi on üç yıldır iç savaşın ateşinde olan Beşar Esad, Suriye’nin başkenti Şam’daki sarayından ayrılmak üzere hazırlık yapıyordu. On yıldan fazla zamandır bu iç savaşın ortasında ayakta duran Beşar Esad, artık ülkesini terk ediyordu. 7 Aralık gecesi dünya basınında Esad’ın, Suriye’yi terk ettiğine dair haberler yer almaya başlamıştı.

Aynı akşam Paris göğünün altında bir şölen yaşanıyordu. Notre-Dame Katedrali’nin büyük yangının ardından, yeniden açılış töreni. 15 Nisan 2019 tarihinde Paris’teki Notre- Dame Katedrali’nin yangınından sonra, yıllar süren restorasyon çalışmaları devam etmişti. Notre- Dame Katedrali, bu restorasyon ile kendini küllerinden yeniden yaratmıştı adeta. O büyük yangın, Katedral’in büyük bölümünün yanmasına neden olmuştu. Paris’in kalbi sayılan yerlerin başında gelir, Notre-Dame Katedrali. Yapımı ,1163 yılında başlayan, gotik bir mimari yapıya sahip olan Notre-Dame Katedrali, Paris’in karakterini belirleyen yapılardan biridir. Yine, 1. Napolyon, 1804 Aralık ayında imparatorluk tacını burada giymişti.

Takvimler, 7 Aralık 2024 tarihini gösterdiğinde dünya siyasetinde mevcut dengeler sarsılırken, yeni dengeler kuruluyordu. Ve Paris göğünün altında, o muhteşem şölen devam ediyordu. Kimler yoktu ki bu törende… 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’tan, milyarder Elon Musk’a kadar; dünya siyasetinin liderleri ve ünlüler, bu törenin mistik atmosferinin büyüsünü seyre dalmışlardı orada. Notre-Dame Katedrali, bir piyanonun notalarında yükselen melodilerle küllerinden doğuşunu ilan ederken, Ortadoğu’da yangın büyüyordu. Suriye’de, elli yıldır hüküm süren Esad hanedanlığı yıkılıyordu.

Beşar Esad devrildi ve Şam’ı terk etti. Esad’ın ailesiyle birlikte Rusya’ya sığındığına dair haberler bugün teyit edilmekte. Ve her şey on gün gibi kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleşmişti. Suriye’de ordu ile Heyeti Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki cihatçı grupların çatışmaları, 27 Kasım’da başladı. HTŞ ve cihatçı diğer örgütler, Halep ve İdlib illerinin ardından Hama’ya vardı ve ardından başkent Şam silahlı gruplar tarafından ele geçirildi. 7 Aralık akşamı ise Beşar Esad, elli yıllık hanedanlığının yıkılışına tanıklık ederken, her devrik diktatör gibi bavullarını topluyordu. Bir devrin sonu gelmişti. Ortadoğu’nun saray masalları, o ihtişam, bir gecede yerle yeksan oluyordu yine. Halkının sesini dinlemeyen liderlerin hazin sonu, tarih sahnesinde tekerrür ediyordu…

Beşar Esad, o gece sarayında eşyalarını toplarken, Notre-Dame Katedrali’nden hangi ezgi yükseliyordu acaba… Belki de “ave maria” melodisi yükseliyordu, Paris’in laciverde bürünmüş göğünün gecesinde… Dünya siyasetine yön verenler, Notre-Dame Katedrali’nden mi izliyordu Suriye yangınını?

Ve Paris göğünün altında o muhteşem şölen devam ediyordu. Dünya siyaseti kendi yörüngesinde usulca dönüyordu. Siyaset kendi zamanına akıyordu…

Zaman kendi siyasetini şekillendiriyordu. Zaman ve tarih kendi akışı içinde ilerken, bu son on gün içinde ne olmuştu? HTŞ (Heyeti Tahrir Şam), Suriye iç savaşında öne çıkan örgütlerden biri değildi. Suriye iç savaşı ilk patlak verdiği günlerde, DAİŞ’in adını duymuştuk. Ve bu selefist-cihadist örgüt akla gelmedik işkencelerle insan katleden bir örgüttü. Sanırım insanlık tarihinin en barbar örgütlenmesi olarak hafızalarda yer alacak. DAİŞ ile birlikte, artık ortaçağda kaldığını düşündüğümüz “kafa keserek insan öldürme” yeniden hortladı insanlık tarihinde. Kadınların köle pazarında DAİŞ tarafından satılması ise, kadının tarih sahnesinde hiçleştirilmeye çalışıldığı korkunç yöntemlerdi.

Velhasıl, HTŞ öyle çok bilinen bir örgüt değildi. 27 Kasım günü tarih sahnesine çıktı ve on gün içinde Şam’ı ele geçirdi. Belli ki son yıllarda yeniden yapılandırılmış, bir misyon biçilmiş ve ardından da bu cihadist yapılanma oluşturulmuştu. Bölge uzun yıllardır zaten emperyalist kuşatma altındaydı. Belki bir dünya savaşı değil ama bölgesel çapta “emperyalist kuvvetlerin paylaşım savaşı” desek abartı olmaz. Her ne kadar bölgede, Amerika faal olsa da aslında sahnenin ardında İngiliz aklının olduğu aşikâr. Zaten dünyanın tüm emperyal güçleri Suriye savaş sahasındaydı.

Suriye iç savaşının ilk başladığı yıllarda, Rusya bile bu savaş vesilesiyle Akdeniz’e ulaşabilmişti. Ve tabii İsrail. Şam’ın düşmesine en çok sevinenlerden biri de  “Bibi”ydi yani İsrail Devlet Başkanı Benyamin Netanyahu. Beşar Esad, sarayında bavullarını toplarken, İsrail kuvvetleri muhtemelen Golan tepelerinde pusuya yatmıştı. Nitekim, Golan tepelerinden Suriye’yi vurma hazırlıkları yapılıyordu.

Paris göğünün altında şölen devam ederken, Ortadoğu’da taşlar yerinden oynamıştı ve Şam düşüyordu. 27 Kasım’da, HTŞ’nin liderliğinde cihatçı grupların Halep’e ilerlemesi, bu savaşın basit bir iç dinamikten ibaret olmadığını ortaya koyuyordu. Bölgesel ve küresel aktörlerin,  hesaplarının kesiştiği bir sahne olarak dikkat çekiyordu.

Peki, kimdi bu HTŞ? On bin savaşçısı olduğu söylenen bu cihadist örgütün tarihçesi neydi? Heyeti Tahrir Şam (HTŞ) yani Şam Kurtuluş Heyeti anlamına geliyor. Suriye iç savaşına katılan aktif bir selefi cihad örgütüdür. Öncülleri: El-Nusra Cephesi, Ensaruddin Cephesi, Ceyşu’s-Sünne, Liva El-Hak, Nurettin Zengü hareketi. 28 Ocak 2017’de kurulan bu örgüt, Amerika’dan Avrupa ve Türkiye’ye kadar birçok ülkenin terör listesinde yer alıyor.

HTŞ komutanı Muhammed el- Corani, El-Kaide’nin eski militanlarından. Bugünlerde sakal tıraşı ve askeri üniformasıyla dünya basınına poz verirken, adeta bir “devrimci lider” gibi sunulsa da aslında cihadist bir anlayışa sahip. Mesela, 2014’deki ilk röportajında “ülkede Hıristiyanlar ve Aleviler gibi azınlıklara yer verilmeyeceğini” ifade ediyordu.

Ve Paris göğünün altında şölen sona erdiğinde, Muhammed El-Corani, Şam’da Emevi Camii’nde namazını kılıp, zaferini ilan eden bir konuşma gerçekleştiriyordu. Oysa, Türkiye’ deki siyasal İslamcıların en büyük hayaliydi, Şam’da Esad rejimi devrildikten sonra Emevi Camii’nde namaz kılmak. Muhtemelen yakın süreçte bu görüntülere de tanıklık ederiz. Şam’ın düşmesine en çok sevinenlerden biri “Bibi” (Netanyahu) ise, diğerleri Türkiye Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ve eski Başbakan’ı A. Davutoğlu olsa gerek. Malum, Davutoğlu, “stratejik derin analizi”yle, Türkiye’yi Ortadoğu’nun dehlizlerine savururken “neo- Osmanlı” hayalleri kuruyordu.

Paris’teki şölende Notre-Dame Katedrali küllerinden yeniden doğuşunu ilan ederken, Şam düşüyordu. Kadim şehir Şam, artık cihadistlerin eline geçmişti. Suriye’yi ve bölgeyi daha karmaşık ve zorlu bir süreç bekliyordu.

Arzu TORUN
Latest posts by Arzu TORUN (see all)