Sata Sata Bitiremediler: Kamu Taşınmazlarının Özelleştirilmesi 

Son dönemde kamuya ait taşınmazların özelleştirilmesi, Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tutuyor. Cumhurbaşkanlığı kararıyla, Adana, Antalya, İstanbul, İzmir, Mersin, Konya ve Muğla gibi illerde toplamda 32 taşınmazın satış, kiralama veya gelir ortaklığı modeliyle özel sektöre devredilmesi kararlaştırıldı. Maliye hazinesine kayıtlı bu taşınmazlar, ekonomik verimlilik sağlamak ve kamu bütçesine katkıda bulunmak amacıyla özelleştirme kapsamına alındı.

Taşınmazların Dağılımı ve Özelleştirme Yöntemleri

Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre:

  • Adana (Seyhan), Antalya (Serik), Mersin (Silifke) ve İstanbul (Ümraniye, Çatalca)’da 3’er taşınmaz,
  • İzmir (Aliağa, Karaburun)’da 9 taşınmaz,
  • Konya (Akşehir, Ereğli, Meram)’da 13 taşınmaz,
  • Muğla (Bodrum)’da ise 1 taşınmaz özelleştirme kapsamına alındı.

Bu özelleştirme işlemleri, mülkiyet devri, gayrimenkul üzerindeki ayni hakların tesisi ya da işletme hakkının verilmesi gibi yöntemlerle gerçekleştirilecek.

Taşınmazların özelleştirilme işlemlerinin 31 Aralık 2027’ye kadar tamamlanması planlanıyor. Devlet, bu satışlarla kamu bütçesine ciddi bir gelir elde etmeyi ve kaynakların daha etkin kullanımını sağlamayı hedefliyor. Özelleştirmenin, ekonomik büyümeye destek sunarak kamu harcamalarını azaltması ve özel sektörün dinamizmini artırması bekleniyor.

Tartışmalar ve Eleştiriler

Kamu taşınmazlarının özelleştirilmesi, ekonomik faydalar sağlayabileceği gibi, çeşitli eleştirileri de beraberinde getiriyor. Kamuya ait değerlerin özel sektöre devrinin uzun vadeli etkileri tartışmalı bulunurken, bu süreçte şeffaflık ve kamu yararı ilkelerine ne derece uyulduğu sorgulanıyor. Eleştiriler, özellikle kıyı ve tarım arazileri gibi stratejik öneme sahip alanların özelleştirilmesine odaklanıyor.

Özelleştirme süreci, kamu bütçesi ve ekonomiye katkı sunma potansiyeline rağmen, toplumsal ve çevresel etkileri nedeniyle dikkatle izlenmeyi gerektiriyor. Kamusal alanların özel sektöre devri, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve ekolojik boyutlarıyla da değerlendirilmelidir.