Salgın sürecinin emekçiler bakımından doğurduğu sonuçların, emek piyasasının en korunmasız ve ikincil, ucuz emeği konumunda olan kadın emeğinde çok daha büyük yansımaları oldu. Ekonomik krizin salgınla birleşmesi bütün işçi sınıfını etkilemekte ve koşullarını aşağı çekmekteyken kadın emekçiler bakımından bu süreç, kadınların çalışma yaşamındaki eşitsiz konumunu ve çalışma yaşamının erilliğini daha da katmerlendiği bir süreç olması yönüyle özel olarak üzerinde durmayı hak ediyor.
Kadın işsizliğindeki ciddi ve orantısız artış, gelir kaybındaki artışın yüksekliği ve ücret eşitsizliğinin artması, ev içi ücretsiz emeğin artışı ve pekişen cinsiyet rolleri, kadınlara gelirle sağlık arasındaki dayatmanın artışı, kadın emeği yoğun sağlık, market, kargo gibi işlerin salgın bakımından en tehlikeli işler olması, kadın yoğun işlerde artan iş yükü ve kuralsız çalışma, işyeri ve evde kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın artması gibi sonuçlarıyla değerlendirildiğinde, kadın emekçiler salgın sürecini en ağır biçimde yaşayan işçi kitlesi oldu.
Kadın işsizliği orantısız şekilde arttı
Salgın, dünyanın pek çok yerinde işsizliğin artmasına neden oldu. Salgın öncesi ekonomik krizin etkisiyle artan işsizlik salgın koşullarında pek çok sektördeki daralma ve işgücü talebinin azalması sebebiyle daha da derinleşti.
Oysa kadın istihdamı ve işsizliği bakımından salgın iki bakımdan özgün ilerledi. Kadınların, “ikincil” emek olarak görülmeleri ve daha güvencesiz çalışma koşulları kadın işsizliğinin daha fazla artmasına sebep oldu. Kadın işsizliğindeki bu eşitsiz artışın diğer bir nedeniyse, işgücü talebinin azaldığı sektörlerin (eğitim, parekande, eğlence ve konaklama gibi) kadın yoğun alanlar olmasıdır.
Küresel ölçekte kadın istihdamı açısından önemli olan sanat, eğlence, rekreasyon ve diğer hizmetlerde (kadın payı yüzde 57,2); konaklama ve gıda hizmetlerinde (kadın payı yüzde 54,1), gayrimenkul faaliyetleri, iş ve idari faaliyetler (kadın payı yüzde 38,2), imalatta (kadın payı yüzde 38,7) toptan ve perakende ticarette (kadın payı yüzde 43,6) COVID-19 krizinin etkisi yüksektir. (1)
Türkiye bakımından, ekonomik faaliyetlerde azalmanın daha yüksek olduğu ve/veya çalıştıkları işyerlerinin faaliyetleri sınırlandırılan ya da durdurulan turizm, eğlence, konaklama, tamamına yakını kadın olan ev ve bakım hizmetleri, tekstil, imalat, eğitim, sosyal hizmetler ve finans işlerindeki daralma ve durma yalnızca kadın istihdamının yüzde 56,6’sını oluşturan hizmetler sektörünü ele aldığımızda dahi 3,5 milyon kadının doğrudan etkilendiği bir boyuta ulaşmıştır.
Öte yandan salgın sürecinde okulların, kreşlerin, bakım evlerinin kapatılması ile bakım emeğinin büyük oranda kadınların üzerine kalması, hijyen ihtiyacının artması kadın işsizliğindeki büyük artışın önemli nedenlerinden biri oldu. Kadınlar ev ve bakım hizmetlerini yürütebilmek için, işten ayrılmak ya da yarı zamanlı ve geçici işlerde çalışmak zorunda kaldı. Türkiye’deki duruma ilişkin somut veriler olmasa da, ABD’de Şubat ve Ağustos arasında 12 yaşında ve daha küçük çocuğu olan 2.2 milyon anne işini kaybederken, 870 bin baba işini kaybetmiş olduğuna ilişkin veri (2) kadınların ev ve bakım hizmetleri ile gelir arasında seçim yapmak zorunda bırakılmış olduklarını da göstermektedir.
DİSK-AR raporuna (3) göre 2020 Eylül’de kadın işgücü yüzde 7, kadın istihdamıysa yüzde 5,2 azaldı. Türkiye’de salgın öncesi dönemde, kadınların işsizlik oranı erkeklerden çok daha yüksek düzeydeydi. Eylül 2019’da erkeklerde yüzde 17,8 kadınlarda ise yüzde 27,9 olan geniş tanımlı işsizlik oranının, Eylül 2020’de erkeklerde yüzde 21,8’e yükselirken kadınlarda yüzde 34,8’e yükselmesi, kadın işsizliğindeki eşitsiz artışın daha da derinleştiğini göstermektedir.
Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin gibi pandemi döneminin işçi sınıfı içindeki gelir azaltıcı uygulamalarında kadın işçilerin ne oranda yer tuttuğuna ilişkin bir veri paylaşılmamış olsa da işgücü talebinin azaldığı sektörlerin kadın emeği yoğun sektörler oluşu, öte yandan ücretsiz izin uygulamasının pandemi süresinin işten atma uygulamasına dönmesi de en çok ikincil emek olarak görülen kadın emeğinin etkilenmesine neden olmuştur.
Diğer yandan, hükümetin “istihdam koruyucu tedbirler” çerçevesinde uyguladığı bu politikaların dahi yalnızca kayıtlı istihdama dönük olması, başta kadın istihdamının ana gövdesini oluşturan kayıt dışı çalışan kadınlar olmak üzere mevsimlik, geçici sürelerle çalışanlar gibi güvencesiz koşullarda çalışan kadınların bu tedbirlerin dışında kalmasına, işsizlik ödeneği ya da ücretsiz izin gibi sınırlı desteklerden dahi yararlanamadığı için tamamen gelirsiz kalmasına neden oldu. Başlı başına bu politika bile, kadınları işsizler ve gelir kaybedenler ordusunun baş aktörleri yapmaya yetti.
Önümüzdeki süreçte ücretsiz aile işçiliği daha da artacaktır. Kadın işsizliğinin orantısız artışı, özellikle işten atma yasağının kalkması sonrası daha da artacaktır. Salgın döneminde işsiz kalan kadınlar işgücüne katılma olanağı bulamayacak, bulanlar ise daha eşitsiz koşullarda çalışmaya mecbur kalacaktır. Tam zamanlı çalışma ile aynı ücret ve sosyal hakları sunmayan yarı zamanlı çalışmanın yaygınlaşması ve kalıcılaşması kadın emeğini sürüklediği ciddi bir eşitsizlik derinleşecek ve yaygınlaşacaktır. Cinsiyete dayalı ücret uçurumunun kapatılmasında güçlükle elde edilen ilerlemeyse onlarca yıl geriye gitme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Kadın yoğun sektörlerde esnek çalışma ve işyükü arttı
Kadın yoğun alanlar olan sağlık, gıda, belediye, mevsimlik tarım işçiliği, market, kargo gibi kritik ve salgın bakımından kritik alanlar, bir yandan iş yükünün diğer yandan esnek çalışmanın arttığı işler oldu. Artan talep ve işyüküne rağmen patronlar, ek istihdam yapmadı. Salgın sürecinde kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörlerde işçilere 12-14 saati bulan günlük çalışma süreleri, hafta sonu, genel tatil haklarını dahi kullanamadıkları bir çalışma şekli dayatıldı.
Kadın işgücünün en yoğun olduğu alanların başında gelen sağlık alanında hizmet sunanların yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Sağlık sektörü tarihsel olarak kadın emeğinin yoğun olduğu bir sektör olmasının yanı sıra, yıllar itibariyle daha çok feminize bir sektör haline gelmiştir. Salgın bakımından en tehlikeli iş olan sağlık alanında hemşire, hasta bakıcı ve temizlik işçilerinin büyük çoğunluğunun kadınlar oluşu, kadınları salgının en risk altındaki grubu yapmaktadır.
Bu süreçte sağlık çalışanı kadın işçiler koruyucu ekipmanlara erişim, işyerlerinde yeterli dezenfektasyon ve izolasyonun sağlanmaması, emziren ve küçük çocuğu olan kadınlara izinlerinin kullandırılmaması, iş tanımlarının muğlaklaşması ve angaryanın artması, cinsiyetçi işbölümünün artması gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Yaygın bulaş riskine karşı gerekli testler yapılmazken, stres ve yoğun çalışma temposunda tükenmişlikle karşı karşıya bırakıldılar.
Zorunlu mal ve hizmet üretiminin yapıldığı market ve kargolarda salgın nedeniyle çalışanların iş yükü ciddi oranda arttı. Her gün yüzlerce müşteri ile yüz yüze gelen çoğunluğu kadınlardan oluşan kasa görevlileri başta olmak üzere, reyonda, depoda, temizlikte çalışan market çalışanlarına yönelik alınması gereken tedbirlerde geç kalındı ya da tedbir alınmadı. Zincir marketlerin birçoğunda koruyucu ve önleyici ekipman eksikliği yaşanırken, hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle hafta içi telafi çalışması yaptırılan market çalışanlarının günlük çalışma saatleri 12-13 saati buldu. İş yoğunluğu nedeniyle çalışanlar mola sürelerini kullanmakta zorlandı ve kadınlar doğum ve süt izinlerinin kullanırken dahi sıkıntılar yaşadı.
Tarım sektörünün ağırlıklı kısmını oluşturan kadınlar ve kız çocukları, pandemi öncesinde dahi barınma, beslenme, sağlık, eğitim, temiz su ve tuvalet dahi erişilemeyen/zor erişen koşullarda çalışmaktaydı. Pandemi dönemindeki esnek çalışma koşulları ve emek sömürüsü bu durumu daha da katmerlendirdi.
İçişleri Bakanlığı, tarımsal üretimin devamı için alınan tedbirler kapsamında “Koronavirüs Tedbirleri/Mevsimlik Tarım İşçileri” konulu genelgeyi yayınladı. Genelgenin içeriğinde mevsimlik tarım işçilerinin sağlık kontrollerine tabi tutulması, sosyal mesafeyi koruyan bir ulaştırmanın sağlanması, hijyen ve koruyucu sağlık malzemelerine erişiminin sağlanması, barınma, içme ve yeme gibi temel ihtiyaçların pandemi koşullarına göre uyumlaştırılması gibi maddeler yer almaktaydı ancak normal koşullarda dahi temiz suya ulaşımın bile olmadığı bir işçi kitlesine yönelik “hijyen” genelgesi, traktör, kamyon kasalarında balık istifi tarlaya taşınırken yaşamını kaybeden bir işçi kitlesine yönelik sözde “fiziksel mesafe” kuralı içeren genelge yayınlamak pandemi sürecinde kadın emeğine ilişkin politikaların ve bunların neden kadınları korumaya yetmediğinin, çok çarpıcı bir göstergesi oldu.
Salgın süreci, evden çalışan beyaz yakalı kadınlar için de uzun ve esnek çalışma saatleri doğurdu. Bakım ve ev hizmetleriyle birlikte mesai ve mesai dışı çalışma saati ayrımının ortadan kalktığı bir biçimde uzaktan çalışan kadınlar için salgın süreci tüm gün süren mesai, performansa dayalı prim ve terfi süreçlerinde kadınların yetersiz görülmesi ve mobinge maruz bırakılması sürecine dönüştü.
Pandemi, kadınlar ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliğinin daha da büyümesine neden oldu. Sonuçlarını henüz izleyemesek de, DİSK-AR’ın Eylül 2020’de 2019 TÜİK verilerini baz alarak ulaştığı verilere göre erkeklerin geliri kadınlardan yüzde 31 fazla ve farkın bu süreçte daha da arttığı görülecektir.
Kadınların ikinci mesaisi arttı
Salgın süreci kadınların hem ücretli mesailerini artırdığı gibi, ücretsiz mesailerindeki çok büyük bir artışa neden olmuştur. TÜİK araştırması, çalışan kadınların günde ortalama 3 saat 45 dakikasını ev işlerine ayırdığını göstermekteydi. Okulların, kreşlerin ve bakım evlerinin kapatılması, hijyen standartlarının artması, aile fertlerinin evde olduğu zamanın artışı, ev dışında alınan hizmet alımının azalması ile birlikte artan bakım yükü, düşen hane geliri nedeniyle satın alınamayan mal ve hizmetleri telafi yükünün de büyük oranda kadınlara düşmesi kadınların ev içinde sürdürdükleri “ikinci mesai” olan ev içi görünmez emeğinin mesai saatlerinin daha da artmasına neden oldu.
Öte yandan aile içinde hastalara ve salgın hastalığa yakalananlara bakan genellikle kadınlar oluyor, bu da kadınların enfekte olma ihtimalini yükseltiyor. Aileyi korumak ve uzun saatler boyunca süren bir mesaiyi üstlenme görevini üstlenen kadınlar bir yandan fiziksel olarak, diğer yandan stres ve zihin sağlığının zarar gördüğü koşullarda yaşamakta.
Pandemi döneminde kadın işçilerin günlük 16-18 saati bulan ücretli-ücretsiz mesaili döngü kadın emekçilerin sağlığını erkek işçilere oranla çok daha kötü etkilemektedir. Kadınların erkek işçilere kıyasla çok daha fazla ve uzun sürelerle maruz kaldıkları risklerin, iş kazaları ve meslek hastalıklarına doğrudan etki ettiğinin yıkıcı sonuçlarını önümüzdeki günlerde daha da fazla göreceğiz.
İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarına yoğun bir sermaye saldırısının olduğu pandemi süreci, kadın emekçiler bakımından en temel tarihsel haklarını kaybettikleri ve bakım emeğinin ciddi bir oranda kadın emekçiler üzerine yıkıldığı bir süreç oldu.
Kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet arttı
Dünyanın her yerinde salgın sürecinde kadının çalışma yaşamındaki eşitsiz konumunun, çalışma yaşamının erilliğinin ve kadına yönelik şiddetin evde ve işyerinde arttığını gözlemliyoruz.
Bir yandan virüsten “korunmak” için evde kalmanın kendisi, kadınlar için ev içi şiddetin ve istismarların arttırması demek oldu. Sosyal hayatın azalması ve evde kalma oranının arttığı bu dönemde kadına yönelik şiddette ciddi bir artış yaşandı. Salgında artan stres, stresi artıran işsizlik ve geçim sıkıntısı, kadın ve kız çocuklarının ev içi şiddete uğrama riskini artırırken, kadınların başvuracağı, destek alabileceği olanaklar da bu süreçte büyük oranda işlevsiz hale geldi. Kadınlar şiddete uğradıkları evlerde, şiddete uğradıkları kişilerle bir arada olmak zorunda kaldı.
Ataerkil çalışma ilişkileri ve cinsiyetçi işbölümü, bu süreci kadınların çok daha ağır yaşamasının sebeplerinden birisiyken, bu süreçte işyerlerindeki ataerkil çalışma ilişkileri ve cinsiyetçi işbölümü daha da derinleşti. Pandemi süresince daha çok kuralsızlaşan ve despotlaşan çalışma ilişkileri kadınlar bakımından şiddet ve eşitsizliğin artması anlamına geldi. Her işkolunda şiddet ve cinsiyetçi uygulamalar arttığına tanıklık ettiğimiz bu süreçte, kadın yoğun sektörlerin güvencesizliği bir yandan, kadın işgücünün güvencesizliği bir yandan kadınlar daha fazla ayrımcılığa ve kuralsızlığa, kötü muameleye maruz kalma gerçeğini arttırdı.
Kadın iş cinayetleri arttı
2020 yılında en az 2427 iş cinayeti yaşandı, yaşamını kaybedenlerin 148’i kadın işçiydi. Covid-19 salgını boyunca aradan geçen 10 ayda (4) en az 741 işçi Covid-19 sebebiyle yaşamını yitirirken, bu işçilerin 55’i kadındı. 2020’de yaşanan kadın iş cinayetlerinin nedenleri konusunda en büyük yeri Covid-19 tutarken, trafik-servis kazaları ve şiddet kadın iş cinayetlerinin diğer önemli sebepleri arasında. Geçtiğimiz yıl yaşanan iş cinayetlerinde kadın oranı yüzde 6 iken, Covid-19 sebepli ölümlerde bu oran yüzde 7,4 oldu. Covid-19 sebepli ölümlerde kadın oranının daha yüksek olması, salgın sebebiyle en fazla hastalık ve ölümün yaşandığı işkollarının başında kadın istihdamının yoğun olduğu alanlar olması sebebiyledir.
Bu süreçte 302 sağlık emekçisi yaşamını kaybederken, yüzde 11,2’sini kadınlar oluşturuyor. Yine, kadın istihdamının yoğun olduğu alanlar olan ticaret-büro-eğitim işkolunda 8, tekstil işkolunda 4, belediyelerde ise 3 kadın işçi Covid-19 sebebiyle yaşamını yitirdi.
Bu veriler, salgın döneminde kadın işgücündeki daralma ve kadın işsizliğinin orantısız artışı ile birlikte düşünülmeli. Öte yandan kadınların kayıt dışı, güvencesiz, geçici, örgütsüz ve küçük işyerlerinde ve atölyelerde de yoğunlaşan emeği özellikle Covid-19 sebepli iş cinayetlerini derlemekte bir engel olduğu göz ardı edilmemeli.
Öte yandan, özellikle salgının kritik sektörlerinde çalışan kadınlar, fiziksel ve psikolojik olarak ciddi bir tahribat yaşıyor. Bu tahribatın ağırlığı önümüzdeki günlerde özellikle meslek hastalıkları, artan sağlık sorunları ile kendini gösterecektir.
Sonuç ya da ne yapmalı?
Kadınların, cinsiyetleri, toplumsal cinsiyet rolleri ve çalışma yaşamının cinsiyetçi örüntüsü dahil olduğunda işçi sağlığı ve güvenliği bakımından özgün bir işçi kitlesi olduğu, salgın koşullarında daha net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bütünlüklü bir bakış açısıyla; sağlığını kaybetme, işsizlik, aşırı ve yoğun çalışma, yoksulluk, şiddet, ücretli/ücretsiz iş yükü göz önüne alındığında kadınların salgından daha çok ve çok boyutlu etkilendiği görülmektedir. İşçi sınıfı mücadelesi içinde yer alan kadın özneler, ilk olarak bunu savunan ve öne çıkaran bir mücadele pratiği oluşturmalıdır.
Salgının işçi sınıfı için yarattığı ve temel kazanımların ortadan kalkması tehlikesi kadın işçiler bakımından çok daha dramatik boyutta. Bugün kadınların eşit işe eşit ücret, kayıtlı çalışma, ev ve bakım hizmetlerinin kamusallaşması gibi mücadeleleri salgın sürecinde ağır bir darbe alarak ciddi bir gerileme yaşamıştır. İşten atma yasağının kalkması sonrası işten ilk atılacakların, kadın işçi kitleleri olacağı ise kuşkuşuz.
Sendikalar -özellikle de hizmet sektöründe örgütlü sendikalar- işçi sağlığı ve güvenliği konusunda bir politika ve söylem geliştiremedikleri gibi binlerce kadın üyeleri olmasına rağmen salgın koşullarında kadın emekçilerin özgün ihtiyaç ve taleplerini ortaya koyacak, kadın işçilerin sağlığını daha çok ve farklı biçimde etkileyen salgın koşullarını öne çıkaracak politikaları ve söylemi de geliştirmemiştir.
Diğer yandan, işçi sağlığı ve güvenliğini mesai saatlerine ve teknik detaya indirgeyerek, emekçilere dayatılan yaşam ve çalışma koşullarını göz ardı eden bakış açısının işçilerin sağlığını korumaya yetmeyeceği, pandemi döneminde bütün çıplaklığıyla görülmektedir. Tam da bu tartışmaların ortasında, kadının yeniden üretim için harcadığı, karşılığı ödenmeyen “ücretsiz ev içi emeği”ni yok sayan, bu biçimde kadın emeğini iki kez görünmez kılan politikalara söylem ve eylem geliştirmek, işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinin elzem ayaklarından biri haline gelmelidir. Bakım emeği ve ev içi işlerin kamulaştırılması talebini güçlendirmek ve toplumsal cinsiyeti daha da katmerleştiren politikalardan vazgeçilmesine dönük mücadele önem kazanıyor.
Bu noktada salgın süreci, en çok kadınlar bakımından senaryosunu iyi bildiğimiz bir filmin bir sonraki sahnesini izlemekle senaryoyu değiştirmek arasında yapacağımız seçime kilitlenmiş duruyor. Sendikal mücadelenin de, işyeri temelinde geliştirilecek her türlü işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinin de salgının önemli özneleri haline gelen kadın işçilerin varlığını ve sorunlarını görmesi şart. Öyleyse, kadın işçiler bir adım daha öne…
Bu Yazı, İSİG Meclisi’nden kadınların salgın süreci tartışmalarının bir özetidir.
Dipnotlar
1- Seyhan Erdoğdu, COVID-19 Krizi ve Kadın İstihdamı ve İşsizliği, KEİG
2-https://www.brookings.edu/essay/why-has-covid-19-been-especially-harmful-for-working-women/
3-http://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/12/D%C4%B0SK-AR-2020-Aral%C4%B1k-%C4%B0%C5%9Fsizlik-ve-%C4%B0stihdam%C4%B1n-G%C3%B6r%C3%BCn%C3%BCm%C3%BC-Raporu.pdf
4- Covid-19 salgınına ilişkin ilk vaka açıklaması 11 Mart’ta yapılmıştır. Bahsi geçen süre bundan 2020 yılı sonuna kadardır.
* 2020 Yılı İş Cinayetleri Raporu’nda Yayınlanmıştır…
- Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri - 29 Ocak 2025
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024