Pandemi çok ciddi bir sorun, propaganda konusu değil

Covid 19 nedeniyle yitirdiğimiz kişi sayısı 2 Eylül günü 283, 3 Eylül günü 276. Geçen yılın bu dönemine göre çok büyük bir artış. Aynı şekilde bir ay öncesine göre de çok büyük bir artış. Birçok ülke bu kadar çok insanını yitirmiyor artık.

Uluslararası verilere göre (birkaç gün öncesi için) yedi günlük toplam can kaybı Türkiye için 1287 gözüküyordu. Türkiye ile aynı nüfusa sahip Almanya’da ise sadece 182 idi. 67 milyon nüfuslu Birleşik Krallık’ta 676 idi. 60 milyonluk İtalya’da 350 idi. 37 milyonluk Kanada’da 99 idi.12 milyonluk Belçika’da 32 idi. Türkiye’den daha kötü durumda olan ülkeler de var tabii: İran, Rusya, Meksika gibi.

Bizim karşı karşıya bulunduğumuz ağır tablonun birçok nedeni var. Bunlardan en önemlisi sorunun baştan itibaren hafife alınması. 2020 başında salgın Avrupa’da Ocak ve Şubat aylarında başlamış ve hızını almışken, Türkiye’ye Mart’ta geldi. Ayrıca Türkiye’nin yaşlı nüfus oranı gelişmiş ülkelere göre çok daha düşük olduğu için ölüm sayıları başlangıçta düşüktü. Bir neden de , kırsal nüfusun sorunla daha geç tanışması oldu. İktidar bu tablodan propaganda malzemesi çıkartarak “biz herkesten başarılıyız” havasını yaydı. O da yetmedi, AKP kongrelerinin “lebalep” dolu olmasının riski, yanlışlığı gözardı edilip topluma yanlış mesaj verildi.

Bu mesaj konusunu biraz açmakta yarar var. Kişiler arası iletişimde en önemli hatalardan biri çapraz (yani çelişkili) mesaj vermek. Karşı taraf bunu duymak istediği kısmıyla almaya eğilimli oluyor. Ana-baba ile çocuk iletişiminde de, eşler arasındaki iletişimde de önemli bir eksiklik, hata olarak vurgulanıyor çapraz mesaj verme. Ayrıca şu da çok iyi bilinen bir gerçek, mesaj sadece sözcüklerden oluşmuyor; ses tonu, vurgular, jest ve mimikler, vücut dili sözcüklerin önüne geçebiliyor.

İşte iktidar soruna sürekli olarak propaganda açısından yaklaştığı için toplumun önemli bir bölümü de gevşek bir davranışa yönlendirilmiş oldu. Bunun en önemli sonucunu “aşı gevşekliği”nde gördük. Bazı Batı ülkelerinde ciddi bir “aşı karşıtlığı” var. Bunun yanında bir de “aşı şüpheciliği”nden söz ediliyor. Bu şüphecilik Türkiye’de de var, her zamanki gibi komplo teorileri de eksik değil. Ne var ki, bu konuda da çapraz mesajlar yerine, sorunun ciddiyetini ve ağırlığını sürekli vurgulayan etkili bir kampanya yapılması hiç gündeme gelmedi.

Sağlık bakanı önceki gün “herkes lütfen bize destek olsun” dedi. Dün de “bugün tünelin çıkışı görünüyor” diyebilirim” diye konuştu. Aynı günlerde, iki Sinovac aşısı olanlar mutlaka tekrar aşı olmalı, hatta iki Sinovac artı bir Biontech olanlar da dördüncü aşıyı yaptırmalı görüşü gündeme geldi. Çok iyi bilindiği gibi belirli aşıların koruyuculuğu bir süre sonra zayıflıyor.

Bugün de İstanbul’un ilçelerine göre aşılanma oranları açıklandı. Çok ilginç bir nokta dikkati çekiyor: Aşılanma oranının yüzde 80’in üzerinde olduğu üç ilçe Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy. Yüzde 60’ın biraz üzerinde olduğu üç ilçe de Sultanbeyli, Sultangazi, Bağcılar. Bu tablo rastlantısal değil, bir anlam taşıyor (son ilçelerdeki yurttaşları eleştiriyor veya yargılıyor değilim tabii). Ancak farklı yörelere ve bölgelere ayrı yaklaşımlar gerektiren ve iletişim boyutunu çok daha ciddiye alan bir yaklaşımın gerekli olduğunu belirtmek istiyorum.

Anadolu’nun birçok yerinde Kurban Bayramı’ndan sonra sayılarda patlama oldu. Bayramdan önce sürekli iyimserlik pompalamak yerine, çok kuvvetli uyarılar gerekiyordu. İktidara yakın medya da sürekli olarak iyiye gidiş havasını yaydı, son haftalarda ölümlerin artışı artık arka sayfaların haberi olmaya başladı. Başta Türk Tabipler Birliği olmak üzere pekala oturup konuşulabilecek, görüş alışverişi yapılabilecek meslek kuruluşları hasım ilan edildi.

Özetle, Covid 19 ölümlerinin bu kadar yüksek olması tabii ki kader değil. Daha etkin, saydam ve samimi yöntemlerle, açık ve etkili mesajlarla insan davranışları daha olumlu yönlendirilebilir ve can kaybı çok daha az olabilirdi. Herşey siyasi propaganda konusu yapılmamalı. Bazen maliyeti çok ağır oluyor.

Burhan ŞENATALAR